Saldırıya uğrayan gazeteciye mermili tehdit!

Yeniçağ yazarı Yavuz Selim Demirağ, bugünkü yazısında posta kutusuna mermi bırakıldığını yazdı.

Geçen yıl evinin önünde 7 kişilik bir grup tarafından saldırıya uğrayan ardından hastaneye kaldırılan Demirağ, posta kutusuna mermi bırakanlara seslendi.

“Çocuklarımla ve ailemle uğraşmayın” diyen Yeniçağ yazarı, “O posta kutusuna koyduğunuz mermiyi polise falan teslim etmedim. O polis ki artık siyasi iktidarın kolluk gücü olduğu için güvenlik kameraları önünde, delilleri ile evimin önünde 'İnfaz' edilmem anında bile elleri-kolları bağlandı” ifadelerini kullandı.

Yavuz Selim Demirağ’ın “Posta kutusuna mermi bırakma...” başlıklı yazısı şöyle:

“Kısa 9... Uzun 9... Erbabı bilir 9 mm'lik fişeğin özelliğini... Tabancanın özelliğine, namlusuna, şarjörüne göre kısadır, bazen de uzun... Tıpkı, şairin ‘Kısa çöp uzun çöpten hakkını alır elbette’ dizelerini çağrıştırır...

SİHA, İHA... NB denen nükleer biyolojik silah... C4, C5, kıl, tüy... Umurumda değil... Ailem ve yakınlarımdan uzak durun!.. Alın size hedef! Yazın Karaburun'da Hakkı Hocam'ın anne-baba ocağının taş evinde olacağım. Kışları dede-baba ocağı Kayseri-Talas ilçesinde Kamber Köyündaki mütevazı konağımızda olacağım buyurun gelin...


Anadolu toprakları temizdir, kir ve kin tutmaz. Emanete, ehline sahip çıkar... Ege'nin en ucu Karaburun'da ‘Efe ruhu’ ile Kayseri'de Kamber köyümde büyük babaannem Koca Zeynep gibi ne gedikliye ne de kumpasçılara teslim etmezler beni... Buyursun gelsinler... Lakin geride bıraktığım çocuklarımla, ailemle uğraşmasınlar...

Posta kutusuna mermi bırakmak klasik mafya yöntemidir. Gelip, evimin önünde infaz etmeye kalktınız!

Susmadım!

Susturmanın, sindirmenin, teslim almanın yöntemi ergen çocukların ‘Aşk mektubu’ gibi posta kutusuna ‘Mektup’ yerine ‘Mermi’ koymak ancak ve ancak ‘Korkaklığın; haysiyetsizliğin, şerefsizlik ve alçaklığın’ yansımasıdır...

O posta kutusuna koyduğunuz mermiyi polise falan teslim etmedim. O polis ki artık siyasi iktidarın kolluk gücü olduğu için güvenlik kameraları önünde, delilleri ile evimin önünde ‘İnfaz’ edilmem anında bile elleri-kolları bağlandı. Emir ile zanlılar 2 saatte serbest bırakıldı, aradan 1 yıl 1 ay geçtiği halde daha iddianame bile yazılmadı. ‘Niye ölmedin?’ diye sorulmadı bile.

‘Cumhuriyetin Savcısı’ zannettiğimiz görevliler ‘Şikayetçi misin’ diye sormadı bile. HSYK'nın yapısı değişmiş. Hakimler, Savcılar Kuruluna sorduk ne oldu diye cevap yok. Adında ‘Adalet’ ibaresi olan bakanlıktan da ses yok.

Dilekçelerimize, çığlıklarımıza cevap yok. ‘CİMER'e yazın’ diyorlar... Memleketin bunca işi varken ‘CİMER’i meşgul etmiyorsak, CİMER'e güvenmediğimiz anlamı mı çıkıyor! CİMER'in sahipleri ne de olsa ‘Geçmiş olsun’ bile demedi.

Kimse yol göstermeye falan kalkmasın. Memleketimin sınırlarını asla terketmeyeceğim. Sığınma gibi yola tevessül etmeyeceğim. Bir tek T.C kimliğim var. Farklı pasaport almaya asla niyetim yok. Ön adlarında STK (Sivil Toplum Kuruluşu) olan hiç bir kuruluştan maddi-manevi destek talebim olmadı, olmayacak! Kavgaların, vuruşmaların, dibine kadar dövüşlerin içinden geldik. Kancıklığa, kumpasa da boyun eğmedik. Türkülerin içinden geldik. Pir Sultan'dan, Neşet Ertaş'a, Karacaoğlan'dan, Dadaloğlu'na kadar ‘İsyan’ın ve ‘Duygu'nun insanıyız. ‘Gönül Dağı'ndayız.

Buyurun gelin. Yüreğiniz yetiyorsa tırmanın!

Sonraki Haber