Unutmak iyidir de, unutkanlık iyi değildir...
Ders alınmış bir bağışlayıcılık ile özeleştiri içeren bir yargılayıcılık; kin tutmaktan veya subjektif suçlamalardan daha evladır.
İnsan ve toplum, ancak bu yolla hatalarından arınır ve ancak bu yolla geçmişe saplanıp kalmadan geleceğe bakılır.
Bu, zorlu bir eğitim, güçlü bir öz-yapı ve sarsılmaz bir özgüveni de gerektirir.
Zordur!..
"Gelgit hafızalı" olmak veya kendi sorumluluklarını başkasına taşıtmak ise daha konforludur.
Kolaydır!..
Ne yazık ki, kolayı seçenler, analitik düşünme ve sentez yapma yeteneğinden yoksun yaşarlar.
Toplumun çoğunluğu da bu şekilde formatlanmıştır.
Hele ki 'gelişmekte olan' ülkelerde, günü-birlik, sözel kültüre dayalı yaşam; korkunç bir duygu sömürüsü ve öz-ezerlik (mazoşist duygular) ile el-ezerlik (sadistçe tavırlar) arasında akıp gider...
Ve de:
Gücünü özgürlüğünden almayan, finansal ve karar alma bakımından özgür davranamayan insanların toplumunu manipüle etmek, istenilen yöne sürüklemek, doğumdan ölüme sömürmek daha kolaydır...
Böyle toplumlarda hep vekillik vardır, asillik; asıl olma, kendin olma; kendi hayatını kurma diye bir olgu ve mertebe çok cılızdır.
Günü-birlik yaşam anlayışı üzerinden vekalet düzeni kurmak ise kolaydır...
Burada işte "duygusal kırılgan hafıza" geçerlidir...
Ders alma, sonuç çıkarma, esaslı bir yargılama yapılması güçtür ve itiraz ile inkişaf sıfır toplamlı bir oyuna tekabül eder...
Ve de toplumun genel anlamda temel sorunu bireysel ve hatta toplumsal hafıza zayıflığıdır.
Bunun temel nedeni de eğitim ve beslenme sorunudur...
Kurumların en önemli sorunlarından biri ise, "fikri-takip" çizgisinin kopukluğudur.
Bunun da temeli özgürlük ve organizasyon yapısındaki çağdışılıktır...
Eğitimi özgür, özgürlüğü güven içinde olan, iktisadi anlamda muhtaçlık içinde bulunmayan, eleştiren ve çözüm üreten bir topluma erişilmesi uzun, ince, zor ve zahmetli bir yoldur...
Ancak bu yolun yolculuğu;
acıyı unutan haksızlığı ise "unutmayan", başarıyı ödüllendiren, beceriksizliğe fatura kesen kurumlar ve bilinçli bireylerden oluşan bir topluma erişmenin kutlu yolculuğudur...
Yolculuk ise yol kadar değerlidir...
">
Unutmak iyidir de, unutkanlık iyi değildir...
Ders alınmış bir bağışlayıcılık ile özeleştiri içeren bir yargılayıcılık; kin tutmaktan veya subjektif suçlamalardan daha evladır.
İnsan ve toplum, ancak bu yolla hatalarından arınır ve ancak bu yolla geçmişe saplanıp kalmadan geleceğe bakılır.
Bu, zorlu bir eğitim, güçlü bir öz-yapı ve sarsılmaz bir özgüveni de gerektirir.
Zordur!..
"Gelgit hafızalı" olmak veya kendi sorumluluklarını başkasına taşıtmak ise daha konforludur.
Kolaydır!..
Ne yazık ki, kolayı seçenler, analitik düşünme ve sentez yapma yeteneğinden yoksun yaşarlar.
Toplumun çoğunluğu da bu şekilde formatlanmıştır.
Hele ki 'gelişmekte olan' ülkelerde, günü-birlik, sözel kültüre dayalı yaşam; korkunç bir duygu sömürüsü ve öz-ezerlik (mazoşist duygular) ile el-ezerlik (sadistçe tavırlar) arasında akıp gider...
Ve de:
Gücünü özgürlüğünden almayan, finansal ve karar alma bakımından özgür davranamayan insanların toplumunu manipüle etmek, istenilen yöne sürüklemek, doğumdan ölüme sömürmek daha kolaydır...
Böyle toplumlarda hep vekillik vardır, asillik; asıl olma, kendin olma; kendi hayatını kurma diye bir olgu ve mertebe çok cılızdır.
Günü-birlik yaşam anlayışı üzerinden vekalet düzeni kurmak ise kolaydır...
Burada işte "duygusal kırılgan hafıza" geçerlidir...
Ders alma, sonuç çıkarma, esaslı bir yargılama yapılması güçtür ve itiraz ile inkişaf sıfır toplamlı bir oyuna tekabül eder...
Ve de toplumun genel anlamda temel sorunu bireysel ve hatta toplumsal hafıza zayıflığıdır.
Bunun temel nedeni de eğitim ve beslenme sorunudur...
Kurumların en önemli sorunlarından biri ise, "fikri-takip" çizgisinin kopukluğudur.
Bunun da temeli özgürlük ve organizasyon yapısındaki çağdışılıktır...
Eğitimi özgür, özgürlüğü güven içinde olan, iktisadi anlamda muhtaçlık içinde bulunmayan, eleştiren ve çözüm üreten bir topluma erişilmesi uzun, ince, zor ve zahmetli bir yoldur...
Ancak bu yolun yolculuğu;
acıyı unutan haksızlığı ise "unutmayan", başarıyı ödüllendiren, beceriksizliğe fatura kesen kurumlar ve bilinçli bireylerden oluşan bir topluma erişmenin kutlu yolculuğudur...
Yolculuk ise yol kadar değerlidir...