Gelir varsa gider vardır. Gelirin zorunlu tasarruf dışında harcanan kısmı yaşam kalitesinin de bir göstergesidir.
Hanehalkı gelirlerinden aylık harcama alanlarına odaklanalım ve Dünyaya bakalım…
Ruslar örneğin, aylık gelirlerinin büyükçe bir kısmını gıdaya, alkole ve tütüne harcamaktalar.
Amerikalılar için en yüksek aylık harcama gideri sağlık alanında yaptıkları harcamalardır.
Japon aileleri gelirlerinin dörtte birini ev eşyalarına ve gereçlerine ayırmaktadırlar.
Suudiler ise tam bir “mobilya tutkunu” olup her ay gelirlerinden onda birini bu konuya ayırıyorlar.
Eurostat araştırmaları üç yıllık bir zaman serisinde olup, konuyla ilgili çarpıcı sonuçları içeriyor.
Buna göre;
Ev araçları ve ısınmaya en çok parayı Avusturalyalılar ve Kanadalılar harcamaktadırlar.
Gıdaya aylık gelirine oranla en büyük payı ayıranlar arasında Hintliler ve Meksikalılar da var.
Yine Meksikalılar aylık gelirlerinin % 19’unu ulaşıma ayırmak durumunda kalıyorlar.
Ulaşım giderleri, hanehalkı ve aylık temelde Hintliler ve Kanadalılar için de önemli bir paya sahip.
Buna karşılık aylık gelirlerinden sağlık alanına en az parayı harcayan aileler Suudi Arabistanlılar.
Aynı ülke vatandaşları iletişim alanında harcama rekoru kırıyorlar. Tabii internet değil telefonla!
İş lokanta ve otel harcamasına gelince; bu alanda en büyük bütçeyi Avrupalılar ayırmakta.
Onları, gezmeyi, keşfetmeyi pek seven, Güney Koreliler ve Japonlar izlemekteler.
Eğitim alanında aylık giderler açısından en büyük harcamayı da yine Güney Koreliler yapıyor.
Bir alanda kamu harcaması yüksekse o ülkenin hanehalkının ayıracağı pay azalabiliyor.
Tabii bu mutlak anlamda bir koşutluk değil. Yani devletin de vatandaşın da epey para harcadığı alanlar var.
Örneğin ABD, GSMH’nın % 17’sini sağlık alanına ayırıyor fakat aynı doğrultuda orada aile bütçelerinden de sağlığa epey pay ayrılmak zorunda.
Yukarıda da değindiğimiz gibi harcama bir gelir sorunu ve harcamayla elde edilen hizmetin kalitesi aslında yaşam kalitesinin ta kendisi.
Eğer üretilen hizmetler düşük kalitedeyse siz istediğiniz kadar para harcayın ve isterseniz en üst gelir grubunda yer alın, yine de etkin bir eğitim, güvenli bir ulaşım, doyurucu bir besin zinciri ve yeterli bir sağlık hizmetinden yararlanamıyorsunuz demektir.
Bu konuda kurumsallaşmış sosyal devletin vatandaşları ve birkaç on yılı refah ülkesi olarak ikmal etmiş coğrafyaların insanları en şanslı olanlar.
Ya biz? Geliri ve geçimiyle milyonların zorluklarla karşılaştığı, tüketici haklarının da çok yankılanmadığı ülkemiz?
Hanehalkı gelirlerinden aylık harcama alanlarında “kalalım” ve Türkiye’mize bakalım…
TÜİK 2015 tüketim harcaması istatistiklerini bu yılın Ağustos ayında yayımladı.
Bu tabloya göre gelirimizin neredeyse yarısını barınma ve beslenmeye harcamaktayız.
2014’te ortalama tüketim harcaması 2,848 TL iken 2015’de 3,043 TL’ye yükselmiş.
Bu harcamaların %26’sını konut ve kiraya %20’sini gıdaya yapmışız.
Sağlık alanında yüzde 2 ayırmışız, eğitime de yüzde 2,2 ayırabilmişiz.
Bu hizmetler kamuda kalan uzantısının kalitesi düşen ve giderek özelleşen hizmetler.
Gıdaya Ruslar gibi, eğitime Araplar kadar para harcamışız. Daha iyisini aramadığımızdan değil, karşılayacak yeterli paramız olmadığından, temel ihtiyaçlar aşamasında kalmışız.
Öte yandan akaryakıt gibi vergi yükü epey olan kalemlere de ayrıca pay ayırmışız.
Fakat Türkiye’nin harcama serileri içinde maalesef kültür, sanat, turizmin payı çok düşük.
İnsanımız kitaba, tiyatroya, sinemaya ve hatta seyahate para ayırmakta zorlanıyor.
Oysa yakınlarda gelişmişliğin hesaplanmasında kendine zaman ayıran toplum olmanın önemi vurgulanmıştı.
Bizde hem çalışma süreleri daha uzun hem de elde edilen gelir yetersiz ve dolayısıyla aileler için özel zamanların değerlendirilmesinde söz etmek yersiz.
Evet, geliriyle, geçimiyle hakça bir yaşam kurmak ve kaliteli bir yaşamı insanımıza sunmak zorundayız.
21. Yüzyıla yaraşır, modern toplum-sosyal devlet anlayışına erişmeliyiz.
">
Gelir varsa gider vardır. Gelirin zorunlu tasarruf dışında harcanan kısmı yaşam kalitesinin de bir göstergesidir.
Hanehalkı gelirlerinden aylık harcama alanlarına odaklanalım ve Dünyaya bakalım…
Ruslar örneğin, aylık gelirlerinin büyükçe bir kısmını gıdaya, alkole ve tütüne harcamaktalar.
Amerikalılar için en yüksek aylık harcama gideri sağlık alanında yaptıkları harcamalardır.
Japon aileleri gelirlerinin dörtte birini ev eşyalarına ve gereçlerine ayırmaktadırlar.
Suudiler ise tam bir “mobilya tutkunu” olup her ay gelirlerinden onda birini bu konuya ayırıyorlar.
Eurostat araştırmaları üç yıllık bir zaman serisinde olup, konuyla ilgili çarpıcı sonuçları içeriyor.
Buna göre;
Ev araçları ve ısınmaya en çok parayı Avusturalyalılar ve Kanadalılar harcamaktadırlar.
Gıdaya aylık gelirine oranla en büyük payı ayıranlar arasında Hintliler ve Meksikalılar da var.
Yine Meksikalılar aylık gelirlerinin % 19’unu ulaşıma ayırmak durumunda kalıyorlar.
Ulaşım giderleri, hanehalkı ve aylık temelde Hintliler ve Kanadalılar için de önemli bir paya sahip.
Buna karşılık aylık gelirlerinden sağlık alanına en az parayı harcayan aileler Suudi Arabistanlılar.
Aynı ülke vatandaşları iletişim alanında harcama rekoru kırıyorlar. Tabii internet değil telefonla!
İş lokanta ve otel harcamasına gelince; bu alanda en büyük bütçeyi Avrupalılar ayırmakta.
Onları, gezmeyi, keşfetmeyi pek seven, Güney Koreliler ve Japonlar izlemekteler.
Eğitim alanında aylık giderler açısından en büyük harcamayı da yine Güney Koreliler yapıyor.
Bir alanda kamu harcaması yüksekse o ülkenin hanehalkının ayıracağı pay azalabiliyor.
Tabii bu mutlak anlamda bir koşutluk değil. Yani devletin de vatandaşın da epey para harcadığı alanlar var.
Örneğin ABD, GSMH’nın % 17’sini sağlık alanına ayırıyor fakat aynı doğrultuda orada aile bütçelerinden de sağlığa epey pay ayrılmak zorunda.
Yukarıda da değindiğimiz gibi harcama bir gelir sorunu ve harcamayla elde edilen hizmetin kalitesi aslında yaşam kalitesinin ta kendisi.
Eğer üretilen hizmetler düşük kalitedeyse siz istediğiniz kadar para harcayın ve isterseniz en üst gelir grubunda yer alın, yine de etkin bir eğitim, güvenli bir ulaşım, doyurucu bir besin zinciri ve yeterli bir sağlık hizmetinden yararlanamıyorsunuz demektir.
Bu konuda kurumsallaşmış sosyal devletin vatandaşları ve birkaç on yılı refah ülkesi olarak ikmal etmiş coğrafyaların insanları en şanslı olanlar.
Ya biz? Geliri ve geçimiyle milyonların zorluklarla karşılaştığı, tüketici haklarının da çok yankılanmadığı ülkemiz?
Hanehalkı gelirlerinden aylık harcama alanlarında “kalalım” ve Türkiye’mize bakalım…
TÜİK 2015 tüketim harcaması istatistiklerini bu yılın Ağustos ayında yayımladı.
Bu tabloya göre gelirimizin neredeyse yarısını barınma ve beslenmeye harcamaktayız.
2014’te ortalama tüketim harcaması 2,848 TL iken 2015’de 3,043 TL’ye yükselmiş.
Bu harcamaların %26’sını konut ve kiraya %20’sini gıdaya yapmışız.
Sağlık alanında yüzde 2 ayırmışız, eğitime de yüzde 2,2 ayırabilmişiz.
Bu hizmetler kamuda kalan uzantısının kalitesi düşen ve giderek özelleşen hizmetler.
Gıdaya Ruslar gibi, eğitime Araplar kadar para harcamışız. Daha iyisini aramadığımızdan değil, karşılayacak yeterli paramız olmadığından, temel ihtiyaçlar aşamasında kalmışız.
Öte yandan akaryakıt gibi vergi yükü epey olan kalemlere de ayrıca pay ayırmışız.
Fakat Türkiye’nin harcama serileri içinde maalesef kültür, sanat, turizmin payı çok düşük.
İnsanımız kitaba, tiyatroya, sinemaya ve hatta seyahate para ayırmakta zorlanıyor.
Oysa yakınlarda gelişmişliğin hesaplanmasında kendine zaman ayıran toplum olmanın önemi vurgulanmıştı.
Bizde hem çalışma süreleri daha uzun hem de elde edilen gelir yetersiz ve dolayısıyla aileler için özel zamanların değerlendirilmesinde söz etmek yersiz.
Evet, geliriyle, geçimiyle hakça bir yaşam kurmak ve kaliteli bir yaşamı insanımıza sunmak zorundayız.
21. Yüzyıla yaraşır, modern toplum-sosyal devlet anlayışına erişmeliyiz.