Memur olarak atandığını 17 yıl sonra öğrendi!
Devlet Memurluğu Sınavı'na 1999'da giren ve atandığını 2016'da tesadüfen öğrendiğini belirten Ela Gülsen, tekrar atanmak için başvuru yaptı. Talebinin reddedilmesi üzerine Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunan Gülsen'in başvurusunun kabul edilemez olduğuna hükmedildi.
Alınan bilgiye göre, Ela Gülsen, 1999'da merkezi Devlet Memurluğu Sınavı'na girdi. Devlet memurluğuna atanabilmek için 2000 yılında tercihte bulunan Gülsen, Milli Eğitim Bakanlığınca, tercihleri arasında bulunan Gaziantep ilinde bir kadroya veri hazırlama ve kontrol işletmeni olarak atandı.
Bu atamadan haberi olmadığını, atama sonucunun kendisine tebliğ edilmediğini ve 2016'da tesadüfen bu durumu öğrendiğini belirten Gülsen, 7 Kasım 2016'da tekrar atamasının yapılması istemiyle başvuruda bulundu.
Atama talebi reddedilen Gülsen, Ankara İdare Mahkemesinde iptal davası açtı.
İdare Mahkemesi, ara kararla Milli Eğitim Bakanlığından başvurucuya 2000 yılında Gaziantep'e atamasının yapılmasının bildirilip bildirilmediğini sordu. Bakanlık, "başvurucuya tebligatın yapıldığını ancak başvurucunun göreve başlama amacıyla müracaatta bulunmadığını, tebliğ alındılarının arşiv araştırmasında bulunamadığını" bildirdi. Mahkeme, ara kararla Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığından da aynı bilgi ve belgeleri istedi ve "2002 yılı öncesinde kamu kurum ve kuruluşlarına ilişkin yerleştirme işlemlerinin kendilerince yapılmadığı" yanıtını aldı.
Yargılama sonunda İdare Mahkemesi, "her ne kadar Bakanlık tarafından konuya ilişkin tebliğ belgeleri gönderilmemişse de 2000 yılında ataması yapılan başvurucunun makul bir süre bekledikten sonra atamasının yapılmadığına yönelik idareye başvurması gerekirken yaklaşık 17 yıl geçtikten sonra durumdan yeni haberdar olduğunu ileri sürerek başvuruda bulunmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu" gerekçesiyle davanın süre aşımından reddine karar verdi.
TEBLİGAT YAPILMADIĞINI İDDİA ETTİ
İstinaf talebinden de olumlu sonuç alamayan Ela Gülsen, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunarak, dava açma süresinin yanlış hesaplandığını, idarece kendisine tebligat yapılmadığı için atama işleminden haberdar olmadığını, tebligat yapılmamasından da mahkemece kendisinin sorumlu tutulduğunu savundu. Başvurucu, İdare Mahkemesinin yorumunun, mahkemeye erişim hakkını, çalışma hakkını ve eşitlik ilkesini ihlal ettiğini ileri sürdü.
Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez buldu.
Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, yargılama sürecinde yerel mahkemenin ret gerekçesini, "atamaya ilişkin işlemin hayatın olağan akışı gereği on yedi yıldan daha erken, makul bir süre içerisinde öğrenilmesi gerektiği ve taleplerin de bu öğrenmenin ardından yapılması gerektiği" yorumu üzerine kurduğu belirtildi.
"KARARIN TEMELSİZ OLDUĞU SÖYLENEMEZ"
İdare Mahkemesinin ayrıca, atama işleminden başvurucunun haberdar edilip edilmediğine ilişkin gerekli araştırmaları yaptığı, Bakanlıktan ve ÖSYM'den konuya ilişkin bilgi, belge istediği aktarılan gerekçede, ancak aradan geçen uzun süre dikkate alındığında ilgili evrakların tebliğ edildiğine dair belge sunulamadığı kaydedildi.
Anayasa Mahkemesinin gerekçesinde, şu tespitler yapıldı:
"Başvurucunun dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülüğü vardır. Başvurucunun özen yükümlülüğü kapsamında girdiği sınavın ve tercihlerinin sonucunu da takip etmesi beklenir. Bu bağlamda olay ve olgular kısmında aktarılan hususlar dikkate alındığında mahkeme kararında yer verilen tespit ve hukuki dayanakların temelsiz olduğu söylenemez. Başvurucunun sınav sonrası yaptığı tercihlerin neticesini on yedi yıl sonra tesadüfen öğrenmiş ve buna ilişkin dava açmış olması dikkate alındığında mahkemenin yorumunun öngörülemez olmadığı ve başvurucunun ilgili işleme yönelik dava yoluna başvuru için yeterli süre ve imkana sahip olduğu görülmektedir.
Bu durumda derece mahkemesinin gerek uyuşmazlık konusu olguyu gerekse bu olgudan hareketle dava açma süresinin hesaplanma usulünü, sürenin başlatılacağı tarihi belirlemesiyle ilgili yorumunun ve mevzuata dair değerlendirmesinin öngörülemez nitelikte olmadığı ve başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştıracak ya da imkansız kılacak nitelikte katı bir yaklaşım içermediği sonucuna varılmıştır. Buna göre başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olduğu, dolayısıyla belirtilen şikayet bağlamında mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir."