Güney Afrika’nın İsrail’i soykırımla suçlayan şikayetini inceleyen Uluslararası Adalet Divanı’nın açıkladığı tarihi ara karar, İsrail ve başta Amerika olmak İsrail’i destekleyen ülkeler için sert bir darbe oluşturuyor. 27 sayfalık metne buradan ulaşabilirsiniz.
Ateşkes hariç kararlar, güçlü şekilde Güney Afrika’nın talepleri doğrultusunda çıktı. İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü ölüm, yıkım ve soykırım teşkil eden eylemlerine son vermesi karara bağlandı. İsrail alacağı önlemleri bir ay içinde Mahkeme’ye rapor edecek.
Bu kararla, İsrail’in ve destekçilerinin siyasi manevra alanı biraz daha daralacak, dünya kamuoyunun büyük çoğunluğu önünde yıpranmış ahlaki konumları biraz daha aşınacak.
Dikkat çeken bir husus, Güney Afrika’nın sunduğu dosyada yer alan ve İsrail’de Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar ve üst düzey askeri yetkililer tarafından yapılan aşırı ve açık şekilde soykırımı teşvik eden açıklamalara kararda gönderme yapılması. Daha önce bu sayfalarda ele aldığımız söz konusu beyanlar, soykırım niyetinin hukuki kanıtlarını oluşturuyor.
Bir başka husus, altı başlık altında toplanan kararların 17 hakimin oluşturduğu jüri tarafından oybirliğine yakın bir çoğunlukla alınması (16-1 veya 15-2). Altı kararın hepsine muhalefet şerhi koyan sadece bir üye var, Ugandalı bayan yargıç Sebutinde. Jüride bu davaya mahsus (ad hoc) yer alan İsrailli yargıç Barak ise dört kararda karşı oy kullanmış.
Mahkeme ayrıca İsrail’in itirazlarını ret etti ve Güney Afrika’nın talebi doğrultusunda İsrail’in soykırım suçlamasıyla yargılanmasına karar verdi. Bilindiği gibi, o konuda nihai karar daha uzun bir hukuki süreç sonunda gelecek.
UAD’nin son kararıyla, İsrail’in uluslararası prestiji yeni ve güçlü bir darbe daha almış oldu. Unutmayalım ki uluslararası prestij İsrail için, başka ülkelere kıyasla daha hayati bir konu. İsrail’in mevcut Filistin siyasetini uluslararası destek almadan sürdürülebilmesi olanaksız.
Uluslararası Af Örgütü dahil pek çok önemli kurum bugün İsrail’i ırk ayrımcılığı (apartayd) yapan bir ülke kabul ediyor. İç siyasette fanatik sağcı partilerin güçlenmesi ve iktidarda ağırlıklarının artması, İsrail’i uluslararası planda giderek daha zor durumlarda bırakan bir başka neden.
Irk ayrımcısı ve fanatik siyasetçilerin yönettiği İsrail görüntüsü, şimdi yüksek mahkemede soykırım suçlamasıyla yargılanan, yaygın şekilde hukuk dışına çıkan ülke algılamasıyla pekişecek.
İsrail Başbakanı Netanyahu nasıl bir söylem tutturacak göreceğiz; ama hiç kimse Güney Afrika’nın başlattığı davanın İsrail’i etkilemeyeceğini sanmasın. Etkileri şimdiden görülüyor. Netanyahu yakın çevresine talimat saldı ve bu konuda demeç vermelerini yasakladı.
Üst düzey siyasetçilerin açıklamaları ve başka kanıtlar, Gazze savaşının başında İsrail’in etnik temizlik planladığını gösteriyordu. İsrail şimdi o plana, en azından şimdilik, ara vermek zorunda. O doğrultuda devam ederse soykırım kararı çıkma olasılığını artacak.
Hatta denebilir ki, İsrail’in Gazze’deki vahşetini biraz olsun frenleme açısından, Güney Afrika’nın başlattığı dava süreci muhtemelen, samimi veya değil, Amerika’nın girişimlerinden bile daha başarılı oldu; önümüzdeki zamanda öyle olmaya devam edecek.
Mahkeme’nin ara kararı başta Amerika, destekçi Batılı ülkeler için ciddi sonuçlara işaret ediyor. Kararlar düzgün ve yeterli uygulanmazsa, konu muhtemelen BM Güvenlik Konseyi önüne gelecek.
Orada Amerika’yı zor bir açmaz bekliyor. İsrail’i korumak adına UAD kararlarına rağmen veto kartını yine kullanırsa, ciddi bir siyasi bedel ödeyecek. Biden yönetiminin dış politikada temel hedefi olan “Amerika’yı tekrar dünya lideri yapmak” projesi ağır bir yara daha alacak.
Amerika ve pek çok Avrupalı ülke; Myanmar, Ukrayna ve Suriye örneklerinde UAD ara kararanlarının bağlayıcı olduğunu ve tam anlamıyla uygulanmasını savundu. Biden ve Dışişleri Bakanı Blinken iş başına geldikleri günden beri sürekli “kurallar üzerine kurulu uluslararası düzen” istiyoruz dedi.
Şimdi en yüksek uluslararası yargı kararlarına karşı veto kartını ABD nasıl savunacak? Öyle yaparsa, riyakarlık ve ilkesizlik suçlamaları üstüne iyice yapışacak. Uzun yıllara dayanan dış politika tecrübesiyle göreve gelen Başkan Biden, kendisini en yetkin gördüğü uluslararası ilişkiler alanında tam anlamıyla dibe çakılacak.
Aslında Biden yönetimi sadece Ortadoğu değil dünya kamuoyunun büyük kısmından gelen tepkilerin farkında. Dikkat edin, Gazze savaşı başladığından bu yana “kurallar üzerine kurulu uluslararası düzen” sözcüklerini artık pek kullanmıyor, kullanamıyorlar.
Avrupa ülkeleri arasında koşulsuz İsrail destekçiliği yapanların da manevra alanı daralacak, Avrupa’da görüş ayrılıkları herhalde artacak.
Aslında Amerika’nın uluslararası hukuka bağlılığı zayıf ve keyfidir. Ama Avrupa’da uluslararası hukuka bağlılık ciddiye alınır ve UAD gibi yargı organlarının ağırlığı önemlidir. Başta Almanya, İsrail’in Gazze savaşını açık çek vererek destekleyen ülkelerde iktidarların işi zorlaşacak.
Aralık ayında Brüksel’de yapılan bir AB zirvesinde, 27 üye ülke ortak politikada uzlaşamadı. Değişik gerekçelerle çoğunluktan farklı yaklaşımlara sahip Slovakya, İrlanda, Belçika, İspanya gibi ülkelerin pozisyonu güçlenecek, muhtemelen sayıları artacak.
Avrupa hukuk çevrelerinde UAD genellikle bir ‘Dünya Mahkemesi’ gibi görülür. Oradan çıkan kararlar, Amerika’da olmasa da Avrupa hukuk çevrelerinde yankı bulur, önemsenir. UAD eğer Gazze’de soykırım tehdidinin varlığını kabul ediyorsa, bir İngiliz vatandaşı şimdi kendi mahkemesine başvurarak, İngiliz hükümetinin İsrail’e silah göndermesinin durdurulmasını isteyebilir.
Son karar, UAD Başsavcısı Karim Khan’a da kendi inisiyatifiyle soruşturma başlatma kapısını açıyor; o yolu kullanır mı göreceğiz.
Güney Afrika’nın büyük başarısına değinmezsek haksızlık yapmış oluruz. Hazırladıkları sağlam dosyaya ilaveten, hukuken ve ahlaken güçlü bir ekiple Lahey’e gittiler.
Güney Afrika’nın davaya mahsus (ad hoc) jüri üyesi olarak belirlediği siyahi yargıç Dikang Moseneke, aynı zamanda ırk ayrımcılığına karşı mücadelesiyle tanınıyor. Nilson Mandela zindana atıldığında, o da 10 yıl demir parmaklıklar arkasında yatmıştı.
Güney Afrika’nın Lahey takımının başkanı Prof. John Dugard ise beyaz bir hukukçu. Irk ayrımcılığına karşı muazzam mücadeleler veren bir kurumun lideri olarak ün kazanmıştı. Daha sonra 2000’lerde işgal altındaki Filistin topraklarında BM Özel Raportörü olarak çalıştı. İsrail işgalinin ne demek olduğunu iyi biliyor. Kısa süre önce “hayatımda ırk ayrımcısı üç rejim deneyimi yaşadım; Güney Afrika, Namibya ve işgal altındaki topraklarda İsrail” demişti.
Lahey’de bu iki isim Güney Afrika’ya ahlaki üstünlük sağlıyor, ama Güney Afrika’nın kendisi de öyle. Bu ülke, enternasyonal platformlarda kendini uluslararası hukukun öncüsü olarak konumlandırıyor. Zannediyorum uluslararası hukuku anayasasının bir parçası yapan tek ülke.
Ankara’daki karar vericiler bol söylem dışında ne yaptı? Keşke Türkiye daha etkili olabilseydi.
">Güney Afrika’nın İsrail’i soykırımla suçlayan şikayetini inceleyen Uluslararası Adalet Divanı’nın açıkladığı tarihi ara karar, İsrail ve başta Amerika olmak İsrail’i destekleyen ülkeler için sert bir darbe oluşturuyor. 27 sayfalık metne buradan ulaşabilirsiniz.
Ateşkes hariç kararlar, güçlü şekilde Güney Afrika’nın talepleri doğrultusunda çıktı. İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü ölüm, yıkım ve soykırım teşkil eden eylemlerine son vermesi karara bağlandı. İsrail alacağı önlemleri bir ay içinde Mahkeme’ye rapor edecek.
Bu kararla, İsrail’in ve destekçilerinin siyasi manevra alanı biraz daha daralacak, dünya kamuoyunun büyük çoğunluğu önünde yıpranmış ahlaki konumları biraz daha aşınacak.
Dikkat çeken bir husus, Güney Afrika’nın sunduğu dosyada yer alan ve İsrail’de Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar ve üst düzey askeri yetkililer tarafından yapılan aşırı ve açık şekilde soykırımı teşvik eden açıklamalara kararda gönderme yapılması. Daha önce bu sayfalarda ele aldığımız söz konusu beyanlar, soykırım niyetinin hukuki kanıtlarını oluşturuyor.
Bir başka husus, altı başlık altında toplanan kararların 17 hakimin oluşturduğu jüri tarafından oybirliğine yakın bir çoğunlukla alınması (16-1 veya 15-2). Altı kararın hepsine muhalefet şerhi koyan sadece bir üye var, Ugandalı bayan yargıç Sebutinde. Jüride bu davaya mahsus (ad hoc) yer alan İsrailli yargıç Barak ise dört kararda karşı oy kullanmış.
Mahkeme ayrıca İsrail’in itirazlarını ret etti ve Güney Afrika’nın talebi doğrultusunda İsrail’in soykırım suçlamasıyla yargılanmasına karar verdi. Bilindiği gibi, o konuda nihai karar daha uzun bir hukuki süreç sonunda gelecek.
UAD’nin son kararıyla, İsrail’in uluslararası prestiji yeni ve güçlü bir darbe daha almış oldu. Unutmayalım ki uluslararası prestij İsrail için, başka ülkelere kıyasla daha hayati bir konu. İsrail’in mevcut Filistin siyasetini uluslararası destek almadan sürdürülebilmesi olanaksız.
Uluslararası Af Örgütü dahil pek çok önemli kurum bugün İsrail’i ırk ayrımcılığı (apartayd) yapan bir ülke kabul ediyor. İç siyasette fanatik sağcı partilerin güçlenmesi ve iktidarda ağırlıklarının artması, İsrail’i uluslararası planda giderek daha zor durumlarda bırakan bir başka neden.
Irk ayrımcısı ve fanatik siyasetçilerin yönettiği İsrail görüntüsü, şimdi yüksek mahkemede soykırım suçlamasıyla yargılanan, yaygın şekilde hukuk dışına çıkan ülke algılamasıyla pekişecek.
İsrail Başbakanı Netanyahu nasıl bir söylem tutturacak göreceğiz; ama hiç kimse Güney Afrika’nın başlattığı davanın İsrail’i etkilemeyeceğini sanmasın. Etkileri şimdiden görülüyor. Netanyahu yakın çevresine talimat saldı ve bu konuda demeç vermelerini yasakladı.
Üst düzey siyasetçilerin açıklamaları ve başka kanıtlar, Gazze savaşının başında İsrail’in etnik temizlik planladığını gösteriyordu. İsrail şimdi o plana, en azından şimdilik, ara vermek zorunda. O doğrultuda devam ederse soykırım kararı çıkma olasılığını artacak.
Hatta denebilir ki, İsrail’in Gazze’deki vahşetini biraz olsun frenleme açısından, Güney Afrika’nın başlattığı dava süreci muhtemelen, samimi veya değil, Amerika’nın girişimlerinden bile daha başarılı oldu; önümüzdeki zamanda öyle olmaya devam edecek.
Mahkeme’nin ara kararı başta Amerika, destekçi Batılı ülkeler için ciddi sonuçlara işaret ediyor. Kararlar düzgün ve yeterli uygulanmazsa, konu muhtemelen BM Güvenlik Konseyi önüne gelecek.
Orada Amerika’yı zor bir açmaz bekliyor. İsrail’i korumak adına UAD kararlarına rağmen veto kartını yine kullanırsa, ciddi bir siyasi bedel ödeyecek. Biden yönetiminin dış politikada temel hedefi olan “Amerika’yı tekrar dünya lideri yapmak” projesi ağır bir yara daha alacak.
Amerika ve pek çok Avrupalı ülke; Myanmar, Ukrayna ve Suriye örneklerinde UAD ara kararanlarının bağlayıcı olduğunu ve tam anlamıyla uygulanmasını savundu. Biden ve Dışişleri Bakanı Blinken iş başına geldikleri günden beri sürekli “kurallar üzerine kurulu uluslararası düzen” istiyoruz dedi.
Şimdi en yüksek uluslararası yargı kararlarına karşı veto kartını ABD nasıl savunacak? Öyle yaparsa, riyakarlık ve ilkesizlik suçlamaları üstüne iyice yapışacak. Uzun yıllara dayanan dış politika tecrübesiyle göreve gelen Başkan Biden, kendisini en yetkin gördüğü uluslararası ilişkiler alanında tam anlamıyla dibe çakılacak.
Aslında Biden yönetimi sadece Ortadoğu değil dünya kamuoyunun büyük kısmından gelen tepkilerin farkında. Dikkat edin, Gazze savaşı başladığından bu yana “kurallar üzerine kurulu uluslararası düzen” sözcüklerini artık pek kullanmıyor, kullanamıyorlar.
Avrupa ülkeleri arasında koşulsuz İsrail destekçiliği yapanların da manevra alanı daralacak, Avrupa’da görüş ayrılıkları herhalde artacak.
Aslında Amerika’nın uluslararası hukuka bağlılığı zayıf ve keyfidir. Ama Avrupa’da uluslararası hukuka bağlılık ciddiye alınır ve UAD gibi yargı organlarının ağırlığı önemlidir. Başta Almanya, İsrail’in Gazze savaşını açık çek vererek destekleyen ülkelerde iktidarların işi zorlaşacak.
Aralık ayında Brüksel’de yapılan bir AB zirvesinde, 27 üye ülke ortak politikada uzlaşamadı. Değişik gerekçelerle çoğunluktan farklı yaklaşımlara sahip Slovakya, İrlanda, Belçika, İspanya gibi ülkelerin pozisyonu güçlenecek, muhtemelen sayıları artacak.
Avrupa hukuk çevrelerinde UAD genellikle bir ‘Dünya Mahkemesi’ gibi görülür. Oradan çıkan kararlar, Amerika’da olmasa da Avrupa hukuk çevrelerinde yankı bulur, önemsenir. UAD eğer Gazze’de soykırım tehdidinin varlığını kabul ediyorsa, bir İngiliz vatandaşı şimdi kendi mahkemesine başvurarak, İngiliz hükümetinin İsrail’e silah göndermesinin durdurulmasını isteyebilir.
Son karar, UAD Başsavcısı Karim Khan’a da kendi inisiyatifiyle soruşturma başlatma kapısını açıyor; o yolu kullanır mı göreceğiz.
Güney Afrika’nın büyük başarısına değinmezsek haksızlık yapmış oluruz. Hazırladıkları sağlam dosyaya ilaveten, hukuken ve ahlaken güçlü bir ekiple Lahey’e gittiler.
Güney Afrika’nın davaya mahsus (ad hoc) jüri üyesi olarak belirlediği siyahi yargıç Dikang Moseneke, aynı zamanda ırk ayrımcılığına karşı mücadelesiyle tanınıyor. Nilson Mandela zindana atıldığında, o da 10 yıl demir parmaklıklar arkasında yatmıştı.
Güney Afrika’nın Lahey takımının başkanı Prof. John Dugard ise beyaz bir hukukçu. Irk ayrımcılığına karşı muazzam mücadeleler veren bir kurumun lideri olarak ün kazanmıştı. Daha sonra 2000’lerde işgal altındaki Filistin topraklarında BM Özel Raportörü olarak çalıştı. İsrail işgalinin ne demek olduğunu iyi biliyor. Kısa süre önce “hayatımda ırk ayrımcısı üç rejim deneyimi yaşadım; Güney Afrika, Namibya ve işgal altındaki topraklarda İsrail” demişti.
Lahey’de bu iki isim Güney Afrika’ya ahlaki üstünlük sağlıyor, ama Güney Afrika’nın kendisi de öyle. Bu ülke, enternasyonal platformlarda kendini uluslararası hukukun öncüsü olarak konumlandırıyor. Zannediyorum uluslararası hukuku anayasasının bir parçası yapan tek ülke.
Ankara’daki karar vericiler bol söylem dışında ne yaptı? Keşke Türkiye daha etkili olabilseydi.