Yaşamı Sorgulamak Lazım

Lise yıllarında benim çok sevdiğim bir kimya hocamız vardı  Engin Sanıgök, kimya dersi...

Ebru Eğinlioğlu eeginlioglu@gmail.com

Lise yıllarında benim çok sevdiğim bir kimya hocamız vardı  Engin Sanıgök, kimya dersi dışında hayata dair çok güzel bir şey öğrenmiştim ondan; sorgulamayı.....

Yani derdi ki; akşam olup eve döndüğünüzde, oturun bir yerde ve o gün neler yaptığınızı düşünün.

Çok basit bir cümle ama pek çok şeyi de ifade ediyor.

Küçük bir çocuk eve döndüğünde neler düşünür acaba?

Kimisi derslerini, kimisi arkadaşlarını, kimisi kimlerle tartıştığını, neler öğrendiğini....Sonsuz seçenek var kuşkusuz....

Ben bu gün aslında o gün bize öğrettiği o küçük ama etkisi çok büyük bilginin ne anlama geldiğini daha iyi anlıyorum.

Etrafımıza şöyle bir baktığımızda, sürekli oradan oraya koşuşturan insanlar görüyoruz. Çok fazla düşünmeden otomatik olarak yapılıyor her şey, zekaya falan gerek yok. Mesela sakın denemeyin ama bir yoldan eğer her gün arabanızla geçiyorsanız, yolun boş olduğunu farz edersek, gözlerinizi kapatsanız da, aynı yoldan hiç bir yere, kaldırımlara çarpmadan geçersiniz....

Habercilik yaptığım dönemden bilirim, aklınız başka bir şey düşünürken, önünüzdeki metni pek ala okuyabilirsiniz. Sadece benim yapabildiğim bir özellik olduğunu sanmıyorum, zihinsel alışkanlığa bağlı bir durum. Aynı anda hem rejiyi dinleyip, hem önümdeki haberi takip edip, telefon bağlantısını da alabiliyordum. 3 farklı noktaya kanalize olmak gibi.... Önemli bir şey değil...

Yaşamımız böyle otomatik yapılan şeyler üzerine kurulu, çok az yaratıcılık ve zeka katıyoruz yaşama.

Mesela doğuyoruz, büyüyoruz, okula gidiyoruz, arkadaş ediniyoruz, üniversite, evlilik, çoluk, çocuk, gidip para kazanıyoruz ve ölüp gidiyoruz. Hepsi bu .... Çok basit ve sıkıcı...

Yaptığımız her şey biribirinin taklidi ya da benzeri, özgünlük yok. Lafta çok da, gerçekte yok.

Dinimizi seçmiyoruz, doğuştan kimliklerimizde kayıtlı.

Diğer dinleri, neden dinlerin var olduğunu, yaşamımızdaki etkilerini hiç sorgulamıyoruz. Bize sunulan doğruları aynen kabul edip alıyoruz. Sonra da hep aynı şeyleri yaparak, farklı sonuçlar almayı istiyoruz. Çok komik....

Geçtiğimiz günlerde dinle ilgili bir karikatüre 1 yıl hapis cezası verildi. Dine inananların inançlarıyla oynadığı gerekçesiyle....

Ceza verildikten sonra arkasından yorum yapmak doğru değildir, çünkü artık sonuç belli, tabii ki muhatapların  itiraz hakkı saklıdır, onu bilemem.

İnsan düşünen ve sorgulayan bir varlıktır. Bu iki özelliği olmasa hayvan olur zaten. İnsanı düşünmekten uzaklaştırmak onun gelişimini ve özgürlüğünü kısıtlamak demektir. Size verilen bilgiyi sorgulamazsanız zekanız gelişemez. Yıllarca dünyada pek çok ülkede, aklı evvel birileri, böyle akılsız insan topluluklarından faydalandılar, üzerlerinden maddi manevi kazançlar elde ettiler. Bütün bunları, korkutarak ve aşağılayarak yaptılar. Kimi zaman adı toplum baskısı, kimi zaman mahalle baskısı oldu. Ahlaki değerler üzerinden insanları yıpratmaya ve düşünmelerini engellemeye çalıştılar. Gelinen sonuç ortada, birbirine tahammül eden ama sevmeyen ve saymayan, sadece korkan ya da çıkarına uygun düştüğü için onaylayan insanlar grubu oluştu.

Şartlar ne olursa olsun insan davranışlarını sorgulamalı, neyi, ne için yaptığını, yaşamdaki amacını, inancını yaşama dair her şeyi sorgulamalı. Diğer türlüsü hazıra konmak olur, evren denen gökkubbeye bir tuğla daha ekleyebilmek için düşünen ve sorgulayanlardan olmak lazım gelir. Yoksa dümensiz gemi gibi rüzgarın savurduğu her limana uğramak gerekir. Oysa belki arada çok daha hoşumuza gidecek ve kendi seçtiğimiz limanlarda  demlenmek  varken. Bize gümüş tepside sunulanı kabul etmek niye?

">

Lise yıllarında benim çok sevdiğim bir kimya hocamız vardı  Engin Sanıgök, kimya dersi dışında hayata dair çok güzel bir şey öğrenmiştim ondan; sorgulamayı.....

Yani derdi ki; akşam olup eve döndüğünüzde, oturun bir yerde ve o gün neler yaptığınızı düşünün.

Çok basit bir cümle ama pek çok şeyi de ifade ediyor.

Küçük bir çocuk eve döndüğünde neler düşünür acaba?

Kimisi derslerini, kimisi arkadaşlarını, kimisi kimlerle tartıştığını, neler öğrendiğini....Sonsuz seçenek var kuşkusuz....

Ben bu gün aslında o gün bize öğrettiği o küçük ama etkisi çok büyük bilginin ne anlama geldiğini daha iyi anlıyorum.

Etrafımıza şöyle bir baktığımızda, sürekli oradan oraya koşuşturan insanlar görüyoruz. Çok fazla düşünmeden otomatik olarak yapılıyor her şey, zekaya falan gerek yok. Mesela sakın denemeyin ama bir yoldan eğer her gün arabanızla geçiyorsanız, yolun boş olduğunu farz edersek, gözlerinizi kapatsanız da, aynı yoldan hiç bir yere, kaldırımlara çarpmadan geçersiniz....

Habercilik yaptığım dönemden bilirim, aklınız başka bir şey düşünürken, önünüzdeki metni pek ala okuyabilirsiniz. Sadece benim yapabildiğim bir özellik olduğunu sanmıyorum, zihinsel alışkanlığa bağlı bir durum. Aynı anda hem rejiyi dinleyip, hem önümdeki haberi takip edip, telefon bağlantısını da alabiliyordum. 3 farklı noktaya kanalize olmak gibi.... Önemli bir şey değil...

Yaşamımız böyle otomatik yapılan şeyler üzerine kurulu, çok az yaratıcılık ve zeka katıyoruz yaşama.

Mesela doğuyoruz, büyüyoruz, okula gidiyoruz, arkadaş ediniyoruz, üniversite, evlilik, çoluk, çocuk, gidip para kazanıyoruz ve ölüp gidiyoruz. Hepsi bu .... Çok basit ve sıkıcı...

Yaptığımız her şey biribirinin taklidi ya da benzeri, özgünlük yok. Lafta çok da, gerçekte yok.

Dinimizi seçmiyoruz, doğuştan kimliklerimizde kayıtlı.

Diğer dinleri, neden dinlerin var olduğunu, yaşamımızdaki etkilerini hiç sorgulamıyoruz. Bize sunulan doğruları aynen kabul edip alıyoruz. Sonra da hep aynı şeyleri yaparak, farklı sonuçlar almayı istiyoruz. Çok komik....

Geçtiğimiz günlerde dinle ilgili bir karikatüre 1 yıl hapis cezası verildi. Dine inananların inançlarıyla oynadığı gerekçesiyle....

Ceza verildikten sonra arkasından yorum yapmak doğru değildir, çünkü artık sonuç belli, tabii ki muhatapların  itiraz hakkı saklıdır, onu bilemem.

İnsan düşünen ve sorgulayan bir varlıktır. Bu iki özelliği olmasa hayvan olur zaten. İnsanı düşünmekten uzaklaştırmak onun gelişimini ve özgürlüğünü kısıtlamak demektir. Size verilen bilgiyi sorgulamazsanız zekanız gelişemez. Yıllarca dünyada pek çok ülkede, aklı evvel birileri, böyle akılsız insan topluluklarından faydalandılar, üzerlerinden maddi manevi kazançlar elde ettiler. Bütün bunları, korkutarak ve aşağılayarak yaptılar. Kimi zaman adı toplum baskısı, kimi zaman mahalle baskısı oldu. Ahlaki değerler üzerinden insanları yıpratmaya ve düşünmelerini engellemeye çalıştılar. Gelinen sonuç ortada, birbirine tahammül eden ama sevmeyen ve saymayan, sadece korkan ya da çıkarına uygun düştüğü için onaylayan insanlar grubu oluştu.

Şartlar ne olursa olsun insan davranışlarını sorgulamalı, neyi, ne için yaptığını, yaşamdaki amacını, inancını yaşama dair her şeyi sorgulamalı. Diğer türlüsü hazıra konmak olur, evren denen gökkubbeye bir tuğla daha ekleyebilmek için düşünen ve sorgulayanlardan olmak lazım gelir. Yoksa dümensiz gemi gibi rüzgarın savurduğu her limana uğramak gerekir. Oysa belki arada çok daha hoşumuza gidecek ve kendi seçtiğimiz limanlarda  demlenmek  varken. Bize gümüş tepside sunulanı kabul etmek niye?

Tüm yazılarını göster