Yaz sıcağında Beyoğlu gezintisi
Böyle garip, uygunsuz, ters zamanda, ters şeyler yapmaya bayılırım..Marifet marjinallik olsun..Dün öğlen sıcağında, periyodik olarak gitmezsem, içimde bir eksiklik hissettiğim Beyoğlu" n daydım..En sevdiğim canım Galatasaray" a gittim, İngiliz Sefareti" nin hemen yanında ucuz kitapların dışarıda sergilendiği, entel dantel bir kitapçı buldum. İçerisi bilindik kitap kokusu taşıyor mu diye düşünürken, Platon" dan , Nitzsche" ye kadar, bir sürü fikir kitabı ve dergisi doluydu. Ancak popüler kitaplardan çok da fazla yoktu. Eski, ansiklopediye benzeyen kitap kaplarıyla kaplanmış pek çok eski kitap vardı.. Gösterişsiz bir dekorasyonu olmasına rağmen, sessiz bir iddiası olduğu kitapların çeşitliliğinden anlaşılıyordu. Tam da benim sevdiğim gibi.
Hani alışık olmadığınız bir sokağa ya da binaya girdiğinizde, belli belirsiz bir tedirginlik ve çekingenlik hisseder ama aynı zamanda da büyük bir merak duyarsınız, işte o türlü bir heyecanla başladım etrafı incelemeye..
Eski bir İstanbul ailesinin, sararmış fotoğrafının kapak olduğu kitap, ilk satın aldığım kitaptı. Nasıl yaşadıklarını ve o dönemlerdeki yaşantıyı anlatıyordu, eski bir İstanbul masalı gibi, tam da babaannemin anlattıkları türden. Sonra Platon" un , "Toplu diyalogları" varoluş üzerine İ.Ö 450 lerde insanların neler düşündüğüne dair, acaba benim düşündüklerimden ne kadar farklı olabilir hissi uyandırdı, kalp atışlarımın hızlandığını hissettim ve bir an önce okuyup bitirebilmeyi.
Acaba hızlı okuma tekniklerini öğrensem 735 sayfayı ne kadar hızlı okuyabilirim diye düşündüm, gülmem geldi ama içimde tuttum. Sokakta kendi kendime gülmek adetim olmadığından..Ama olsaydı da iyi olurdu, somurtmaktan daha iyi aslında.
Bütün kitapları almak istedim ama bu imkansızdı, hem bir daha ki sefere de alacak bir şeyler kalması lazım dedim. Bu sefer de, bir Çingene ailesinin yaşamının anlatıldığı bir romanın sayfalarının içine daldım, Çingene öyküleri .
Adeta her şey bir anda renklendi, etraf Çingene pembesi, sarı, mor renklerle doldu. Jargon ( sokak edebiyatı) la dolu kitabın konusu neşeli bir anlatımla, engelleyemediğim bir gülümsemeye dönüştü. Hemen kolumun altına sıkıştırdım, aramızda bir samimiyet oluştu.
Biraz ötede, televizyon dünyasının gaflarından oluşan "Saçmalama" duruyordu .
Alper Mesçi" nin derlemesi olarak. Mesela kitaptan küçük bir örnekleme vereyim; Ece Erken yarışmacıya soruyor;
Biz bayanlar neyi severiz? Bize ne verince ahh oluruz mest oluruz?
Bir diğer alıntı;
Serdar Ortaç" a soruyorlar, evlilikle ilgili olarak o da samimi olarak açıklıyor. Evlenmezsem tek eşli kalamayacağım..
Yani o nedenle evlenmek istiyormuş, tek eşli kalabilmek için, öyle ya her evlenen tek eşli yaşıyor zaten!
Bir diğer gaf Öykü Serter" e ait, Bir telefonumuz var iyi günler, nasılsınız?
Arayan; İyiyim siz?
Öykü; Teşekkürler siz?
Böyle akıp gidiyor
George Sand" ın 200 . doğum yılı nedeniyle hazırlanmış edebiyat yazılarının olduğu kitaba bir de Gül diken dergisini ekleyince, Beyoğlu" nda ki kitap turum sona erdi. Kasadaki bohem kitapçıya çalan müziği sordum, hani iki çift lakırdı etmek isterde insan, bir türlü o ortamdan ayrılmak istemez ya, işte öyle bir şey.
Yok dedi bunu müzik dükkanlarında bulamazsınız, bunlar sadece caddede çalıyor ve bunu müzik dükkanlarına vermiyorlar. Nasıl yani dedim niye ki?
Çünkü herkes gibi olmak istemiyorlar, kapitalist dünyaya protestler, sadece onları bilenler gidip onların kendi bastırdığı cd lerden alıyorlar. Hadi ya !
Tam da bu muhteşem kitapçının ambiansına uygun iddiası kendi içinde, sessiz ve görkemli.
Ortamın kokusunu içime çektim ve uzaklaştım.
Eve döndüğümde İstinye Park" a ve Masa" ya gitmek hiç içimden gelmedi.
Akşam olduğunda, tütsülerimi yakıp, mum ışığında, fosforlu kalemlerimi alıp, Platon" un varoluşuna daldım gittim
">
Yaz sıcağında Beyoğlu gezintisi
Böyle garip, uygunsuz, ters zamanda, ters şeyler yapmaya bayılırım..Marifet marjinallik olsun..Dün öğlen sıcağında, periyodik olarak gitmezsem, içimde bir eksiklik hissettiğim Beyoğlu" n daydım..En sevdiğim canım Galatasaray" a gittim, İngiliz Sefareti" nin hemen yanında ucuz kitapların dışarıda sergilendiği, entel dantel bir kitapçı buldum. İçerisi bilindik kitap kokusu taşıyor mu diye düşünürken, Platon" dan , Nitzsche" ye kadar, bir sürü fikir kitabı ve dergisi doluydu. Ancak popüler kitaplardan çok da fazla yoktu. Eski, ansiklopediye benzeyen kitap kaplarıyla kaplanmış pek çok eski kitap vardı.. Gösterişsiz bir dekorasyonu olmasına rağmen, sessiz bir iddiası olduğu kitapların çeşitliliğinden anlaşılıyordu. Tam da benim sevdiğim gibi.
Hani alışık olmadığınız bir sokağa ya da binaya girdiğinizde, belli belirsiz bir tedirginlik ve çekingenlik hisseder ama aynı zamanda da büyük bir merak duyarsınız, işte o türlü bir heyecanla başladım etrafı incelemeye..
Eski bir İstanbul ailesinin, sararmış fotoğrafının kapak olduğu kitap, ilk satın aldığım kitaptı. Nasıl yaşadıklarını ve o dönemlerdeki yaşantıyı anlatıyordu, eski bir İstanbul masalı gibi, tam da babaannemin anlattıkları türden. Sonra Platon" un , "Toplu diyalogları" varoluş üzerine İ.Ö 450 lerde insanların neler düşündüğüne dair, acaba benim düşündüklerimden ne kadar farklı olabilir hissi uyandırdı, kalp atışlarımın hızlandığını hissettim ve bir an önce okuyup bitirebilmeyi.
Acaba hızlı okuma tekniklerini öğrensem 735 sayfayı ne kadar hızlı okuyabilirim diye düşündüm, gülmem geldi ama içimde tuttum. Sokakta kendi kendime gülmek adetim olmadığından..Ama olsaydı da iyi olurdu, somurtmaktan daha iyi aslında.
Bütün kitapları almak istedim ama bu imkansızdı, hem bir daha ki sefere de alacak bir şeyler kalması lazım dedim. Bu sefer de, bir Çingene ailesinin yaşamının anlatıldığı bir romanın sayfalarının içine daldım, Çingene öyküleri .
Adeta her şey bir anda renklendi, etraf Çingene pembesi, sarı, mor renklerle doldu. Jargon ( sokak edebiyatı) la dolu kitabın konusu neşeli bir anlatımla, engelleyemediğim bir gülümsemeye dönüştü. Hemen kolumun altına sıkıştırdım, aramızda bir samimiyet oluştu.
Biraz ötede, televizyon dünyasının gaflarından oluşan "Saçmalama" duruyordu .
Alper Mesçi" nin derlemesi olarak. Mesela kitaptan küçük bir örnekleme vereyim; Ece Erken yarışmacıya soruyor;
Biz bayanlar neyi severiz? Bize ne verince ahh oluruz mest oluruz?
Bir diğer alıntı;
Serdar Ortaç" a soruyorlar, evlilikle ilgili olarak o da samimi olarak açıklıyor. Evlenmezsem tek eşli kalamayacağım..
Yani o nedenle evlenmek istiyormuş, tek eşli kalabilmek için, öyle ya her evlenen tek eşli yaşıyor zaten!
Bir diğer gaf Öykü Serter" e ait, Bir telefonumuz var iyi günler, nasılsınız?
Arayan; İyiyim siz?
Öykü; Teşekkürler siz?
Böyle akıp gidiyor
George Sand" ın 200 . doğum yılı nedeniyle hazırlanmış edebiyat yazılarının olduğu kitaba bir de Gül diken dergisini ekleyince, Beyoğlu" nda ki kitap turum sona erdi. Kasadaki bohem kitapçıya çalan müziği sordum, hani iki çift lakırdı etmek isterde insan, bir türlü o ortamdan ayrılmak istemez ya, işte öyle bir şey.
Yok dedi bunu müzik dükkanlarında bulamazsınız, bunlar sadece caddede çalıyor ve bunu müzik dükkanlarına vermiyorlar. Nasıl yani dedim niye ki?
Çünkü herkes gibi olmak istemiyorlar, kapitalist dünyaya protestler, sadece onları bilenler gidip onların kendi bastırdığı cd lerden alıyorlar. Hadi ya !
Tam da bu muhteşem kitapçının ambiansına uygun iddiası kendi içinde, sessiz ve görkemli.
Ortamın kokusunu içime çektim ve uzaklaştım.
Eve döndüğümde İstinye Park" a ve Masa" ya gitmek hiç içimden gelmedi.
Akşam olduğunda, tütsülerimi yakıp, mum ışığında, fosforlu kalemlerimi alıp, Platon" un varoluşuna daldım gittim