Uzun yaşamın sırrı!

 Rita Levi-Montalcini, önceki günlerde 100 yaşına basarak dünyanın en yaşlı Nobel sahibi...

Ebru Eğinlioğlu eeginlioglu@gmail.com

 

Rita Levi-Montalcini, önceki günlerde 100 yaşına basarak dünyanın en yaşlı Nobel sahibi insanı olarak tarihe geçti. Ancak uzun yaşam sırrının kendisine Nobel kazandıran buluşu olduğu yönündeki iddia, bilim dünyasını karıştırdı. Montalcini, 1986"da “sinir büyüme faktörü”nü geliştirdi. Bir protein ya da amino asitle sinir sistemi hücrelerini geliştiren ve programlayan bu buluş sayesinde Nobel tıp ödülü aldı.

"20"sinde gibiyim"

Halen Roma"daki Avrupa Beyin Araştırmaları Enstitüsü"nde çalışmalarını sürdüren Montalcini, İtalyan senatosunda senatör olarak da görev yapıyor. 100 yaşına basan başarılı bilim kadını, yeni yaşını şarap içerek kutladı ve zekasının 20 yaşındakinden bile daha açık olduğunu öne sürdü. Ancak Montalcini"nin arkadaşı profesör Pietro Calissano, meslektaşının bu yaştaki dinçliğini sinir büyüme faktörüne borçlu olduğunu iddia etti. Buna göre Montalcini her gün sinir büyüme faktörünü göz damlası olarak kullanıyor. Bu, normal bir insanın 10-15 yaşlarından itibaren yitirmeye başladığı beyin hücrelerinin daha uzun süre yaşamasını sağlıyor.

Haber bu, yani gençliğin ve uzun yaşamın sırrı olarak görülen bu bilim kadınının yaşamı.

Bu bilgi de bana şunu anlatıyor; demek ki, uzun yaşamın sırrı, beyni yaşlandırmamaktan, yaşamı pozitif yorumlamaktan geçiyor..

Mesela şu son zamanlarda çok popüler olan ve psikolog ve psikiyatristlerin başlıca geçim kaynağı olan panik atağa bakacak olursak, bu rahatsızlık aslında bir düşünce bozukluğu, beyinin yapısında, çabuk öğrenme var. Mesela, saatinizi sabah 8.00 e kurup, bir hafta boyunca aynı saatte kalkın, 8. Gün saatinizi kurmasanız da aynı saatte kalkacaksınız. Bunun gibi, takıntı haline gelmiş bir yanlış düşünceye sahipseniz, mesela, uçağa binersem kalp krizi geçirmekten korkuyorum gibi… Uçağa binemeyecek, ya da binseniz, sıkıntıdan patlayacak gibi olacaksınız.. Ama bir taraftan da, korkunun üstüne gidince, onu yenmiş olacaksınız… Halbuki, kalp krizi geçiriceksiniz, her yerde böyle bir olasılığınızın olduğunu düşünürseniz, sadece uçakta olmayacağınızı anlayacaksınız…

Toparlayacak olursam, belki de beynimizi bir bilgisayar gibi doğru programlamayı becerirsek, pek çok hastalıktan uzak durma, yaşlanmama gibi pek çok teknik geliştirebiliriz…

Ben düşüncenin bir enerjisi olduğuna inananlardanım. Hem de" yaratıcı"bir enerji…Nasıl aklımızdan iyi şeyler geçtiğinde, tatlı ve sevimli oluyorsak, kötü şeyler düşününce de çirkin ve tatsız oluruz. Bu duygular, yaşantımızda yansır, arkadaş ve dostluklarımıza da, dolayısıyla yaşamımızın geneline de….

Yani düşüncelerimiz, davranışlarımıza yansır ve davranışlarımız da, bir süre sonra kaderimizi yönlendirir..

O halde belki de, genç kalmak ve uzun yaşamak öğrenilebilir bir teknik olarak karşımıza çıkabilir, ya da biz kaderimizi değiştirebiliriz. Belki bu günden itibaren, belki yarın, belki de gelecekte…Hangisi kolayımıza gelirse…)

İyi haftalar.

">

 

Rita Levi-Montalcini, önceki günlerde 100 yaşına basarak dünyanın en yaşlı Nobel sahibi insanı olarak tarihe geçti. Ancak uzun yaşam sırrının kendisine Nobel kazandıran buluşu olduğu yönündeki iddia, bilim dünyasını karıştırdı. Montalcini, 1986"da “sinir büyüme faktörü”nü geliştirdi. Bir protein ya da amino asitle sinir sistemi hücrelerini geliştiren ve programlayan bu buluş sayesinde Nobel tıp ödülü aldı.

"20"sinde gibiyim"

Halen Roma"daki Avrupa Beyin Araştırmaları Enstitüsü"nde çalışmalarını sürdüren Montalcini, İtalyan senatosunda senatör olarak da görev yapıyor. 100 yaşına basan başarılı bilim kadını, yeni yaşını şarap içerek kutladı ve zekasının 20 yaşındakinden bile daha açık olduğunu öne sürdü. Ancak Montalcini"nin arkadaşı profesör Pietro Calissano, meslektaşının bu yaştaki dinçliğini sinir büyüme faktörüne borçlu olduğunu iddia etti. Buna göre Montalcini her gün sinir büyüme faktörünü göz damlası olarak kullanıyor. Bu, normal bir insanın 10-15 yaşlarından itibaren yitirmeye başladığı beyin hücrelerinin daha uzun süre yaşamasını sağlıyor.

Haber bu, yani gençliğin ve uzun yaşamın sırrı olarak görülen bu bilim kadınının yaşamı.

Bu bilgi de bana şunu anlatıyor; demek ki, uzun yaşamın sırrı, beyni yaşlandırmamaktan, yaşamı pozitif yorumlamaktan geçiyor..

Mesela şu son zamanlarda çok popüler olan ve psikolog ve psikiyatristlerin başlıca geçim kaynağı olan panik atağa bakacak olursak, bu rahatsızlık aslında bir düşünce bozukluğu, beyinin yapısında, çabuk öğrenme var. Mesela, saatinizi sabah 8.00 e kurup, bir hafta boyunca aynı saatte kalkın, 8. Gün saatinizi kurmasanız da aynı saatte kalkacaksınız. Bunun gibi, takıntı haline gelmiş bir yanlış düşünceye sahipseniz, mesela, uçağa binersem kalp krizi geçirmekten korkuyorum gibi… Uçağa binemeyecek, ya da binseniz, sıkıntıdan patlayacak gibi olacaksınız.. Ama bir taraftan da, korkunun üstüne gidince, onu yenmiş olacaksınız… Halbuki, kalp krizi geçiriceksiniz, her yerde böyle bir olasılığınızın olduğunu düşünürseniz, sadece uçakta olmayacağınızı anlayacaksınız…

Toparlayacak olursam, belki de beynimizi bir bilgisayar gibi doğru programlamayı becerirsek, pek çok hastalıktan uzak durma, yaşlanmama gibi pek çok teknik geliştirebiliriz…

Ben düşüncenin bir enerjisi olduğuna inananlardanım. Hem de" yaratıcı"bir enerji…Nasıl aklımızdan iyi şeyler geçtiğinde, tatlı ve sevimli oluyorsak, kötü şeyler düşününce de çirkin ve tatsız oluruz. Bu duygular, yaşantımızda yansır, arkadaş ve dostluklarımıza da, dolayısıyla yaşamımızın geneline de….

Yani düşüncelerimiz, davranışlarımıza yansır ve davranışlarımız da, bir süre sonra kaderimizi yönlendirir..

O halde belki de, genç kalmak ve uzun yaşamak öğrenilebilir bir teknik olarak karşımıza çıkabilir, ya da biz kaderimizi değiştirebiliriz. Belki bu günden itibaren, belki yarın, belki de gelecekte…Hangisi kolayımıza gelirse…)

İyi haftalar.

Tüm yazılarını göster