Bilim Kurulu Üyesi Özlü'den gizli tüberküloz uyarısı: Nüfusun yüzde 30'unda var
Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Tevfik Özlü, dünyada 2 milyar kişinin gizli tüberküloz (verem) taşıdığını, Türkiye'de ise nüfusun yüzde 10 ila 30'unda gizli tüberküloz bulunduğunu söyledi.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, 24 Mart Dünya Tüberküloz Günü nedeniyle gizli tüberküloz vakalarına dikkat çekti. Akciğer Sağlığı ve Yoğun Bakım Derneği'nin (ASYOD) 16-19 Mart tarihleri arasında Antalya'da gerçekleştirdiği Ulusal Akciğer Sağlığı Kongresi'nde Demirören Haber Ajansı'nın sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Özlü, tüberküloz (verem) denince genelde herkesin bildiği bir hastalık olduğunu ama gizli tüberküloz söz konusu olduğunda çoğu kişinin farkında olmadığını söyledi. Özlü, "Gizli verem dediğimiz aslında bir hastalık değil. Sağlıklı kişi bunlar. Yani zamanında verem mikrobunu almış, vereme neden olan basil (bakteri) vücuda yerleşmiş, belli odaklarda canlılığını sürdürebilen ama hastalık yapmayan, bir belirtiye neden olmayan, dolayısıyla hasta olmadığı için tedavi de edilmeyen kişilerden bahsediyoruz. Bu kişiler taşıyıcıyken hastalığı bulaştırma şansları da yok. Taşıyıcıların yüzde 95-97'si bu süreci hiç hastalanmadan geçiriyor. Ama içlerinde bazıları enfeksiyonun seyri sırasında aktif verem hastası haline geliyor. Bunlarda daha çok, vücudun bağışıklık sistemini baskılayan durumlar söz konusu oluyor. İşte bu grup bizim için önemli." dedi.
DÜNYADA 2 MİLYAR KİŞİ GİZLİ TÜBERKÜLOZ TAŞIYICISI
Prof. Dr. Özlü, "Bunlar da cilt testleri ya da bazı kan testleri. Bunu yaptığımızda o kişinin daha önce verem mikrobu ile karşılaşmış ve enfeksiyon sürecini geçirmiş olduğunu anlıyoruz. Her gizli verem tanısı konan hastaya tedavi gerekmiyor. Ama ileride aktif hastalığa dönüşme riski fazla olan kişilerin 'koruyucu' dediğimiz tedavileri alması önemli. Dünyada yaklaşık 2 milyara yakın insanın gizli verem vakası olduğu düşünülüyor. Türkiye'de ise nüfusun yüzde 10 ila 30'unda bu mikrobu taşıyan kişi var. Burada asıl olan şey, risk gruplarının tedavi edilmesi. Bu şekilde hem o kişileri korumuş oluyoruz hem de o kişiler hastalanırsa, topluma bulaştırmasını engellemiş oluyoruz" diye konuştu.
ENFEKSİYON HAVUZUNU 'TEMİZLEYEREK' HASTALIĞI YOK EDEBİLİRİZ
Hastalanma riski yüksek gizli verem vakalarını enfeksiyon havuzu olarak adlandırdıklarını da belirten Prof. Dr. Özlü, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hastalar, bu havuzdan çıkıyor. Eğer bu havuzu azaltabilirsek ya da önleyici tedavilerle tümüyle yok edebilirsek, tüberkülozu da bütünüyle yeryüzünden ortadan kaldırma şansına sahip oluruz. Bu tabii kolay bir süreç değil. Bununla ilgili Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 'Tüberkülozun Sonlandırılması Projesi' kapsamında, özellikle aktif veremin görülmediği ya da çok az görüldüğü ülkeler için bu uygulamayı, yani gizli veremin koruyucu tedavisini tavsiye ediyor. Türkiye de bu ülkeler arasında yer alıyor."
HERKESİ DEĞİL, RİSK GRUPLARINI TARAMAK GEREKLİ
Herkese gizli verem taramasının mümkün olmadığını ve bunların çoğunun zaten hastalanmadan yaşamını sürdürebildiğini de ifade eden Prof. Dr. Özlü, asıl hedefteki grubun risk altındaki kişiler olması gerektiğini söyleyerek izlenmesi gereken süreci şöyle özetledi: "Hastalanabilecek olan risk grubundaki kişileri taramak gerekli. Bunlar da bağışıklığı baskılayan bir hastalığı olan ya da uzun süreli bağışıklığı baskılayan bir tedavi alması gereken veya yeni bir bulaşıcı akciğer tüberkülozu hastası ile teması olup bulaştırma riski olduğu düşünülen kişiler. Bir de çocuklar çok önemli. Çocuklarda biz bu testi pozitif bulursak, özellikle 15 yaşın altında, hemen tedavi ediyoruz. Çünkü çocuklarda aktif hastalığa dönüşme riski daha yüksek. Bu anlamda, eğer bağışıklığı baskılayıcı bir tedavi alması gereken bir hasta varsa, uzun süre anti TNF dediğimiz biyolojik ilaçlar veya yüksek doz kortizon kullanması gereken hastalarda önceden bu testlerin yapılması gerekli. Eğer kişide gizli tüberküloz olduğu anlaşılırsa, koruyucu tedavi başlanıyor ve ondan sonra diğer tedavilerine geçiliyor. Ya da sağlıklıyken bağışıklığı baskılayan bir hastalık ortaya çıkarsa, mesela HİV pozitif hale gelirse, onlarda da aynı süreç söz konusu. Yurt dışına çıkmak için veya herhangi bir işte çalışabilmek için bu testi yapmak zorunda olan kişiler var. Onlarda da pozitiflik saptadığımızda, risk grubundaysa hemen koruyucu tedavilere başlıyoruz."
Tüberkülozun da Kovid gibi hava yoluyla bulaşan bir hastalık olduğunu, dolayısıyla korunmak için benzer yöntemlerin uygulanması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Özlü, veremin Kovid kadar yaygın olmadığına da işaret ederek sözlerini şöyle noktaladı:
"Türkiye'de 100 binde 13 kişi yeni vaka olarak tespit ediliyor. Dolayısıyla Kovid kadar yaygın değil, ondan farklı bu açıdan. Ama şunu hiç unutmamak lazım, korunmak tedavi etmekten her zaman daha kolay, daha ucuz ve daha insani. O nedenle gizli tüberküloz açısından risk grubunda olduğu bilinen kişilere, bu koruyucu tedavilerinin yapılması hem o kişi, hem de toplum için daha insani, daha ucuz ve daha doğru bir yöntem." (DHA)