'Hedefsiz' insan uzay boşluğunda gibidir.
Hedefini şaşırmış kurumlar, rüzgar gülüdür.
Yaşama anlam katmak, gerçekçi, erişilebilir hedefleri belirlemek ve bunları paylaşmakla mümkün olabilir...
Yok değilse, yön duygusu da dumura uğrar, gelecek kuşaklar için başa çıkılması zor güçlükler ortaya çıkar.
Türkiye kalkınma ve sosyal devlet olma hedeflerini bir yana itmiş görünüyor.
Uzun yıllardır planlama yaklaşımından uzağız; "serbest piyasa ekonomisi" demiş; elde avuçta ne varsa satmaya alışmışız...
Gelir dağılımı gitgide bozuluyor;
sosyal yardımlarla yetiniyor;
insanlarımıza kalıcı işler sağlayamıyoruz...
Nihayet borçlarımız, bağımsızlığımızın sınırlarına dayanmış..
Kültürel yozlaşma sosyalliğimizi aşındırmış...
Siyaset meslek olmuş, adeta 'siyaset sınıfı' teşekkül etmiş... Aralarına, yön duygusunu soracak, ilkeli davranacak 'beyinleri' almıyorlar...
Gece-gündüz toplumun "beynini yıkıyorlar"
Fransız gibi harcayıp. İtalyan gibi giyinip, Hintli gibi dilenip, Arap gibi dua etmemizi istiyorlar...
Oysa bizim halkçı, milliyetçi, insancıl bir yapımız ve Cumhuriyet geleneğimiz vardı...
Hani hatırlar mısınız;
49 fabrika, 21 Köy Enstitüsü, opera-bale, üniversite gibi üniversiteler kurduğumuz,
güreşte altın madalyaları topladığımız yıllardı...
Memuriyete rüşvetin, adliyeye kayırmanın, devlet bürokrasisine partizanlığın bulaşmadığı yıllardı...
Şeker fabrikalarının çalıştığı, dış ticarette artı verdiğimiz, ulusal savunmamızı güçlendirdiğimiz;
NATO kanatları altına girip de (!) IMF'ye dilenmediğimiz yıllardı!
İşte o yön duygusunu ve pusulasını yitirdiğimiz için, kalkınma ve sosyal devlet koordinatlarını tutturamıyoruz...
Ve böyle giderse eğer:
Orta gelir tuzağının üstüne...
durgunluk içinde enflasyon (stagflasyon) biner
ve bu çevrim de yapısal hale gelirse,
kuruyan kuyudan su çekmek için üç haneli enflasyona yönelebiliriz.
Öylelikle, risk primi üzerinden dış borçlar akıl almadık şekilde istismar konusu haline gelir...
Yol yakınken (?),
dünyada üst üste kalkınma rekorları kırdığımız planlı, kamucu, yatırımcı devlet anlayışına yònelmeli,
Eğitim ve sağlıkta herkese birinci sınıf hizmet diyerek ve özellikle gençlere istihdam sağlayarak, sosyalliğimizi yeniden keşfetmeliyiz...
Engeller ve kısıtlar ile fırsatlar ve imkanlar ekseninde gerçekçi hedefler belirleyen bir Türkiye,
Dünya'da sözü etkin, ülkesinde halkı refah içinde 'bir, diri, iri; güçlü bir Türkiye demektir.
Aksini iddia eden varsa, açsın hopörleri, Erkin Koray'dan "şaşkın" şarkısını dinlesin...
">
'Hedefsiz' insan uzay boşluğunda gibidir.
Hedefini şaşırmış kurumlar, rüzgar gülüdür.
Yaşama anlam katmak, gerçekçi, erişilebilir hedefleri belirlemek ve bunları paylaşmakla mümkün olabilir...
Yok değilse, yön duygusu da dumura uğrar, gelecek kuşaklar için başa çıkılması zor güçlükler ortaya çıkar.
Türkiye kalkınma ve sosyal devlet olma hedeflerini bir yana itmiş görünüyor.
Uzun yıllardır planlama yaklaşımından uzağız; "serbest piyasa ekonomisi" demiş; elde avuçta ne varsa satmaya alışmışız...
Gelir dağılımı gitgide bozuluyor;
sosyal yardımlarla yetiniyor;
insanlarımıza kalıcı işler sağlayamıyoruz...
Nihayet borçlarımız, bağımsızlığımızın sınırlarına dayanmış..
Kültürel yozlaşma sosyalliğimizi aşındırmış...
Siyaset meslek olmuş, adeta 'siyaset sınıfı' teşekkül etmiş... Aralarına, yön duygusunu soracak, ilkeli davranacak 'beyinleri' almıyorlar...
Gece-gündüz toplumun "beynini yıkıyorlar"
Fransız gibi harcayıp. İtalyan gibi giyinip, Hintli gibi dilenip, Arap gibi dua etmemizi istiyorlar...
Oysa bizim halkçı, milliyetçi, insancıl bir yapımız ve Cumhuriyet geleneğimiz vardı...
Hani hatırlar mısınız;
49 fabrika, 21 Köy Enstitüsü, opera-bale, üniversite gibi üniversiteler kurduğumuz,
güreşte altın madalyaları topladığımız yıllardı...
Memuriyete rüşvetin, adliyeye kayırmanın, devlet bürokrasisine partizanlığın bulaşmadığı yıllardı...
Şeker fabrikalarının çalıştığı, dış ticarette artı verdiğimiz, ulusal savunmamızı güçlendirdiğimiz;
NATO kanatları altına girip de (!) IMF'ye dilenmediğimiz yıllardı!
İşte o yön duygusunu ve pusulasını yitirdiğimiz için, kalkınma ve sosyal devlet koordinatlarını tutturamıyoruz...
Ve böyle giderse eğer:
Orta gelir tuzağının üstüne...
durgunluk içinde enflasyon (stagflasyon) biner
ve bu çevrim de yapısal hale gelirse,
kuruyan kuyudan su çekmek için üç haneli enflasyona yönelebiliriz.
Öylelikle, risk primi üzerinden dış borçlar akıl almadık şekilde istismar konusu haline gelir...
Yol yakınken (?),
dünyada üst üste kalkınma rekorları kırdığımız planlı, kamucu, yatırımcı devlet anlayışına yònelmeli,
Eğitim ve sağlıkta herkese birinci sınıf hizmet diyerek ve özellikle gençlere istihdam sağlayarak, sosyalliğimizi yeniden keşfetmeliyiz...
Engeller ve kısıtlar ile fırsatlar ve imkanlar ekseninde gerçekçi hedefler belirleyen bir Türkiye,
Dünya'da sözü etkin, ülkesinde halkı refah içinde 'bir, diri, iri; güçlü bir Türkiye demektir.
Aksini iddia eden varsa, açsın hopörleri, Erkin Koray'dan "şaşkın" şarkısını dinlesin...