Ahmet Takan'dan kritik ''FETÖ'nün siyasi ayağı'' sözleri !
Korkusuz yazarı Ahmet Takan, bugünkü köşe yazısında son günlerde çok konuşulan "FETÖ'nün siyasi ayağı" konusunu işledi. Takan çok çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Korkusuz yazarı Ahmet Takan, bugünkü köşe yazısında 'FETÖ'nün siyasi ayağı' tartışmalarına yönelik kritik bilgiler verdi.
Korkusuz yazarı Ahmet Takan, 'FETÖ'nün siyasi ayağı' tartışmalarına ilişkin bir yazı kaleme aldı. Takan, tartışmalara son noktanın koyulabilmesi için iki ismin dinlenmesi gerektiğini belirterek "Fazla mesaiye gerek yok!.. Biri Fehmi Koru. Diğeri ise, 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra hidayete eren (!) bir zamanların FETÖ sözcüsü, Gazeteci ve Yazarlar Vakfı’nın eski Başkanı ve şimdiki yandaş gazete yazarı Hüseyin Gülerce…" diye konuştu.
Takan, 17-25 Aralık operasyonlarına dair kritik bilgiler aktardığı yazısında, "Fehmi Koru; TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’na, 17-25 Aralık operasyonları sırasında Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın bilgisi dahilinde Pennsylvania’ya gittiğini, Fetullah Gülen’den getirdiği mektubu anlatmıştı. Erdoğan’ın 'sulh mektubu' olarak tarif ettiği o mektup 24 Aralık’ta muhatabı Gül’e ulaştırıldı. Ancak ertesi gün 25 Aralık operasyonu yapıldı. " dedi.
Takan yazısında şunları kaydetti:
AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın, dün partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, “FETÖ’nün bu ülkede anlaşamadığı görüşemediği tek lider vardır o da merhum Erbakan hocamızdır. Erbakan hocamızdan da nefret ederdi” sözlerine duyunca aklıma eski günler geldi. Hafızam beni yanıltmıyorsa, 1995 senesiydi… Serbest muhabir olarak bir süre çalıştığım Zaman Gazetesi’nde, Ankara temsilcisi ve baş yazar olan Fehmi Koru, haber müdürümüz Tamer Korkmaz ile birlikte, benden Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan’dan yeni yayın hayatına başlayan Samanyolu Televizyonu için randevu almamı istediler. Fehmi Koru, her iki liderle röportaj yapmak istiyordu. Türkeş ve Erbakan ile görüşüp söyleşi gün ve saatlerini ayarladım. Önce Türkeş’e gittik, sonra da Erbakan’a… O yılların siyasi atmosferini hatırlayın. Çok önemli röportajlardı!..
Necmettin Erbakan, ekibimize randevuyu akşamın ilerleyen saatlerinde vermişti. Her zamanki nezaket ve zarifliği ile bizi makam odasının kapısında karşıladı. İçeri girip selam verip tokalaşırken, Fehmi Koru FETÖ’nün Erbakan ile özel görüşme talebini iletti. Erbakan’da oldukça nazik ve net bir üslupla bunu reddetti. Koru, fena bozuldu. Daha sonra Erbakan üzerinde, görüşmeyi kabul etmesi için baskılar arttırıldı. Neticede, Erbakan kendisinden sonra gelen çok önemli bir ismi FETÖ’yle görüşmek üzere gönderdi. Görüşme, Refah Partisi başkanlık divanında masaya yatırılıp Erbakan’ın kurmayı neler konuşulduğunu anlatırken FETÖ için şu cümleyi kurdu; “Masasının üstü çek ve senetlerle doluydu. Ticaret adamı olmuş”. İşe orada nokta konuldu!..
Bu anımı neden aktardım?.. Fehmi Koru; TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’na, 17-25 Aralık operasyonları sırasında Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın bilgisi dahilinde Pennsylvania’ya gittiğini, Fetullah Gülen’den getirdiği mektubu anlatmıştı. Erdoğan’ın “sulh mektubu” olarak tarif ettiği o mektup 24 Aralık’ta muhatabı Gül’e ulaştırıldı. Ancak ertesi gün 25 Aralık operasyonu yapıldı. Lafı uzatmadan Fehmi Koru’nun komisyonda anlattıklarına dönelim;
“17 Aralık olayının hemen ertesi günü, 18 Aralık akşamı Cumhurbaşkanı Gül ile kendisinin ikametgahında görüştüm. Görüşmenin sebebi de bir gün önce meydana gelen savcılar, polisler, birileri bir şeyler yapıyorlar. Tüm kamuoyu onu konuşur hale gelmiş. Onun bu konuda görüşlerini almak niyetindeyim.
Konuşurken acaba bu nedir? Gerçekten tahmin ettiğimiz gibi –o gün daha ilk gün onu unutmayalım- Cemaat’le gerçekten ilişkili bir olay mı? Onu bana sordu. Gerçek olabilir mi bu? Devletin savcıları ve polislerini de kullanarak böyle bir şeyi…
Benim o anda aklıma geldi, bir şekilde ben gideyim, görüşeyim. Bunu da direkt olarak sorayım. ‘İyi olur’ dedi bana Cumhurbaşkanı Gül. Kendisiyle konuşurken böyle bir noktaya gelince karşılıklı olarak, o da merak ediyor, ben de onun merakı içerisindeyim.
Bunun yöntemi olarak böyle bir görüşme yapılabilir mi sorusu ortaya atıldığı için “’Ben bunu yapabilirim’ dedim, ‘Gidebilirim’ ama dedim ‘Başbakan ile de bunu görüşürüm’.
Aradım. Ertesi sabah Kısıklı’daki konutunda randevu verdi Tayyip Bey. Çok erken saatte, 8-8.30 gibi konutuna gittim. O da aynı şekilde -bir de aradan artık 48 saat geçmiş- aynı istek, aynı arzu, bizlerle birlikte onda da olduğu ortaya çıktı. ‘Bir gidin, görün, konuşun.’
Ben o sırada ne Sayın Gül’de ne Sayın Erdoğan’da, yüzde yüz kesin bir karar olduğunu görmedim. Her ikisiyle de görüşmemde her ikisi de hâlâ tereddütler yaşıyorlardı.
FETÖ’ye karşı tedbirler silsilesi o kesinlik kazandıktan sonra geldi zannediyorum. İş o noktada kalsaydı, çok daha farklı gelişebilirdi.
Başbakan Erdoğan, ‘Hemen gidin’ dedi.
Ne Gül’den ne Erdoğan’dan herhangi bir şart gelmedi. Gerçekten orası bunun arkasında mı? Onu bilmek istiyorlardı.
Bir gün sonra gittim ama görüşme de bir gün sonra gerçekleşti. ‘Bizim bu işlerle hiç alakamız yok Fehmi Bey’ dedi bana Fethullah Gülen. ‘Biz’ dedi ‘Böyle kasetler, videolar bunlarla hiç alakamız yok bizim. Böyle olayları asla tasvip etmeyiz. Devletin memuru, amirlerini dinlemez başkalarını dinler, bunlar bizim arzu edebileceğimiz şeyler değil’ dedi.
…
Konuşmamız bitti.
‘Ben bunları sıcağı sıcağına yan tarafa geçeyim, not alayım. İsterseniz sonra bir daha karşılaştıralım’ dedim.
‘Daha iyisini yapalım; ben bir mektup vereyim, bunu Sayın Cumhurbaşkanı’na iletirsiniz’ dedi.
Oradan ayrıldım, New York’a geçtim. Bana ertesi gün ulaştırıldı. Kaldığım otele bıraktılar.
Döndüğüm gün 24 Aralık. Sayın Gül’e hitap eden o mektubu kendisine o akşam ilettim. O açtı okudu mektubu.
Gayet makul, demin konuştuğumuz şeyleri dile getiriyor, siyaseti etkileyecek şeyler yapmama gibi bir kararlılıkları olduğunu yineliyor.
Başbakan da beni ertesi gün bekliyordu. Bu defa 25 Aralık oldu. Daha kapsamlı bir operasyon gerçekleşti. Ben Sayın Başbakan ile resmi konutunda 3 civarında görüştüm. Bende mektup yoktu. Ben sadece genel hatlarıyla aldığım notları aktardım. ‘Birazdan ben çıkacağım, Abdullah Bey ile buluşacağım, mektubu orada okurum’ dedi bana.
‘Ama her şeyden önce, bu anlattığınız samimi hava içerisindeyseler, bugün ne oldu böyle? Benim oğluma kadar, en yakınımda bildiğim insanlara kadar tutuklama amaçlı bir girişimde bulunuldu bugün’ dedi.
Aklıma gelen tek bir şey var. Hâlâ da anlayamadığım bir olaydır, sanki orada öyle bir irade ve sanki burada da başka bir irade var, bunu düzenliyor. Ama Tayyip Bey bu kanaatte değildi ben konuştuğumda.”
Bu hatırlatmaları şunun için yaptım;
“Siyasi ayak” tartışmalarından topluma gına geldi. Bu işi aydınlığa çıkarmanın çok çok basit ve kestirme bir yolu var. AK Parti ve küçük ortağı önerge versin, Meclis’te bir araştırma komisyonu kurulsun. Sadece iki zat-ı muhterem dinlensin yeter. Fazla mesaiye gerek yok!.. Biri Fehmi Koru. Diğeri ise, 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra hidayete eren (!) bir zamanların FETÖ sözcüsü, Gazeteci ve Yazarlar Vakfı’nın eski Başkanı ve şimdiki yandaş gazete yazarı Hüseyin Gülerce…
Ama bir şartla; O komisyonun raporu bir öncekinin akıbetine uğramasın. Hasır altı edilmesin!..