Yanlışlar zinciri: Musul'a asker gönder, geri çek

     Zırhlı birlikler ve tanklar eşliğinde Musul'a asker gönderen AKP...

Haluk Özdalga haluk.ozdalga@haber3.com

     Zırhlı birlikler ve tanklar eşliğinde Musul'a asker gönderen AKP iktidarı, sadece iki hafta sonra askerin geri çekileceği açıklandı.

     Musul'a takviye birlik gönderilmesi, muhtemelen şöyle bir düşünceyle başladı: Bölgede önemli gelişmeler yaşanıyor, hele bir köprü başı tutalım, sonraki gelişmelere göre atacağımız yeni adımlara bakarız.

     Kötü yönetim nedeniyle maceraya dönüşen girişim hüsranla bitti. Olay çok yönlü fiyaskolar içeriyor.

     Irak'ta durum

     Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) militanları 2014 yaz aylarında önce Irak'ın en büyük vilayeti Anbar'ın merkezi Ramadi'yi, ardından ikinci en büyük şehir Musul'u hızlı bir şekilde ele geçirdi. Sayıca mukayese edilemez üstünlüğe sahip Irak ordusu, neredeyse tek kurşun atmadan mevzilerini boşalttı ve geri çekildi.

     Bozgun karşısında, Irak'ın en etkili lideri Büyük Ayetullah Ali Sistani, eli tutan herkesi vatan savunması için askeri seferberliğe davet etti ve Halk Seferberlik ordusu kuruldu. IŞİD'in Bağdat'a ve kutsal Şii merkezlerine girişi ancak o şekilde durdurulabildi.

     Son bir buçuk yıldır Bağdat hükümeti, kaybettiği yerleri IŞİD'den geri almak için yoğun bir gayret içinde. IŞİD'i bölgedeki en büyük tehdit gören Amerika da Bağdat'a destek veriyor.

     Tikrit şehri dahil kaybedilen bazı yerler geri alındı. Şu sırada Ramadi'den IŞİD'i atmaya çalışıyorlar ve dış mahallelerde yoğun çatışmalar sürüyor. Ramadi'den sonra esas büyük savaş herhalde Musul için olacak.

     Ancak Irak'ta IŞİD'a karşı mücadele Bağdat hükümetinin merkezi yönetimi altında götürülüyor. Halk Seferberlik ordusu hükümet emrine verildi. Amerika da işbirliğini o şekilde götürüyor ve kuzeydeki Kürtler dahil her yardımı Bağdat hükümeti üzerinden gönderiyor.

     Mesela sadece kısa bir süre önce Amerika, Ramadi savaşında IŞİD'e karşı Amerikalı pilotların kullanacağı Apaçi hücum helikopterleri ve az sayıda askeri danışman vermeyi teklif etti. Başbakan Haydar el-İbadi, bu desteği kabul etmedi. ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, Bağdat hükümetinin bu tercihine saygı duyduklarını açıkladı.

      Irak'ta IŞİD'e karşı mücadele böyle götürülüyor.

     Yanlışlar zinciri

     Şimdi gelelim Ankara'nın ürettiği yanlışlar zincirine. Amerika ve Bağdat hükümetine danışmadan asker göndermek, iyi tasarlanmış bir adım değildi. AKP'li karar vericiler, Irak'ta IŞİD karşıtı mücadele nasıl yürütülüyor acaba farkında değil mi? Eğer farkında iseler, ben hiç kimseyle işbirliği yapmam, kendi bildiğimi okurum anlamı çıkar ki, bu daha vahim bir yanılgıya işaret eder.

     İkinci yanlış, Irak'tan gelen yoğun tepkiler ve çok açık askerinizi çekin taleplerine karşı verilen, hiç ikna edici olmayan ve Bağdat hükümetini küçük düşürücü cevaplar oldu.

     En kuvvetli gerekçe olarak, askerimizi geçen sene İbadi'nin davet ettiği söylendi. Evet ama, şimdi istemiyorlar!

     Sen adamı gel tarlamda şu işi yap diye geçen sene çağırmışın. Şimdi tekrar geliyor, üstelik daha kalabalıklar. Çık tarlamdan, artık seni istemiyorum diyorsun, çıkmıyor!  

     AKP'li en üst düzey sözcülerin, ben askerimi sana sormadan ülkene sokarım, çünkü sen kendi vatanını korumaktan acizsin, Rusya ve İran baskı yapıyor, onun için bana çık diyorsun gibi Bağdat hükümetini adam yerine koymadığını gösteren ısrarlı açıklamaları, yanlışlar zincirinin bir başka paslı halkası oldu.

     Çarpık okumalar

     AKP ciddi ölçüde çarpık stratejik okumalar yapıyor. Bağdat hükümeti İran veya Rusya baskısıyla değil, kendi milli gururu nedeniyle öyle hareket etti.

     Bunun bir kanıtı, Büyük Ayetullah Sistani'nin Türk askerlerinin Irak'ta bulunmasına karşı çıkan açıklamasıydı.

     Sistani bugün, İran'ı değil, Irak Şiasının bağımsız ve kendine özgü kimliğini temsil eden en güçlü sestir. İranlı Ayetullahlardan farklı olarak, din adamlarının siyaset dışında kalması ve siyasetin siyasetçilere bırakılması gerektiğini, İran'daki teokrasinin Şia geleneğinden bir sapma olduğunu söyler. Temsili demokrasiyi, hükümeti denetleyecek güçlü bir meclisi, kadın ve insan haklarını savunur.

     Sistani'nin düşünceleri bir gün hayata geçerse, Kürtlerin ve Sünnilerin büyük azınlık oluşturduğu Irak'a barış ve huzur gelebilir. Bu da, sadece İran'ı değil tüm Arap dünyasını derinden ve olumlu yönde etkiler.

     Irak'ta Sünnilerin haklarını savunmak isteyen AKP, düşünsel veya reel anlamda pek ağırlığı olmayan eski vali Nuceyfi kadar Sistani'nin sözlerine önem verseydi, hem kendi amacına daha çok hizmet etmiş, hem de Musul macerasını daha az hasarla kapatmış olurdu.

     AKP en sonunda, Washington'dan gelen telefonlar nedeniyle geri adım atmak zorunda kaldı. Başbakan Davutoğlu öğlen saatlerinde Musul kurtulana kadar oradayız derken, akşam kendisine bağlı Dışişleri Bakanlığı askerin çekileceğini açıkladı.

     Gerekçe olarak Bağdat hükümetinin hassasiyeti gösterilse de, bütün dünya, esas gerekçenin Amerika'nın kadife giydirilmiş kararlı uyarıları olduğunu gördü. AKP, belli ki Amerika'nın muhtemel tepkisini de hesaplayamadı.  Halbuki Washington'un 2008'den beri uyguladığı Irak siyasetini biraz daha yakından takip etmiş olsalardı, bunu öngörmeleri daha kolay olabilirdi.

     Başbakan Davutoğlu'nun ABD Başkan yardımcısı Biden'le yaptığı telefon görüşmelerinin kamuoyuna yansıtılması da, iyi diplomasiyle bağdaşmayan ve güven sarsıcı bir şekilde oldu. Önce, nazik bir şekilde yapılan asker çekin talebi görmezden gelindi, sonra bana öyle bir şey söylenmedi dendi, bunun üzerine gelen yalanlama sineye çekildi.

         Ortadoğu'ya sırtımızı dönemeyiz

     AKP'nin Musul macerasının ortaya çıkardığı en önemli gerçek, iki hafta gibi kısa bir süre içinde bu kadar çok yanlış yapılması değil. En çarpıcı sonuç, NATO lideri Amerika'nın, NATO üyesi Türkiye'nin değil NATO üyesi olmayan Irak'ın tavrını desteklemesi oldu.

     Bu durumdan herkes doğru sonuç çıkarmalı. Yarın mesela Suriye'de Azez-Cerablus hattındaki gelişmeler karşısında, Rusya ile gergin ilişkilerin doğuracağı muhtemel krizlerde, Kürt sorununda veya başka herhangi bir konuda, NATO (Amerika) nereye kadar Türkiye'nin yanında duracak, belli değil.

     Üstelik Amerika görüyor ki, uçak düşürerek Ruslarla ipleri koparan Ankara'nın manevra alanı iyice daraldı. Türkiye'nin yanlış yapma marjı artık iyice azaldı.

     AKP'nin Musul yanlışlarını dile getirirken, hakkaniyet adına bir hususa daha değinmek gerekiyor. İki haftalık kriz boyunca, iki büyük muhalefet partisinden iki cümlelik anlamlı açıklama gelmedi. Bu da muhalefetimizin içinde bulunduğu yürekler acısı durumu gösteriyor.

     Pek çok muhalif çevre, dış politikada yapılan yanlışların, AKP'nin izlediği proaktif siyasetin bir sonucu olduğunu ileri sürüyor ve Türkiye'nin Ortadoğu'ya bulaşmaması gerektiğini düşünüyor.

     Ama tarih ve coğrafyanın bize yüklediği sorumluluktan kaçma seçeneğimiz yok. Ortadoğu'da yaşanan köklü değişimlere sırtımızı dönme ve ilgisiz kalma seçeneğimiz yok.

     Sorun yaratan neden, Ortadoğu'da yaşanan süreçler içinde Türkiye'nin önemli bir aktör olarak yer alması değil, bunun bölgeye dönük analiz ve diplomasi temeli zayıf bir şekilde yapılması. Stratejik açıdan sağlıklı bir çerçeve oluşturmadan, kritik konularda günlük kararlar alınması ve çok fazla yanlış yapılması.

     Bunun sonucu da, daha etkili olmak bir tarafa, Türkiye'nin hiç hak etmediği bir şekilde giderek ağırlaşan bir tecride mahkum edilmesi.

">

     Zırhlı birlikler ve tanklar eşliğinde Musul'a asker gönderen AKP iktidarı, sadece iki hafta sonra askerin geri çekileceği açıklandı.

     Musul'a takviye birlik gönderilmesi, muhtemelen şöyle bir düşünceyle başladı: Bölgede önemli gelişmeler yaşanıyor, hele bir köprü başı tutalım, sonraki gelişmelere göre atacağımız yeni adımlara bakarız.

     Kötü yönetim nedeniyle maceraya dönüşen girişim hüsranla bitti. Olay çok yönlü fiyaskolar içeriyor.

     Irak'ta durum

     Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) militanları 2014 yaz aylarında önce Irak'ın en büyük vilayeti Anbar'ın merkezi Ramadi'yi, ardından ikinci en büyük şehir Musul'u hızlı bir şekilde ele geçirdi. Sayıca mukayese edilemez üstünlüğe sahip Irak ordusu, neredeyse tek kurşun atmadan mevzilerini boşalttı ve geri çekildi.

     Bozgun karşısında, Irak'ın en etkili lideri Büyük Ayetullah Ali Sistani, eli tutan herkesi vatan savunması için askeri seferberliğe davet etti ve Halk Seferberlik ordusu kuruldu. IŞİD'in Bağdat'a ve kutsal Şii merkezlerine girişi ancak o şekilde durdurulabildi.

     Son bir buçuk yıldır Bağdat hükümeti, kaybettiği yerleri IŞİD'den geri almak için yoğun bir gayret içinde. IŞİD'i bölgedeki en büyük tehdit gören Amerika da Bağdat'a destek veriyor.

     Tikrit şehri dahil kaybedilen bazı yerler geri alındı. Şu sırada Ramadi'den IŞİD'i atmaya çalışıyorlar ve dış mahallelerde yoğun çatışmalar sürüyor. Ramadi'den sonra esas büyük savaş herhalde Musul için olacak.

     Ancak Irak'ta IŞİD'a karşı mücadele Bağdat hükümetinin merkezi yönetimi altında götürülüyor. Halk Seferberlik ordusu hükümet emrine verildi. Amerika da işbirliğini o şekilde götürüyor ve kuzeydeki Kürtler dahil her yardımı Bağdat hükümeti üzerinden gönderiyor.

     Mesela sadece kısa bir süre önce Amerika, Ramadi savaşında IŞİD'e karşı Amerikalı pilotların kullanacağı Apaçi hücum helikopterleri ve az sayıda askeri danışman vermeyi teklif etti. Başbakan Haydar el-İbadi, bu desteği kabul etmedi. ABD Savunma Bakanı Ashton Carter, Bağdat hükümetinin bu tercihine saygı duyduklarını açıkladı.

      Irak'ta IŞİD'e karşı mücadele böyle götürülüyor.

     Yanlışlar zinciri

     Şimdi gelelim Ankara'nın ürettiği yanlışlar zincirine. Amerika ve Bağdat hükümetine danışmadan asker göndermek, iyi tasarlanmış bir adım değildi. AKP'li karar vericiler, Irak'ta IŞİD karşıtı mücadele nasıl yürütülüyor acaba farkında değil mi? Eğer farkında iseler, ben hiç kimseyle işbirliği yapmam, kendi bildiğimi okurum anlamı çıkar ki, bu daha vahim bir yanılgıya işaret eder.

     İkinci yanlış, Irak'tan gelen yoğun tepkiler ve çok açık askerinizi çekin taleplerine karşı verilen, hiç ikna edici olmayan ve Bağdat hükümetini küçük düşürücü cevaplar oldu.

     En kuvvetli gerekçe olarak, askerimizi geçen sene İbadi'nin davet ettiği söylendi. Evet ama, şimdi istemiyorlar!

     Sen adamı gel tarlamda şu işi yap diye geçen sene çağırmışın. Şimdi tekrar geliyor, üstelik daha kalabalıklar. Çık tarlamdan, artık seni istemiyorum diyorsun, çıkmıyor!  

     AKP'li en üst düzey sözcülerin, ben askerimi sana sormadan ülkene sokarım, çünkü sen kendi vatanını korumaktan acizsin, Rusya ve İran baskı yapıyor, onun için bana çık diyorsun gibi Bağdat hükümetini adam yerine koymadığını gösteren ısrarlı açıklamaları, yanlışlar zincirinin bir başka paslı halkası oldu.

     Çarpık okumalar

     AKP ciddi ölçüde çarpık stratejik okumalar yapıyor. Bağdat hükümeti İran veya Rusya baskısıyla değil, kendi milli gururu nedeniyle öyle hareket etti.

     Bunun bir kanıtı, Büyük Ayetullah Sistani'nin Türk askerlerinin Irak'ta bulunmasına karşı çıkan açıklamasıydı.

     Sistani bugün, İran'ı değil, Irak Şiasının bağımsız ve kendine özgü kimliğini temsil eden en güçlü sestir. İranlı Ayetullahlardan farklı olarak, din adamlarının siyaset dışında kalması ve siyasetin siyasetçilere bırakılması gerektiğini, İran'daki teokrasinin Şia geleneğinden bir sapma olduğunu söyler. Temsili demokrasiyi, hükümeti denetleyecek güçlü bir meclisi, kadın ve insan haklarını savunur.

     Sistani'nin düşünceleri bir gün hayata geçerse, Kürtlerin ve Sünnilerin büyük azınlık oluşturduğu Irak'a barış ve huzur gelebilir. Bu da, sadece İran'ı değil tüm Arap dünyasını derinden ve olumlu yönde etkiler.

     Irak'ta Sünnilerin haklarını savunmak isteyen AKP, düşünsel veya reel anlamda pek ağırlığı olmayan eski vali Nuceyfi kadar Sistani'nin sözlerine önem verseydi, hem kendi amacına daha çok hizmet etmiş, hem de Musul macerasını daha az hasarla kapatmış olurdu.

     AKP en sonunda, Washington'dan gelen telefonlar nedeniyle geri adım atmak zorunda kaldı. Başbakan Davutoğlu öğlen saatlerinde Musul kurtulana kadar oradayız derken, akşam kendisine bağlı Dışişleri Bakanlığı askerin çekileceğini açıkladı.

     Gerekçe olarak Bağdat hükümetinin hassasiyeti gösterilse de, bütün dünya, esas gerekçenin Amerika'nın kadife giydirilmiş kararlı uyarıları olduğunu gördü. AKP, belli ki Amerika'nın muhtemel tepkisini de hesaplayamadı.  Halbuki Washington'un 2008'den beri uyguladığı Irak siyasetini biraz daha yakından takip etmiş olsalardı, bunu öngörmeleri daha kolay olabilirdi.

     Başbakan Davutoğlu'nun ABD Başkan yardımcısı Biden'le yaptığı telefon görüşmelerinin kamuoyuna yansıtılması da, iyi diplomasiyle bağdaşmayan ve güven sarsıcı bir şekilde oldu. Önce, nazik bir şekilde yapılan asker çekin talebi görmezden gelindi, sonra bana öyle bir şey söylenmedi dendi, bunun üzerine gelen yalanlama sineye çekildi.

         Ortadoğu'ya sırtımızı dönemeyiz

     AKP'nin Musul macerasının ortaya çıkardığı en önemli gerçek, iki hafta gibi kısa bir süre içinde bu kadar çok yanlış yapılması değil. En çarpıcı sonuç, NATO lideri Amerika'nın, NATO üyesi Türkiye'nin değil NATO üyesi olmayan Irak'ın tavrını desteklemesi oldu.

     Bu durumdan herkes doğru sonuç çıkarmalı. Yarın mesela Suriye'de Azez-Cerablus hattındaki gelişmeler karşısında, Rusya ile gergin ilişkilerin doğuracağı muhtemel krizlerde, Kürt sorununda veya başka herhangi bir konuda, NATO (Amerika) nereye kadar Türkiye'nin yanında duracak, belli değil.

     Üstelik Amerika görüyor ki, uçak düşürerek Ruslarla ipleri koparan Ankara'nın manevra alanı iyice daraldı. Türkiye'nin yanlış yapma marjı artık iyice azaldı.

     AKP'nin Musul yanlışlarını dile getirirken, hakkaniyet adına bir hususa daha değinmek gerekiyor. İki haftalık kriz boyunca, iki büyük muhalefet partisinden iki cümlelik anlamlı açıklama gelmedi. Bu da muhalefetimizin içinde bulunduğu yürekler acısı durumu gösteriyor.

     Pek çok muhalif çevre, dış politikada yapılan yanlışların, AKP'nin izlediği proaktif siyasetin bir sonucu olduğunu ileri sürüyor ve Türkiye'nin Ortadoğu'ya bulaşmaması gerektiğini düşünüyor.

     Ama tarih ve coğrafyanın bize yüklediği sorumluluktan kaçma seçeneğimiz yok. Ortadoğu'da yaşanan köklü değişimlere sırtımızı dönme ve ilgisiz kalma seçeneğimiz yok.

     Sorun yaratan neden, Ortadoğu'da yaşanan süreçler içinde Türkiye'nin önemli bir aktör olarak yer alması değil, bunun bölgeye dönük analiz ve diplomasi temeli zayıf bir şekilde yapılması. Stratejik açıdan sağlıklı bir çerçeve oluşturmadan, kritik konularda günlük kararlar alınması ve çok fazla yanlış yapılması.

     Bunun sonucu da, daha etkili olmak bir tarafa, Türkiye'nin hiç hak etmediği bir şekilde giderek ağırlaşan bir tecride mahkum edilmesi.

Tüm yazılarını göster