Önce Suruç'ta 32 genç insanımızın katledilmesi, ardından asker ve polislerimizin şehit edilmesi ve çözüm sürecinde ateşkesin son bulması, heyula gibi üstümüze gelen ürkütücü günlerin habercisi.
Şimdi büyük şehirlerimizde ve o arada turistik merkezlerde yeni ve kanlı sabotaj eylemleri ciddi bir ihtimal. Doğu ve güneydoğuda ise kapıda bekleyen, muhtemelen pek düşük yoğunluklu olmayacak bir iç savaş var.
Bu karanlık tablonun sorumlusu, Suriye'de ve Kürt sorununda üst üste vahim hatalar yapan, bu iki hayati konuda hiç bir hedefi tutmayan AKP iktidarıdır.
Suriye'de etkili bir iç muhalefet ve dışarıda uluslararası bir konsensüs bulunmuyordu. Yani gerekli hiç bir koşul mevcut değildi. Ona rağmen AKP'nin karar vericileri savaş yoluyla Şam'da rejim değişikliği projesine kendilerini teslim etti.
Öylelikle Suriye'deki korkunç kıyım ve yıkımda, zalim Esed'in en büyük paydaşı oldular. Diğer taraftan, Türkiye'deki terör ve şiddete dışarıdan destek vermek için fırsatı arayanlara, bol bol gerekçe sağladılar.
Böylesine akıl dışı bir projeyi, gözü kararmış bir şekilde uygulamaya çalıştılar. Uzun Suriye sınırı, siyasi bir kararla sonuna kadar açıldı.
Aralarında hiç kuşkusuz on binlerce soyguncu ve suçlunun, Esed'ın ajanlarının, başka devletlere hizmet eden unsurların, El Kaideciler dahil her türlü terör örgütüne bağlı eylemcilerin olduğu kişiler ellerini kollarını sağlayarak Türkiye'ye geldi ve yerleşti.
Suriye'de iflas
AKP iktidarı; IŞİD, Nusra Cephesi, Ahrar el-Şam gibi Selefi (Vehhabi) terör örgütlerine bağlı on binlerce militanın Suriye'ye akışına destek verdi. Bunlara kısaca El Kaideciler diyebiliriz.
Tabii, AKP o desteği sadece El Kaidecilere değil, "ben Esed'i devirmeye gidiyorum" diyen bütün çetelere verdi.
Bu destek, Türkiye'de karargah ve harekât merkezi kurma, para ve silah temin etme, kamplarda istirahat ve sağlık hizmeti dahil her türlü yardımı kapsadı.
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden bir konuşmasında, "El Nusra, El Kaide ve diğer aşırı unsurlara yüzlerce milyon dolar, binlerce ton silah" desteğini Körfez ülkeleri ve Türkiye'nin sağladığını açıkladı. Ankara'nın ısrarına rağmen Biden, bu açıklamasını değiştirmedi.
Yine ABD Dışişleri Bakanlığı'nın kıdemli bir sözcüsü, kısa süre önce yaptığı resmi bir açıklamada, dünyanın çok sayıdaki ülkesinden gelen IŞİD'ci teröristlerin "hemen hepsinin Türkiye üzerinden bölgeye geçtiklerini biliyoruz" dedi.
Sadece son bir yıl içinde geçen IŞİD'ci sayısının 10 000 civarında olduğu tahmin ediliyor.
AKP'nin beslediği IŞİD canavarı, şimdi kendi ayaklarına dolanmaya ve Türkiye'nin başına bela olmaya başladı.
ABD geçen yaz İncirlik üssünü IŞİD'e karşı kullanmak istemiş, buna karşılık AKP bazı şartlar ileri sürerek karşı çıkmıştı. Şimdi AKP bu şartları geri çekti.
Bu olumlu bir başlangıç. Ama, Türkiye'ye ağır zararlar verdiği iyice ortaya çıkan Suriye politikasında, sadece çok küçük bir değişmeyi ifade ediyor.
Sorun sadece IŞİD değil?
İncirlik üssünün açılmasını, başka adımlar izlemeli. Öncelikle, İncirlik çıkışlı uçuşların sadece IŞİD'i değil, hemen o bölgenin batısında bulunan, El Nusra güçlerini de hedef alması şart. Aksi takdirde, IŞİD'in boşalttığı bölgeye bir başka El Kaideci örgüt el koyacaktır.
ABD'yle yapılan anlaşmada bu hususun nasıl ele alındığını henüz bilmiyoruz.
Gaziantep ilinin Suriye sınırında belli bir bölgenin (Azez-Cerablus arası) TSK tarafından denetim altına alınması ve her türlü terörist geçişine kapatılması yeterli değil.
Aynı uygulamanın iki bölgede daha yapılması gerekiyor: Kilis ve Hatay vilayetlerinin Suriye sınırları. Bu iki bölge de TSK tarafından kontrol altına alınırsa, Türkiye'den Suriye'ye giden bütün savaş desteği son bulmuş olacak.
Sınırın bu şekilde mühürlenmesiyle beraber, ABD Başkanı Barack Obama'nın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la görüştüğü gün kamuoyuna açıkladığı strateji yürürlüğe koyulmalı.
ABD, Rusya, İran ve Türkiye, hızlı bir şekilde Suriye'de siyasi çözüme odaklanmalı. Körfez ülkeleri, böylece sağlanacak bir mutabakat dışında herhalde kalamaz.
Yine Obama'nın işaret ettiği gibi, Esed bu çözümün bir parçası olarak görülmeli. TSK'nın kurmay komutanlarının Esed'le diyalogdan yana olduğunu biliyoruz (Hürriyet, 27.6.2015).
Suriye Kürtleri de elbette bu işbirliğinin içinde olmalı.
AKP ne yapar?
Ancak Mart ayından beri, Nusra ve Ahrar el-Şam gibi El Kaideci örgütlerin oluşturduğu Fetih Ordusu'nu destekleyen AKP'nin, böyle bir siyaset değişikliğini kabul etmesi uzak bir olasılık.
AKP, bu El Kaideci örgütlere destek konusunda, Suudiler ve Katar'la mutabakata vardı. Ama kamuoyuna hiç bir açıklama yapmıyorlar.
Ne var ki, Suudi gazeteleri, Nusra'yı destekleme konusunda Türkiye ile mutabakat sağladıklarını yazıyor ve ayrıntılar veriyor.
AKP'nin çılgın hedefi, IŞİD'in boşaltacağı alana Nusra gibi örgütlerin yerleşmesi ve Suriye'yi El Kaidecilere teslim etmek.
Ama Tıpkı IŞİD örneğinde olduğu gibi, Nusra canavarı da bir gün AKP'nin ayağına dolanacak ve Türkiye'nin başına bela olacak.
Zaten IŞİD ve Nusra Cephesi gibi ayni ideolojiyi paylaşan Vehhabi cihatçı örgütler büyük olasılıkla bir gün birleşecek. El Kaide lideri Eyman Zevahiri, büyük birleşme konusunda çağrılar yapıyor.
Kürt sorunu nereye?
AKP'nin çözüm süreci de çöktü. Süreç, PKK lideri Abdullah Öcalan'la pazarlık üstüne kuruluydu. Bunun karşılığında Öcalan'dan, Kürtlerin Türkiye'ye sadakatini temin etmesi bekleniyordu.
AKP'li bir başbakan yardımcısı, Öcalan'ı Kürt halkının lideri dahi ilan etti. Bu basiretsiz siyasetin olumlu bir yere varmayacağı belliydi.
PKK şimdi, kendi tarihi boyunca hiç olmadığı kadar güçlü bir konumda. Hem Kürtler arasında sahip olduğu siyasal destek, hem askeri imkanlar ve hem de uluslararası prestij açısından böyle.
Yanlış yürütülen Suriye ve çözüm süreci politikalarıyla, bu başarıyı PKK'ya hediye eden AKP oldu.
Kürt sorununun çözümü her geçen gün daha zorlaşıyor. Ama yapılması gereken belli.
Kürtler dahil bu ülkenin bütün vatandaşları için tüm hak ve özgürlüklerin tanınması, dil yasaklarının kalkması ve yerel yönetimlerin cesur bir şekilde güçlendirilmesi gerekiyor.
PKK ne yaparsa yapsın, böyle bir kapsamlı reform paketi hızla ve kararlılıkla uygulanmalı.
Mevcut koşullarda böyle bir reform süreci, seçmenin %80'ini temsil eden AKP, CHP ve HDP'nin ortak desteğiyle yürütülmeli.
PKK'yla müzakere edilecek tek konu, dağdan inmek isteyenlere yardım etmek amacıyla olmalı.
Artık iyice iç içe geçmiş Suriye ve Kürt sorunları için önerilerim bunlar.
Bir kısım okuyucunun, bu önerileri hayalci bulacağını tahmin edebiliyorum. Böyle düşünenlere çok itirazım olmaz. Çünkü gerçekleşme ihtimali yüksek olmayan şeyler önerdiğimin farkındayım.
Ama kan deryası, iç savaş ve parçalanmaya doğru dört nala gidişin önünü kesecek başka önerisi olan varsa, lütfen söylesin.
">Önce Suruç'ta 32 genç insanımızın katledilmesi, ardından asker ve polislerimizin şehit edilmesi ve çözüm sürecinde ateşkesin son bulması, heyula gibi üstümüze gelen ürkütücü günlerin habercisi.
Şimdi büyük şehirlerimizde ve o arada turistik merkezlerde yeni ve kanlı sabotaj eylemleri ciddi bir ihtimal. Doğu ve güneydoğuda ise kapıda bekleyen, muhtemelen pek düşük yoğunluklu olmayacak bir iç savaş var.
Bu karanlık tablonun sorumlusu, Suriye'de ve Kürt sorununda üst üste vahim hatalar yapan, bu iki hayati konuda hiç bir hedefi tutmayan AKP iktidarıdır.
Suriye'de etkili bir iç muhalefet ve dışarıda uluslararası bir konsensüs bulunmuyordu. Yani gerekli hiç bir koşul mevcut değildi. Ona rağmen AKP'nin karar vericileri savaş yoluyla Şam'da rejim değişikliği projesine kendilerini teslim etti.
Öylelikle Suriye'deki korkunç kıyım ve yıkımda, zalim Esed'in en büyük paydaşı oldular. Diğer taraftan, Türkiye'deki terör ve şiddete dışarıdan destek vermek için fırsatı arayanlara, bol bol gerekçe sağladılar.
Böylesine akıl dışı bir projeyi, gözü kararmış bir şekilde uygulamaya çalıştılar. Uzun Suriye sınırı, siyasi bir kararla sonuna kadar açıldı.
Aralarında hiç kuşkusuz on binlerce soyguncu ve suçlunun, Esed'ın ajanlarının, başka devletlere hizmet eden unsurların, El Kaideciler dahil her türlü terör örgütüne bağlı eylemcilerin olduğu kişiler ellerini kollarını sağlayarak Türkiye'ye geldi ve yerleşti.
Suriye'de iflas
AKP iktidarı; IŞİD, Nusra Cephesi, Ahrar el-Şam gibi Selefi (Vehhabi) terör örgütlerine bağlı on binlerce militanın Suriye'ye akışına destek verdi. Bunlara kısaca El Kaideciler diyebiliriz.
Tabii, AKP o desteği sadece El Kaidecilere değil, "ben Esed'i devirmeye gidiyorum" diyen bütün çetelere verdi.
Bu destek, Türkiye'de karargah ve harekât merkezi kurma, para ve silah temin etme, kamplarda istirahat ve sağlık hizmeti dahil her türlü yardımı kapsadı.
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden bir konuşmasında, "El Nusra, El Kaide ve diğer aşırı unsurlara yüzlerce milyon dolar, binlerce ton silah" desteğini Körfez ülkeleri ve Türkiye'nin sağladığını açıkladı. Ankara'nın ısrarına rağmen Biden, bu açıklamasını değiştirmedi.
Yine ABD Dışişleri Bakanlığı'nın kıdemli bir sözcüsü, kısa süre önce yaptığı resmi bir açıklamada, dünyanın çok sayıdaki ülkesinden gelen IŞİD'ci teröristlerin "hemen hepsinin Türkiye üzerinden bölgeye geçtiklerini biliyoruz" dedi.
Sadece son bir yıl içinde geçen IŞİD'ci sayısının 10 000 civarında olduğu tahmin ediliyor.
AKP'nin beslediği IŞİD canavarı, şimdi kendi ayaklarına dolanmaya ve Türkiye'nin başına bela olmaya başladı.
ABD geçen yaz İncirlik üssünü IŞİD'e karşı kullanmak istemiş, buna karşılık AKP bazı şartlar ileri sürerek karşı çıkmıştı. Şimdi AKP bu şartları geri çekti.
Bu olumlu bir başlangıç. Ama, Türkiye'ye ağır zararlar verdiği iyice ortaya çıkan Suriye politikasında, sadece çok küçük bir değişmeyi ifade ediyor.
Sorun sadece IŞİD değil?
İncirlik üssünün açılmasını, başka adımlar izlemeli. Öncelikle, İncirlik çıkışlı uçuşların sadece IŞİD'i değil, hemen o bölgenin batısında bulunan, El Nusra güçlerini de hedef alması şart. Aksi takdirde, IŞİD'in boşalttığı bölgeye bir başka El Kaideci örgüt el koyacaktır.
ABD'yle yapılan anlaşmada bu hususun nasıl ele alındığını henüz bilmiyoruz.
Gaziantep ilinin Suriye sınırında belli bir bölgenin (Azez-Cerablus arası) TSK tarafından denetim altına alınması ve her türlü terörist geçişine kapatılması yeterli değil.
Aynı uygulamanın iki bölgede daha yapılması gerekiyor: Kilis ve Hatay vilayetlerinin Suriye sınırları. Bu iki bölge de TSK tarafından kontrol altına alınırsa, Türkiye'den Suriye'ye giden bütün savaş desteği son bulmuş olacak.
Sınırın bu şekilde mühürlenmesiyle beraber, ABD Başkanı Barack Obama'nın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la görüştüğü gün kamuoyuna açıkladığı strateji yürürlüğe koyulmalı.
ABD, Rusya, İran ve Türkiye, hızlı bir şekilde Suriye'de siyasi çözüme odaklanmalı. Körfez ülkeleri, böylece sağlanacak bir mutabakat dışında herhalde kalamaz.
Yine Obama'nın işaret ettiği gibi, Esed bu çözümün bir parçası olarak görülmeli. TSK'nın kurmay komutanlarının Esed'le diyalogdan yana olduğunu biliyoruz (Hürriyet, 27.6.2015).
Suriye Kürtleri de elbette bu işbirliğinin içinde olmalı.
AKP ne yapar?
Ancak Mart ayından beri, Nusra ve Ahrar el-Şam gibi El Kaideci örgütlerin oluşturduğu Fetih Ordusu'nu destekleyen AKP'nin, böyle bir siyaset değişikliğini kabul etmesi uzak bir olasılık.
AKP, bu El Kaideci örgütlere destek konusunda, Suudiler ve Katar'la mutabakata vardı. Ama kamuoyuna hiç bir açıklama yapmıyorlar.
Ne var ki, Suudi gazeteleri, Nusra'yı destekleme konusunda Türkiye ile mutabakat sağladıklarını yazıyor ve ayrıntılar veriyor.
AKP'nin çılgın hedefi, IŞİD'in boşaltacağı alana Nusra gibi örgütlerin yerleşmesi ve Suriye'yi El Kaidecilere teslim etmek.
Ama Tıpkı IŞİD örneğinde olduğu gibi, Nusra canavarı da bir gün AKP'nin ayağına dolanacak ve Türkiye'nin başına bela olacak.
Zaten IŞİD ve Nusra Cephesi gibi ayni ideolojiyi paylaşan Vehhabi cihatçı örgütler büyük olasılıkla bir gün birleşecek. El Kaide lideri Eyman Zevahiri, büyük birleşme konusunda çağrılar yapıyor.
Kürt sorunu nereye?
AKP'nin çözüm süreci de çöktü. Süreç, PKK lideri Abdullah Öcalan'la pazarlık üstüne kuruluydu. Bunun karşılığında Öcalan'dan, Kürtlerin Türkiye'ye sadakatini temin etmesi bekleniyordu.
AKP'li bir başbakan yardımcısı, Öcalan'ı Kürt halkının lideri dahi ilan etti. Bu basiretsiz siyasetin olumlu bir yere varmayacağı belliydi.
PKK şimdi, kendi tarihi boyunca hiç olmadığı kadar güçlü bir konumda. Hem Kürtler arasında sahip olduğu siyasal destek, hem askeri imkanlar ve hem de uluslararası prestij açısından böyle.
Yanlış yürütülen Suriye ve çözüm süreci politikalarıyla, bu başarıyı PKK'ya hediye eden AKP oldu.
Kürt sorununun çözümü her geçen gün daha zorlaşıyor. Ama yapılması gereken belli.
Kürtler dahil bu ülkenin bütün vatandaşları için tüm hak ve özgürlüklerin tanınması, dil yasaklarının kalkması ve yerel yönetimlerin cesur bir şekilde güçlendirilmesi gerekiyor.
PKK ne yaparsa yapsın, böyle bir kapsamlı reform paketi hızla ve kararlılıkla uygulanmalı.
Mevcut koşullarda böyle bir reform süreci, seçmenin %80'ini temsil eden AKP, CHP ve HDP'nin ortak desteğiyle yürütülmeli.
PKK'yla müzakere edilecek tek konu, dağdan inmek isteyenlere yardım etmek amacıyla olmalı.
Artık iyice iç içe geçmiş Suriye ve Kürt sorunları için önerilerim bunlar.
Bir kısım okuyucunun, bu önerileri hayalci bulacağını tahmin edebiliyorum. Böyle düşünenlere çok itirazım olmaz. Çünkü gerçekleşme ihtimali yüksek olmayan şeyler önerdiğimin farkındayım.
Ama kan deryası, iç savaş ve parçalanmaya doğru dört nala gidişin önünü kesecek başka önerisi olan varsa, lütfen söylesin.