Hükümete yakın yazardan iç savaş uyarısı
Milliyet gazetesi yazarı Nagehan Alçı FETÖ ile mücadelede gelinen noktada bir tehlikeye dikkat çekti. Alçı'ya göre AK Partililer ve CHP'liler birbirlerini suçlamaya devam ederse iç savaş kapıya dayanabilir.
Milliyet yazarı Nagehan Alçı, darbe girişiminin ardından Gülen cemaatine yönelik başlatılan soruşturmalarla ilgili olarak "FETÖ ile mücadele gibi hepimiz için hayati önemde bir konu hem siyaset hem medya camiasında her geçen gün sulandırılıyor ve bu işin sonu kötüye gidiyor. Fakat maalesef uyarıları dinleyen yok. Hem AK Parti hem de CHP aktörleri ortak zeminde buluşup FETÖ’ye karşı beraber mücadele ruhunu çoktan kaybettiler ve birbirilerini avlama ve tutuklatma yarışına girdiler" dedi.
Alçı'nın GİDİŞATTAN ENDİŞELİYİM başlıklı yazısı şöyle:
Bu köşeden son 1 aydır sürekli uyarıyorum: FETÖ ile mücadele gibi hepimiz için hayati önemde bir konu hem siyaset hem medya camiasında her geçen gün sulandırılıyor ve bu işin sonu kötüye gidiyor. Fakat maalesef uyarıları dinleyen yok. Hem AK Parti hem de CHP aktörleri ortak zeminde buluşup FETÖ’ye karşı beraber mücadele ruhunu çoktan kaybettiler ve birbirilerini avlama ve tutuklatma yarışına girdiler.
Bir taraf milat 2004, öbür taraf milat 2014 diyerek birbirine saldırıyor. Oysa daha evvel de söyledim: FETÖ’de milat tartışması mantıksız. Hele CHP’liler ve Erdoğan muhaliflerinin bunda ısrar etmesi tam anlamıyla akılsızca, zira her iki milat durumunda da FETÖ’ye yardım ve yataklıktan yargılanmaktan kurtulamazlar. Çünkü FETÖ ile ortak oldukları 2014-15-16 yılları milat 2004 deyince ortadan kalkmıyor.
Hapishane toplumu
Halbuki FETÖ ile intisakta süreklilik ve devamlılık kriterini esas alırsanız bu kriter çerçevesinde 1991’deki polis soru çalma olaylarını hatta 1985 Kuleli olaylarını bile soruşturabilirsiniz. Çünkü FETÖ, insanlığa karşı işlenmiş suçlar kapsamında bir örgüt. Gerçek FETÖ’cüler ve FETÖ işbirlikçileri zaten bu örgütle hiç irtibatlarını koparmadılar. O yüzden sürekliliğe, devamlılığa bakacaksınız. HSYK ve Yargıtay’ın da bu hukuki kriter üzerinde uzlaşacağına eminim çünkü başka bir yol yok. Aksi halde toplumun her kesiminin tutuklanmasına kadar varacak bir çılgınlık noktasına gidilir ve bir ‘hapishane toplumu’ oluruz...
Peki, bu birbirini ‘içeri attırma kampanyası’ çılgınlığı nasıl ortaya çıktı? Ağustos ortasından itibaren CHP’li siyasetçiler ve muhalif çizgideki medya aktörleri AK Parti’yi ve çevresini FETÖ’cülükle suçlamaya ve 2013 öncesi yaptıklarından ötürü en nihayet tutuklanacaklarını ima etmeye başladılar. İlk etapta Tayyip Erdoğan’ı ayırıp geri kalanları suçluyorlardı. ‘Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu FETÖ’den tutuklansın’ gibi sözler dahi ana akım kanallarda açık açık söyleniyordu ve kimse bunu söyleyenlere itiraz bile edemiyordu.
Kemalistlere ayar anlamına gelen Lozan çıkışından sonra suçlamalar Erdoğan’ı da içermeye başladı. Cumhurbaşkanının‘ ‘Ben Ergenekon’un savcısıyım’ sözü nedeniyle en nihayet FETÖ’den tutuklanacağı açık açık söylendi.
Kim ne derse desin, son yıllarda gösterdiği kararlı çabayla ülkeyi FETÖ’den kurtarmış bir lideri bile FETÖ’den tutuklatmayı isteyecek bu çılgınlık ortamı, doğal olarak AK Parti ve devletin tepeleri nezdinde karşılığını buldu. Bu sefer de CHP’nin ve Erdoğan muhaliflerinin 2013-16 arası FETÖ ile suç ortaklığı somut kanıtlarıyla Sabah gazetesi ve AHaber başta olmak üzere hükümete yakın medyada yayımlanmaya başlandı. Bu sefer de AK Partili siyasetçiler ve muhafazakâr gazetecilersavcılara sesleniyor ve isim isim tutuklama istiyordu.
Yargıda hareketlilik
MİT TIR’ları ve 27 Mart 2014’te deşifre edilen kozmik toplantı kumpası konusunda zaten devletin tüm kurumları ve yargı camiasının tamamımın son derece duyarlı olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, yargıda da bu konuda bir hareketlilik olduğunu söyleyelim. Bütün bunlar olurken, muhalif cephe de bu konularda hiç özeleştiri yapmadı ve yapmıyor. Daha iki gün önce bir CHP’li ismin ekranlarda MİT TIR’ları kumpası hatırlatıldığında ‘Türkiye IŞİD’e silah yardımı yaptı kardeşim. Bu gerçeği inkâr edemezsiniz’ dediğine şahit oldum ve inanamadım. Bu siyasetçi başka bir ülkenin FETÖ’nün kontrolünde bir senatörü falan mı? Bu örgütün yalanları hâlâ CHP ve muhalif medya içinde söylenebiliyorsa bu ülkede FETÖ temizliği falan yapılamaz!
Diğer yandan, AK Parti de bu havaya uygun olarak Ergenekon ve Balyoz’un sonuna kadar gerçek olduğunu yeniden söylemeye başladı. Başbakan Binali Yıldırım’ın bu konudaki çıkışı AK Parti teşkilatlarında büyük destek buldu...
Postmodern bir iç savaş kapıda
Peki, böyle giderse ne olur? Eğer hepimiz hukukun temel ilkesi olan usul, esastan üstündür çizgisinde ittifak etmezsek maalesef postmodern bir iç savaşa gideriz. Bu iç savaşta da iktidar kanadı öbür tarafı feci şekilde ezer ama Türkiye bu süreçten çok yara alır. Bakın, hem Ergenekon hem Balyoz hem 17-25 Aralık hem de MİT TIR’ları olayları açık bir FETÖ kumpasıydı. İçeriklerinde ne olursa olsun hepsi birden kumpastı. Hepimizin bu ortak çizgide buluşması şart.
Ama bugün usulü bırakalım, içeriğe bakalım gibi hukuksuz bir yola yeniden girilirse orada iç savaş başlar. Ben de dahil birçok gazeteci ve siyasetçi Ergenekon ve Balyoz’un bazı dehşet içeriklerini görünce bu ilkeyi unuttuk ve hata yaptık. 17-25 Aralık’ta ve Mit TIR’ları kumpasında da aynı hatayı muhalifler yaptı.
Gerçi tamamen usulsüz bir örgüt davası şeklinde açılan 17-25 Aralık konusunda muhalifler hâlâ bu hukuksuzluk hatasını yapıyor. Evlerden çıkan para sayma makineleri gibi olayların FETÖ’cü polislerin imaj mizanseni olduğu hukuken kanıtlandığı halde yine bu FETÖ argümanlarını savunuyorlar. İşte o zaman AK Parti de ‘Ergenekon ve Balyoz gerçektir’ , ‘28 Şubat yeniden yargılanacak ve FETÖ ile 28 Şubatçıların işbirliği ortaya çıkacak’ demeye başlıyor. Ortalık tozduman oluyor.
Bu gidişten endişeliyim...