"Mem U Zin, Bu Toprakların Özgün Bir Hikayesi"
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Namık Açıkgöz:-"Bugünlerde büyük acıların yaşandığı Cizre ve civarında yaşanmış bir aşkın hikayesi olan Mem u Zin, özünde beşeri ve ilahi aşkı terennüm ederken, bir yandan da yaşadığımız bu acılı gün
İSTANBUL (AA) - EKREM KAFTAN - Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Namık Açıkgöz, kamuoyunda büyük tartışmalara yol açan Ahmed-i Hani'nin ünlü eseri Mem u Zin'in bu toprakların özgün bir hikayesi olduğunu belirterek, "Bugünlerde büyük acıların yaşandığı Cizre ve civarında yaşanmış bir aşkın hikayesi olan Mem u Zin, özünde beşeri ve ilahi aşkı terennüm ederken, bir yandan da yaşadığımız bu acılı günlere, sanki Yunus Emre diliyle 'Aşk gelicek cümle eksikler biter' der gibi seslenmekte, aşk olduğunda hiç ayrılık-gayrılığın olmayacağını müjdelemektedir" dedi.
AA muhabirine, Mem u Zin etrafında yaşanan tartışmalar hakkında açıklamada bulunan Prof. Dr. Açıkgöz, kitabı günümüz Türkçesine aktararak yayınlamasının genel olarak çok iyi karşılandığını dile getirerek, "Metne herkesin ulaşabilmesi başta olmak üzere, metnin ideolojik bir tehdit metni olmadığı ve hele hele ideolojik istismar ve propagandaya malzeme olabilecek metin olmadığı anlaşıldı. Kitabın yayınlanmasına vesile olan iktidarın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan idi ve Tayyip bey bu kitabı, hem 2010’daki Anayasa referandumunda hem de 2011’deki genel seçimlerde, meydanlarda gösterdi ve hakkında olumlu şeyler söyledi. Böylece bu Mem u Zin, hem devletin yayımladığı ilk Kürtçe kitap, hem de meydan mitinglerinde gösterilip hakkında konuşulan ilk kitap oldu" diye konuştu.
Prof. Dr. Açıkgöz, metinle ilgili ideolojik grupların eleştirileri de olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İdeolojik Türkçülerden de ideolojik Kürtçülerden de olumsuz eleştiriler aldım. İdeolojik Türkçüler, Kürtçe bir metni yayınlamama kızdılar. Ben klasik edebiyatçıyım. Bildiğim diğer şark dillerinde, mesela Arapça ve Farsça metinlerle ilgili yayınlar da yaparım; Osmanlı dönemi metinleriyle ilgili yayınlar da yaparım. İdeolojik Türkçülerin eleştirileri yazıya yansımadı; onlar bana karşı tavır alarak gösterdiler tepkilerini ama bu konu ile ilgili ilk 2 yazımı rahmetli Prof. Dr. Turan Yazgan’ın çıkardığı Türk Dünyası Araştırmaları dergisinde yayınladığımı bilmezler. Bir de bu kitabın yayınını, Ak Parti iktidarına yaranmak için yaptığımı söylerler ama bu konuda ilk yazılarımı yayınladığımda henüz Ak Parti’nin kurulmadığını da bilmezler."
- "Ahmed-i Hani’nin bu mesneviyi yazmaktaki esas amacı, insanlara ilahî aşkı anlatmak"
"Ahmed-i Hani’nin Mem u Zin’i, bu toprakların özgün bir hikayesi. Cizre beyi Zeyneddin’in 2 kız kardeşi ve divan vezirinin ve divan katibinin oğlu olan Mem ve Tacdin’in yaşadıkları, 1393 yılında vuku bulan bir aşk hikayesi" diyen Açıkgöz, şunları dile getirdi:
"Aslında Ahmed-i Hani, hikayenin kurgulamasından ziyade işlenmesi konusunda önemli bir edebî şahsiyettir. Hikaye, Mem u Zin’deki kurgusuyla zaten halk tarafından biliniyordu. Mem u Zin’de işlenen hikâye aslında Mem-i Alan adlı bir halk hikâyesidir. Bazıları destan da der, ama sonunda bir halk hikâyesidir. Ahmed-i Hani, bu halk hikayesini, klâsik edebî kriterlerle işleyerek ferdî edebiyat metni haline getirmiştir."
Prof. Dr. Namık Açıkgöz, Mem u Zin'in mesnevi tarzında ve aruz vezniyle yazıldığını hatırlatarak, şöyle devam etti:
-" Bugünlerde büyük acıların yaşandığı Cizre ve civarında yaşanmış bir aşkın hikayesi olan Mem u Zin, özünde beşeri ve ilahi aşkı terennüm ederken, bir yandan da yaşadığımız bu acılı günlere, sanki Yunus Emre diliyle 'Aşk gelicek cümle eksikler biter' der gibi seslenmekte, aşk olduğunda hiç ayrılık-gayrılığın olmayacağını müjdelemektedir. Bütün klasik metinlerde olduğu gibi, eserine Allah’ın adını zikrederek başladığı bir münacaat koymuş. Bundan sonra İslam Peygamberi Hazreti Muhammed için yazdığı 2 naat var ve bunun ikincisi Miraç mucizesinin çok güzel anlatıldığı bir şiirdir. Bu 3 kısımdan sonra Kürtlerin durumunu ve komşu kavimlerle olan ilişkileri anlatılır ve Kırmançların bir türlü egemen millet olamamasından yakınılır. Bunu takiben Ahmed-i Hani, bu kitabı niye yazdığını anlatır ve diğer dillerin yanında Kürtçenin de bir varlığının belirgin olması için eserini Kürtçe yazdığını söyler. Bu 5 bölümlük girişten sonra asıl hikâyeye geçilir. Bir nevruz bayramında gençler birbirlerini görürler ve aşık olurlar. Hikâyenin ilk kısmında Tacdin ile Sıti’nin aşkı ve evlenmeleri anlatılır; ikinci kısım tamamen Mem ve Zin’in aşkına ayrılmıştır. Bey, hilekar Beko’nun fitneleri yüzünden kız kardeşini Mem’e vermez. Mem, Zin’den uzakta Cizre nehriyle, rüzgarla sohbet ederek kendisiyle murakabe yapar ve bu murakabe esnasında, ruhsal bir arınma yaşar. Bey Mem’i zindana atar ama zindan, Mem için bir arınma mekânı, yani bir inzivâgâh olur. Mem, zindanda ilahî aşka ulaşmıştır ve Zin, dadı, Tacdin, zindana gelip bey ile konuştuklarını ve şayet Mem kendisiyle konuşursa, beyin onu affedeceğini söylerler. Mem de buna karşılık, kendisinin beyler beyine (Mîr-i mîran) ulaştığını, bu dünyanın beylerine muhtaç olmadığını söyler. Ve Mem ölür; Zin de ölür. Tacdin, ikisinin ölmesi üzerine, onların kavuşmasını engelleyen Beko’yu öldürür. İki âşık yan yana kabirlere defn edilir; Beko da ikisinin arasına ayak uçlarına gömülür. Bu dünyada birbirlerine kavuşamayan iki genç, cennette kavuşurlar ve Beko da saraylarının bekçisidir. Ahmed-i Hani, olayı bu şekilde aktardıktan sonra kitabın 59. ve 60. bölümlerinde, kitabı yazmaktaki esas amacı olan tasavvufî yönü anlatır. Bu bölümlerde de ifade ettiği gibi, Hani’nin bu mesneviyi yazmaktaki esas amacı, insanlara ilahi aşkı anlatmak ve bunun merhaleleri olan fenâ fillah (Allah’ta sona ulaşma) ve beka billah (Allah’a kavuşarak onunla sonsuzlaşma) makamlarını anlatmaktır."
Mem u Zin'in dili ve üslubu hakkında Prof. Dr. Açıkgöz, şunları aktardı:
"Mem u Zin, klasik şark metni özelliği taşıdığı için, klasik şark şiiri (Türk, Fars ve Arap) özelliklerini dil olarak da taşır. Yani, retorik açıdan şark üslubunun bir parçasıdır. Yani teşbihler, mecazlar, istiareler, cinaslar, telmihler (göndermeler), şark metinleriyle aynıdır. Kelime hazinesi itibariyle Arapça ve farsça kelimeler çoğunluktadır. Bu iki dile ait olmayan Kürtçe kelimeler de vardır. Türkçe kökenli kelime çok azdır. Metni Arap harfleriyle okuyan biri, zaman zaman eserin dilinin Farsça olduğunu zannedebilir. Çünkü Kürtçe, yapı itibariyle Farsça’ya çok benzer. Bugün nasıl Türkler, Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun’unu anlayamıyorlarsa, Kürtçe bilenler de Mem u Zin metnini pek anlayamıyorlar. Kürtçe bilen öğrencilerimde bunu denedim."
-"Devletin bastığı ilk Kürtçe kitap"
Açıkgöz, kamuoyunun sadece Ahmed-i Hani'nin Mem u Zin adlı eserini bildiğini vurgulayarak, "Oysa, Ahmed Faik adlı bir müellif, 1709-1710’da yani Ahmed-i Hani’nin eserinden yaklaşık 10 yıl sonra Türkçe bir Mem u Zin yazmıştır. Bu metin Ahmed-i Hani’nin metnine göre daha kısadır. Bu metni, yayıma hazırladım fakat henüz yayımlanmadı" dedi.
İdeolojik tartışmalara konu olan Mem u Zin hakkında çalışmak fikrinin ortaya çıkışı ile ilgili olarak Açıkgöz, şunları anlattı:
"Ben 1982-1994 yılları arasında Elazığ’da, Fırat Üniversitesinde çalıştım. 1989 yılında önce sözlü gelenekte Mem-i Alan hikayesini duydum. Konu ilginçti. Merakımı ortadan kaldırmaya çalışırken, bu defa hikayenin ferdi edebiyat mahsulü olan Mem u Zin şeklini duydum ve Mehmet Emin Bozarslan Kürtçe-Türkçe yayınını temin ettim. Hikâyeyi bir de oradan okudum ve konuyla ilgili ilk makalemi 1990’da yayınladım. 1991’de Mem-i Alan ile, yani özgün hikaye ile Ahmed-i Hani’nin metnini karşılaştırdığım bir makale yayınladım. 1997 yılında Çanakkale Onsekizmart Üniversitesinde gerçekleşen Karşılaştırmalı Edebiyat Sempozyumunda Leyla ile Mecnun mesnevisiyle mukayesesini sundum ve daha sonra yayınladım. Bu çalışmaları yaparken, İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesindeki bir araştırmam esnasında, yanlışlıkla Memu Zin’in bir yazması geçti elime. Bazı kelimelerin altına Türkçe karşılıkları yazılmıştı. 1989’dan itibaren Kürtçe de öğrenmeye başladım. Farsça bilenler için Kürtçe öğrenmek çok kolaydır.
2009 yılında Türkiye Mem u Zin’i yayınlayacak bir güven duygusuna ulaşmıştı. Cumhurbaşkanımız, “Leylâ ile Mecnun da bizimdir, Mem u Zin de bizimdir.” demişti. O günlerde, Kültür ve Turizm Bakanlığına, Mem u Zin’i yayımlayabileceğimi söyledim; bakanlık da yayımlanma kararı aldı. Ben başta yazma nüsha olmak üzere, Mehmet Emin Bozarslan ve Rus müellif Rodenko’nun yayınları olmak üzere, diğer yayınlarla karşılaştırarak metni oluşturdum. Anlam vermekte zorlandığım bazı yerlerde öğrencim Servet Şahin ile beraber tercüme ettik. Ayhan Tek de kitabın editörlüğünü yaptı ve böylece kitap, devletin bastığı ilk Kürtçe kitap olarak 2010 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığınca yayımlanmış oldu."
-Ahmed-i Hani kimdir
Prof. Dr. Namık Açıkgöz, Ahmed-i Hani'nin hayatı ve kişiliği hakkında da şu bilgileri verdi:
"Ahmed-i Hani, 15. Yüzyılda Hakkari civarında yaşadığı bilinen Han aşiretine mensuptur ve bu aşiret mensubu olan dedesi, Doğubeyazıd civarında göç etmiştir. Ahmed, bu sülalenin göçten sonraki kuşağına mensuptur. 1651 yılında Doğubeyazıd’da doğmuştur. Babasının adı İlyas, annesinin adı Gülnigar’dır.
Dönemin ilimlerini tahsil etmek için değişik medreselere devam etmiş; İslam dünyasının belli başlı merkezlerinde medrese eğitimi almıştır. Bu medreselerde muhtelif İslamî ilimler ve Arapça tahsil etmiştir. Osmanlı sancağı olan Doğubeyazıd’da, Doğubeyazıd beyi Mir Muhammed’in divan kâtipliğini yapmış; aynı zamanda kendi kurduğu medresede dersler vermiş ve imamlık da yapmıştır.
1683’ten itibaren İslamî konularda kitap yazmaya başlamış ve ilk kitabı olan Nubihara Bıçukan (Küçüklerin İlkbaharı) adlı Kürtçe-Arapça manzum sözlüğünü, çocukların İslam’ı daha iyi öğrenebilmeleri için yazmıştır. Akide-i İman, Akide-i İslam, Fî-Beyâni Erkâni İslam gibi İslamiyetin muhtelif alanlarında manzum-mensur risaleleri vardır. 74 şiirden oluşan bir Divan’ı ve ona asıl şöhreti kazandıran Mem u Zin adlı mesnevisi vardır.
Ahmed-i Hani, 1706/1707’de Doğubeyazıd’da vefat etmiştir ve orada adına bina edilen türbede medfundur.
Medrese eğitimi gören ve İslam’ın değişik yönleriyle ilgili kitaplar yazan Ahmed-i Hani, her şeyden önce şer’î bilgilere derinlemesine vakıf bir şahsiyettir ve koyu bir sünnîdir. Fakat o dini sadece şer’î boyutuyla değil, tasavvufî boyutuyla da yorumlayıp yaşayan ve bunları yazan bir şahsiyettir. Mem u Zin, bir aşk hikayesi etrafında, tasavvufun fena fillah- beka billah makamlarını anlatmak için yazdığı bir eserdir. Bunu kitabın son iki bölümünde açık bir şekilde ifade ediyor.
Dini ve tasavvufî öğretilerinden dolayı halk Ahmed-i Hani’yi veli gibi görmekte ve kabri bir ziyaretgâh olarak büyük ilgiye mazhar olmaktadır."