'Benim hiç oyuncağım olmadı ki şeker kardeşim'

Ferdi Tayfur, “Orhan Baba ile Ferdi Baba’yı karşılaştırmayın. Biri Iron Maiden, diğeri Metallica” analizini değerlendirdi: Şarkılarımda Metallica’nın sert etkisi var diyebilirim. Ama isyankar değilim. Neden isyan edeyim? Sadece ikiyüzlü insanları sevmem ben. Neysem oyum. Orhan Gencebay’da da yoktur isyan.

Bugünlerde herkes Orhan Baba’nın tribute albümü üzerine yazıp çiziyor ya... Dedim ki başkaları Orhan Baba’nın peşindeyken ben de bir değişiklik yapıp Ferdi Tayfur ile görüşeyim. Nitekim buluştuk, hem eski günleri yad ettik hem bugünü konuştuk.

Onlar sadece 70’lerin, 80’lerin değil her dönemin muhteşem üçlüsüydü... Orhan Baba, Müslüm Baba ve Kral Ferdi... Köyden kente göç gibi büyük bir sosyolojik değişikliğin nedeni bile onların şarkılarında aranmıştı. Yıllar geçmiş, “Beyaz Türkler”in tu kaka ettiği arabesk, sonunda kendileri tarafından bile taçlandırılmıştı.


  
Şimdi bütün bu eski sakızları neden çiğnedik? Bugünlerde herkes Orhan Baba’nın tribute albümü üzerine yazdı çizdi, onunla söyleşiler yapıldı. Birden aklıma pazarlama gurusu Seth Godin’in Mor İnek teorisi geldi. Malum bizim guru abi aynı isimle yazdığı kitabında “Tek renk ineklerin arasında mor bir inek olmak, başarının anahtarıdır” gibi bir kelam etmişti. “Sürüden ayrılanı kurt kapar” sözünün tam aksi yani... Bunca yıllık bir öküz olarak zaten kendimi bu teoriye yakın hissediyordum. Dedim ki herkes Orhan Baba’nın peşindeyken ben de bir değişiklik yapıp Kral Ferdi ile görüşeyim. Üstelik kendisi çok uzun zamandır kimseyle söyleşi de yapmıyordu...
    
Efendim 80’li yıllardaki Ferdi Tayfur gerçeğini gözardı etmek imkansızdı. Filmlerinin oynadığı sinemaların kapıları kırılır, onbinlerce hayranı konserlerine akın akın gelirdi. Acı çekmenin insanı olgunlaştıracağı inancı hissediliyordu şarkılarında. Anadolu köylüsünün toprağından koparılmasına tepkinin yanı sıra kentin karşısına çıkıp hesap sormak da vardı bu felsefede... “Tutunamayanlar” için haykırıyordu Ferdi Tayfur.

Belki de bu yüzden, Gülhane Parkı’ndaki konserinde Türkiye’de gelmiş geçmiş en büyük hayran kitlesini toplayan sanatçı olmuştu. 150 bini aşkın insan izlemişti Kral’ı o konserinde...

Yıllar sonra Kral ile karşılaştığımda o müthiş alkış sesleri tekrar yankılandı kulaklarımda... Bu arada harika yemekler de yedik Nilüfer’in kafesinde. Kafe dediğime bakmayın, Ferdi abinin yeğeni Nilüfer Hanım, 4. Levent’teki lokantasında parmaklarınızı yiyeceğiniz ev yemekleri yapıyor, bunu da es geçmeyelim...
Hem eski günleri yad ettik Ferdi abiyle, hem bugünü konuştuk. Laf lafı, anılar anıları açtı, zaman tünelinden bugüne kadar uzandık. Ama beni asıl sevindiren onun durumunun ve moralinin dört dörtlük olduğunu görmekti... Darısı Müslüm Baba’nın başına...

Maşallah çok iyi gördüm seni Ferdi abi...  
 
- İyiyim çok şükür de psikolojim bu oğlandan dolayı bozuldu...      

Hangi oğlan?

- Boşver adını... 40 senedir bu piyasanın içindeyim, ne Orhan abinin, ne İbrahim’in şarkılarından tek satır alamam. Hani derler ya, biz 40 kişiyiz birbirimizi biliriz.

Eğri oturup doğru konuşalım abi. Bunca sene sen hiç kimseden alıntı yapmadın mı?

- Çıkmış bir şarkının dörtlüğünün içinden belki bir iki nota... Ama adam senaryonun omurgasını alıp “Ben yazdım” diyor. Olur mu böyle şey yahu!

SIRADAN BİRİ OLSAYDIM BU ŞEHRİ ATA’YA DAR EDERDİM

Jeton şimdi düştü... Ata Demirer ile arandaki senaryo krizinden bahsediyorsun... Hiç yüz yüze geldiniz mi bu olaydan sonra?


- Benim yüzüme bakamaz o ya... Ona söyleyeceğim tek bir şey var, “Sen yat kalk dua et, ben Ferdi Tayfur’um”... Eğer sıradan biri olsaydım...

Ne yapardın?

- Ona bu İstanbul’u dar ederdim. Ama ben Ferdi Tayfur’um ya, elim kolum bağlı. 10 yaşındaki çocuk bile küfreder, söver, döver beni. Bir şey söyleyemem ona...

Hoppalaaaa...

- Bak İzzet, korkudan değil, hapishaneye de girsem ya müdür, ya gardiyan ya da içerdeki mahkumlar benim hayranımdır.

Eee o zaman kim tutar seni?

- Hayranlarım.

Kızma ama gene anlamadım...

- Bak şimdi... Hakkımı ararken başıma bir şey gelirse, kral gibi yatar çıkarım. Ama hayranlarım “Değer mi abi ya” dedikleri an iş bitti demektir. Anlayacağın kime ayıp ederim, hayranlarıma...

ASLINDA ANNEM BENİ DOĞURMAK İSTEMEMİŞ

Haydi bu konuyu kapatalım. En iyisi sen gel bana Selvi Turhan Bayburt, nasıl Ferdi Tayfur oldu onu anlat...


- Rahmetli babam, Adalet Cimcoz’un ağabeyi meşhur dublaj sanatçısı Ferdi Tayfur’a hayranmış. Esas Ferdi ise 4-5 yaşında sıtmadan ölen küçük kardeşim. O vefat edince bana verilmiş isim. Babam da kardeşimi kaybettikten sonra alkole başlamış zaten.

Desene valideyle peder teselliyi sende buldular...

- Olabilir tabii de aslına bakarsan ilk başta istenmeyen çocukmuşum ben.

Nasıl yani?

- Annem doğurmak istememiş beni... O zamanın insanları kürtajı falan bilmiyor tabii, o da düşürmek için mücadele vermiş ama düşürememiş. Ya da ben inat
etmişim belki, kim bilir?

Nasıldı aran peder beyle?

- O çok özeldi... Beyköylü Cumali... Zamanın kabadayısı... Karıncayı bile ezmeyen bir adam. Racon keser, dargınları barıştırırmış. Bir ara hapse düşüyor, çıkınca da askere gidiyor. En son onun askerden döndüğü gece kucağında olduğumu, ertesi sabah da kalkıp gittiğini hatırlıyorum.

Bu hikaye mutlu sonla bitmeyecek gibi...

- Evet, gitti. Bir daha da gelmedi zaten. O sabah anneme çiğ köfte malzemeleri hazırlaması için 1 lira verdi. Eti de akşama kendisi getirecekti. Ama gidiş o gidiş...

ŞEYTAN DA, CİN DE ŞİŞENİN İÇİNDE

Ne olmuş peki?


- Rahmetlinin Arap Ahmet diye bir arkadaşı anneme geldi, “Bacım kocan hastanede” dedi. Bizi faytona bindirip götürdü.

Kalp krizi mi?   

- Yok be abi, ne kalp krizi... Vurulmuş.

Peki ya sebep?

- Babam ağanın birine akrabasından götürüyor. Sonra aralarında yanlış anlaşılma olmuş herhalde; iki taraf da içkili olunca... Anlayacağın şeytanı uzaklarda aramayacaksın, şeytan şişenin içinde. İçmeyi bilmeyenler şişenin kapağını açmasınlar. Şeytan da orada, cin de...

Neler hissettin babanı o halde görünce?

- Göremedim ki... Çocukları almıyorlardı içeri... Ben sokakta beklerken, babam penceresine baktığım o odada can verdi. Son defa göremediğim için içim hâlâ burkulur.

Daha sonra dinledin mi o gün yaşananları?

- Annemden dinledim... Yüreğim burkularak, sıkılarak, bağrıma taş basarak dinledim. Çünkü dinlememem babama ihanet etmek gibi geliyordu.

HİÇ OYUNCAĞIM OLMADI Kİ BENİM ŞEKER KARDEŞİM

Hadi gel güzel şeylerden konuşalım... Mesela ilk oyuncağından...


- Benim hiç oyuncağım olmadı ki şeker kardeşim. Tek hatırladığım memlekette dükkanın birinin vitrininde gördüğüm 3 tekerli bisiklet... Gidip gelip onu seyrederdim. Sonra bir gün baktım ki yerinde yok. Satılmış. En çok benim olmayan o bisiklete ağlamıştım.

Bu kadar acı çektin, ardından şöhreti ve parayı yakaladın. Üstüne neden “Haydi gel köyümüze geri dönelim” dedin. Bu ne yaman çelişki?

- Buralarda manzara çok karmaşıktı. Herkes yalan söylüyor, herkes birbirinin ayağını kaydırmaya çalışıyordu. Tuhaf geldi bana...

Oysa köyünde de durumlar pek iç açıcı değildi.

- En azından orada sıkıştığın an sana ikram edilen bir bardak çayı içebiliyorsun, taze taze soğanı, sıcacık tandır ekmeğini yiyebiliyorsun. O yüzden, hadi gel köyümüze geri dönelim...

KOMEDYEN OLMAK İSTEDİM AMA BIRAKMADILAR

Sağol, beni bırak burada kalayım abi. Peki ne umdu, ne buldu Ferdi Tayfur İstanbul’da?


- İstanbul benim hayalimdi. Film yıldızı, daha doğrusu komedyen olmak istiyordum.

Nasıl yani, güldürmek için gelip ağlattın mı hepimizi?

- Bir düğünde şarkı söyledim, ondan sonra peşime düştüler. Sesimin güzel olduğunun farkına vardım. Ardından askerde bandocu oldum, orada da hep türkü söylerdim.

Hiç müzik eğitimi aldın mı abi?

- Bütün eğitimim askerde çaldığım trombon... Orada gördüğüm notalar... Çıktığım sahneler. Anlayacağın alaylıyım.

SAKIP AĞA’NIN ÇİFTLİĞİNDE IRGATTIM

Peki ya İstanbul’a gelmeden önce?

- Pamuk tarlalarında ırgatlık yapıyordum. Eniştem Ceyhan’daki Sakıp Sabancı’nın çiftliğinde kahyaydı. Biz de oraya kazma dövmeye giderdik.

Ne günahı var kazmaların? Niye dövüyorsun?

- (Gülüyor) Yahu pamuk çiftliklerinde öyle derler. Tarlada çalışıyorduk işte.

Rahmetli Sakıp Ağa bilse kim bilir ne şaşırırdı...

- Uzun yıllar sonra Adanalı işadamları için verilen bir davette gördüm kendisini... Yanına gittim, “Ağam sizin ekmeğinizi çok yedim, çiftliğinizde ırgattım” dedim.

Yanında ırgatken gün geldi aynı davetin konukları oldunuz desene...

- “Böyüdün, böyüdün, böyüdün” dedi bana. Rahatsızlandığımda da beni evimde ziyaret edip, nazar boncuğu hediye etmişti rahmetli...

NECLA’YLA RUHLARIMIZ HİÇBİR ZAMAN BİRLEŞMEDİ

Senin yaşamından kesitleri dinliyorum da, sanki şarkıların, filmlerin hep bir yaşanmışlığın yansıması...


- Orasını bilemem. Kim ne derse desin biz hayal alır, hayal satarız güzel kardeşim. İşin doğrusu bu... Şarkı söyleme mecburiyetim var.

O niye ki?

- Şarkı söyleyeceksin ki, geçimini sağlayacaksın. Bir fakir, zengin olurmuş, 40 yıl silinmezmiş fakirliği... Bir zengin fakir olurmuş, 40 yıl silinmezmiş zenginliği..

Eee sen meslekte 40 yılı devirdin, hâla silinmedi mi fakirlik?

- Tek başıma değilim ki silinsin...

Kaç kişi var başında?

- 10 tane ev olsa, dörder kişiden 40 kişi eder.

Şimdi anladım Necla (Nazır) Hanım’ın “Bir gün 10 karısı olduğunu duyarsam şaşırmam” demesinin nedenini!

- Yok, abartmış, o hep abartır. İnan bana solucanı görür, “Na bu kadar yılan gördüm” der. Sen beni ihmal edersen, ben seninle neden arkadaşlık yapayım ki? 

Bunu bana söylemiyorsunuz herhalde. Necla Hanım’a mı gönderme?

- Tabii canım. Ruhlar birleşmedikten sonra beden de ayrılır, fikirler de...

Kaç yıl sürdü birlikteliğiniz?

- 30 yıl filan...

30 sene mi sürdü ruhların birleşmediğini fark etmeniz?

- 20 sene kızım büyüsün diye bekledim. Necla’dan defalarca ayrıldım, fakat kimseye duyurmadım.

TESETTÜRE GİRMESİNDE BENİM ETKİM YOK

Necla Hanım senin zorunla mı tesettüre girdi?

- Yok canım. Ben ne karışırım... O öyle şartlanıp “İki dua edersem yaram kapanır” demiş.

Ne yarası ki bu?

- Ne bileyim, bir yerinde çıban çıkmışsa “Ben dua edeyim, ede ede kapatırım ben o çıbanı” fikrine inanmış. Ben ise merhem sürmeye inanırım. Bu bir inanış meselesi.

O seni kendi yoluna çağırdı mı?

- Günahım da sevabım da bana ait. O köprüden geçecek olan benim. Kimse, kimsenin inancına karışamaz.

30 sene boyunca hiç evlenmeyi düşünmediniz mi? Hoş, Necla Hanım kızınız Tuğçe için “O bizim nikahımızdır” demiş ama...

- Bir önceki eşimden ayrılamadım ki evleneyim... Ondan da iki kız çocuğum var. Allah ondan razı olsun, onları da okuttuk, şimdi ikisi de İngilizce öğretmeni. Tuğçe de Amerika’da tasarım okuyor. Evlendi de orada...

Babanın sana veremediklerini çocuklarına vermek için çok mu uğraştın?

- Çocuk benim için kutsaldır. Kutsallığı nereden gelir biliyor musun? Ne olacağı belli olmaz. Şu kapıdan çocuğu kovarsınız, gün gelir başbakan olur.

ÇAPKINLIĞIM, KADINA KIZA ASILMAM YOKTUR

Habibe Hanım’dan olan çocuğun Taha ile Tuğçe görüşüyor mu?


- Görüşüyorlar tabii ya...

“Çocuklarımın istediği gibi kaynaşmasını sağlayamadım” demişsin ama... Ne demek bu şimdi?

- Zor oyunu bozarmış. Eğer bir çatı altında yaşasaydık, beş on çocuk da olsa birbirlerini severler ve tanırlar. 32 çocuklu aileler var memlekette. Fakir olsam bunlar gelmezdi başıma.

Necla Hanım’a yardım ediyor musun hâlâ?

- Etmez olur muyum. 4 katlı bir ev verdim Boğaz’da.

O zaman neden “parasızlıktan evini satıyor” diye çıkıyor?

- Satıp satmayacağı kendi bileceği iş. Verdiğim evin değeri 3-4 milyon dolar. Bunu da kimse kimseye yapmaz.

Yine solucanı yılan mı yapıyor dersin? Deli dolu bir kadın galiba...

- Yok, tam tersi. Bütün mesele de orada işte. Mesela eve akşam gelirim, televizyonda bir şeyler seyrederiz. Sonra Necla yatmaya, odasına gider. Ne bir konuşma, ne kavga, ne gürültü. Bir ilişkideki en büyük tehlike bu durgunluk aslına bakarsan.

Sende de biraz zamparalık vardır ama...

- Yok be abi ben yapamam, beni star yaptılar. Star, zampara olamaz.

Necla Hanım “Benimle beraberken öteki evi de idare etmiş” diyor ama... 

- Zamparalık değil ki... Görevimdi o benim. Çapkınlığım, kadına kıza asılmam yoktur.

Ya onlar sana asılırsa?

- Öyle şey olmaz. Çünkü onların kafasında yüce dağ gibiyim. Erişilmezim. Bunu ben nasıl yaparım? Kız kardeşlerim var, kızlarım var. Olacak iş mi bu ya?

ŞARKILARIMDA METALLICA’NIN SERT ETKİLERİ VAR

“Orhan Baba ile Ferdi Baba’yı karşılaştırmayın; biri İron Maiden, diğeri Metallica” analizine ne diyorsun?


- Ben metalikçi miyim?

Sen arabeskin Metallica’sısın..

- Doğrudur. Şarkılarımda Metallica’nın sert etkisi var diyebilirim.

İsyankar mıdır Ferdi Tayfur?

- Neden isyan edeyim? Sadece ikiyüzlü insanları sevmem ben. Neysem oyum.

Oysa Orhan Baba’da bir isyan var, değil mi?

- Nerede yaaa...

Mesela “Kır Gönlünün Zincirlerini” diyor..

- Aşktan bahsediyor orada...

BEN KARACAOĞLAN’IM ORHAN ABİ FUZULİ

Nedir ikinizi ayıran özellik?


- Benim şarkılarım biraz daha türkümsü. Dayım da halk aşığıydı, bilir misin?

Yok şimdi öğrendim. Sen kendini halk ozanı olarak mı görüyorsun?

- Evet. Karacaoğlan gibiyim.

Peki ya Orhan Baba?

- O Fuzuli, Baki gibi bir divan şairi...

Söz Orhan Baba’dan açılmışken, 60. yılını kutlama gecesini nasıl buldun?

- Çağırmadılar ki beni... Ama önemli değil. Orhan abinin mutluluğudur aslolan.

Var mı senin de böyle toplu bir tribute albüm projen?

- Toplu olması bana pek hoş gelmiyor. İşin doğrusu böyle projeler biraz para kokuyor. Paranın kokusunu da, saymasını da sevmem. Ama bir single çıkarmayı düşünüyorum.

ŞÖHRET HAPİSANESİNE İZMİR FUARI’NDA GİRDİM

Haydi gel yine zaman tünelinden geçelim. Ferdi Tayfur filmleri furyası nasıl başladı?


- İlk filmim “Çeşme” vizyona girdiğinde, Lale Sineması’nın önünde o güne kadar görülmemiş bir kuyruk olmuştu. Ardından “Batan Güneş”, “Derbeder” filan derken ilk kez 1979 yılında İzmir Fuarı’nda sahneye çıktım.

Beyazperde, sahne perdelerini açtı diyorsun...

- Film çekmek ayrı olay. Ama sahneye çıktığın zaman insanlarla birebir ilişkidesin ve büyük bir yük alıyorsun üzerine... İşte “şöhret hapisanesi”ne ilk orada girdim.

40 yıldır tutuklusun yani!

- Tabii... Çünkü halk beni star yaptı. Davranışlarımın ona göre olması lazım. Star sahneye ilk de çıkar, en sonda da.

TARKAN DA BENİM GİBİ PRANGALI MAHKUM
 
Dur abi kafam karıştı... Ne diyorsun sen?


- Ferdi Tayfur’lu bir kadro kurup turneye çıkıyorsun diyelim. Ferdi en başta çıkarsa millet ondan sonra kalkıp gidiyor, sonda çıkarsa herkes “Ferdi... Ferdi...” diye alkışa başlıyor... İşte star dediğin bu.

Bugün star yok mu Türkiye’de?

- Abi bugünlerde herkes star. Bu işler öyle olmaz ki... Bak benim filmlerimde, konserlerimde kapılar pencereler kırdılar. O zamanlar hak etmeyen birine “star” dediniz mi sırıtırdı. “Nesi star lan bunun” derlerdi. Şimdi ise evrim geçirdik, sebebi de medya...

Ne yani Tarkan da star değil mi şimdi?

- Star tabii, çünkü o da hapis... Prangalı olmaya mecbursun. Herkes gibi konuşamaz, davranamazsın.

ARTIK POPÇULAR DA ARABESK OKUYOR

Pat diye sorayım. Abi sen vatan haini misin? Kızma sakın, Fazıl Say’ın yalancısıyım.


- Şimdi ne diyeyim? Gaza mı geldi, kendini mi ifade edemedi? Ya da virtüözlüğün getirdiği bir şımarıklık mı bu? Ama ne olursa olsun, bu memleketin yüzde 90’ına vatan haini diyemezsin. Çünkü hepsi arabesk dinliyor.

Bir de şu işin kralından alsam arabeskin tarifini...

- Akıp giden bir sel sizi önüne katıp götürür, ona karşı gelemezsiniz. Arabesk benim için budur. O zaman bir akımdı. Ne bileyim, ben şimdi kalkıp desem ki başkaldırıdır, bilmem nedir, yalan yaa... Ben siyasetçi değilim ki be kardeşim!

Eskiden Müslüm, Orhan, Ferdi... Şimdi Tarkan, Mustafa, Serdar... Ne iş Ferdi abi?

- Dedim ya bir evrim geçirdik. Televizyonlarda popu dayatıyorlar. Ama popçular da arabesk okuyor artık...

VELİAHT FİLAN GELMEZ TABİAT KANUNUNA AYKIRI

Sen kimi dinliyorsun şimdilerde?


- Sabah yürüyüşlerinde takıyorum kulaklığı, kim rast gelirse radyoda onu dinliyorum.

Yok mu özellikle beğenduiğin biri?

- Bilmiyorum ki ya... Ne söylesem yalan olur...

Vardır illa ki Kral Ferdi’nin bir veliahtı...

- Bu veliaht olayı çok saçma. Veliaht filan gelmez abi, tabiatın kanununa aykırı bu. Adam aynı benim tarzımda okuyacak, aynı tadı verecek... Beni giyecek yani üzerine. Olur mu böyle şey? Zaten benim sesimden yıllarca öööğğ gelmiş herkese, ne yapsınlar veliahtı? Ama biz böyleyiz işte, uzattıkça uzatırız.

O zaman biz de fazla uzatmayalım ve son sorumuzu soralım; yeni bir projen var mı?

- Bir kitap yazdım, yakında çıkıyor. Konusu bir genç adam, aşkını anlatamadığı kızın hayatını mahveder.

Adı ne?

- Ve Bitti...

BEN DE TÜRKİYE’NİN  BLUES’CUSUYUM

Geçti mi arabeskin son kullanma tarihi?


- Arabesk bitmez. Dünyadaki bütün ülkelerin kendine has arabeski vardır.

Blues misali mi? Sonuçta o da pamuk tarlalarındaki ezilmiş siyahilerin müziği...

- Evet. Ben de blues’cuyum bir nevi...

Müslüm Baba, Murathan Mungan ile albüm çıkardı, Teoman’la düet yaptı, Gencebay rock’çılara şarkılarını verdi. Sende yok mu hiç böyle bir füzyon isteği?

- Kendi Ferdi Tayfur’luğumdan memnunum. Nedir ki abi ya... Ben çok şeyler gördüm. Doydum artık. Paradan korkuyorum. Mesela, para geliyor ya, hiiii... Sanki üzerime sel geliyor.

Ya hayranlarının böyle bir hayali varsa?

- Hayranların pek çok hayali olabilir. Kendi yapamadıklarını bizde görmek isterler. Ama ben de etten kemikten bir insanım kardeşim. Belli bir kapasitem var.

Her kalıba giremem diyorsun...

- Giremem. Ama dinleyici tüketici olduğu için böyle düşünmez. Devamlı isterler.

BİZİM EV ÖLÜ EVİ GİBİYDİ

Necla Hanım, Taha doğmadan önce biliyor muydu “ikinci bir eviniz” daha olduğunu?


- Tabii... O zamandan kabullenmişti. Sonra ben bilerek duyurdum. Necla dünyanın en iyi insanı ama çok sessiz, sakin. Bir ilişkide münakaşa olması, bir şeylerin kırılması, şangır şungur ortalıkta seslerin çıkması lazım. Bizim ev ölü evi gibiydi.

BANKAMATİK ÇALIŞTIĞI SÜRECE  KADINLAR RAHATLARINI BOZMAZ

Orhan Gencebay’a da, Müslüm Gürses’e de hanımları çok destek verdi.


- Benim arkamda kimse olmadı. Hanımların dalgası yerinde. Hiçbir şeye ihtiyaçları yok ki.. Para çekme şeyine ne derler?

Bankamatik...

- Bankamatik çalıştığı müddetçe neden bozsunlar rahatlarını?

ORHAN GENCEBAY’IN AĞZINDAN KAÇ KEZ FERDİ ADINI DUYDUNUZ

Bir davette Gencebay “Beraber resim çektirelim” demiş, gitmemişsin. Ondan çağırmamış olabilirler mi?


- O tamamen yanlış anlaşıldı. Çok kalabalık bir toplantıydı, fuayeye çıkmıştım. Ukala gazetecinin biri gelmiş, “Sizi bir araya getirsem” diyor. 500 kişi var aramızda. Oraya gireceksin, Müslüm’ü bulacaksın, Orhan abiyi kaldıracaksın. Bir araya gelemeyiz dedim...

Kimsenin birbirinin ayağına gitmeye niyeti yok mu yani?

- Ben giderim onun ayağına ama 500 kişiyi nasıl aşacağım? Ayrıca bir şey soracağım, Orhan Gencebay’ın ağzından kaç defa Ferdi Tayfur adını duydunuz?

Bu iş beni aşar... Kral ile Baba’nın arasına giremem.

- Ben göğsümü gere gere Orhan abi derim. Yürekten severim, hiçbir polemiğe de girmem. Ama onun o taraftan bir şeyi var. Duymasın.

(İzzet Çapa-hurriyet.com)

Sonraki Haber