Abecesizlik oranı, bir toplumsal grubun ya da bir toplumun okul çağındaki ve daha yukarı yaşlardaki nüfusu içinde okuma yazma bilmeyenlerin oranıdır.
TUİK İzmir Bölge Müdürlüğü’nün yaptığı araştırmada, Türkiye’de 15 yaş üstü 2 milyon 643 bin 712 kişi okuma yazma bilmiyor. Bu ülkemiz adına birçok sorun anlamına geliyor. Başta, kuşkusuz bu yurttaşlarımızın gelişimlerinin sorgulanması gerekiyor.
Bu orana giren yurttaşlarımızın bilişsel gelişimi sorgulanmalıdır. Başka bir ifadeyle, bu oran içine giren yurttaşlarımız düşünme, problem çözme, akıl yürütme, imgeleme, eleştirel düşünme vb. becerilerinin yeterli olamayacağını söyleyebiliriz. Aslında, bilişsel alanda görülen bu gelişmemişlik, bu yurttaşlarımızın duygusal gelişimini de etkiliyor.
Diğer taraftan, okuma-yazma bilmeyenlerin anne baba rollerini yerine getiremeyecekleri anlamına geliyor. Gerçekten, aile içi şiddet te başvuranların çoğu eğitim almamış; eğitim düzeyi düşük olanlar değil mi? Araştırmalar ve gözlemler bu bakış açısını kanıtlamıyor mu?
Yine, abecesiz yurttaşların yurttaşlık görevlerini yerine getiremeyeceği söylenebilir. Bu yurttaşlarımız oy verme davranışını bile başka/başkalarına ipotek edebiliyorlar. Bu yurttaşlarımız bireyleşmediği için çevresindeki bireylerin güdümünde olabiliyorlar. Bu durumun ülkemizin sosyo-ekonomik gelişimi üzerinde olumsuz etkilere sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Yine; okuma –yazma bilmeyenlerin başarılı bir biçimde sosyelleşmesi mümkün değildir. Bu durumda toplumsal kurallara yeterince uymama anlamına geliyor. Bu da toplumsal sorunlara bir yumak daha eklenmesi anlamına geliyor.
Okuma- yazma bilmeme, yine , ekonomik alanla da ilgisi bulunuyor. Okuma yazma bilmeyen bir yurttaş bilinçli üretici, tüketici olabilir mi?
Diğer taraftan, eğitim bireyleşme ile ilgilidir. Bireyleşme de özgürleşme , özgür seçimlerde bulunma ile ilgilidir. Okuma- yazma bilmeyenlerin bireyleşmesi , bilişsel duygusal soyal gelişimine bağlı olduğundan bu durum da mümkün değildir.
Sonuç olarak, bu orana giren yurttaşlarımız halk eğitim merkezlerinde eğitilebilir. Bu bir ölçüde sorunu azaltabilir. Yoksa bu orana giren yurttaşlarımızın toplumsal bütünleşmeye katkıları sınırlı olacaktır.
">
Abecesizlik oranı, bir toplumsal grubun ya da bir toplumun okul çağındaki ve daha yukarı yaşlardaki nüfusu içinde okuma yazma bilmeyenlerin oranıdır.
TUİK İzmir Bölge Müdürlüğü’nün yaptığı araştırmada, Türkiye’de 15 yaş üstü 2 milyon 643 bin 712 kişi okuma yazma bilmiyor. Bu ülkemiz adına birçok sorun anlamına geliyor. Başta, kuşkusuz bu yurttaşlarımızın gelişimlerinin sorgulanması gerekiyor.
Bu orana giren yurttaşlarımızın bilişsel gelişimi sorgulanmalıdır. Başka bir ifadeyle, bu oran içine giren yurttaşlarımız düşünme, problem çözme, akıl yürütme, imgeleme, eleştirel düşünme vb. becerilerinin yeterli olamayacağını söyleyebiliriz. Aslında, bilişsel alanda görülen bu gelişmemişlik, bu yurttaşlarımızın duygusal gelişimini de etkiliyor.
Diğer taraftan, okuma-yazma bilmeyenlerin anne baba rollerini yerine getiremeyecekleri anlamına geliyor. Gerçekten, aile içi şiddet te başvuranların çoğu eğitim almamış; eğitim düzeyi düşük olanlar değil mi? Araştırmalar ve gözlemler bu bakış açısını kanıtlamıyor mu?
Yine, abecesiz yurttaşların yurttaşlık görevlerini yerine getiremeyeceği söylenebilir. Bu yurttaşlarımız oy verme davranışını bile başka/başkalarına ipotek edebiliyorlar. Bu yurttaşlarımız bireyleşmediği için çevresindeki bireylerin güdümünde olabiliyorlar. Bu durumun ülkemizin sosyo-ekonomik gelişimi üzerinde olumsuz etkilere sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Yine; okuma –yazma bilmeyenlerin başarılı bir biçimde sosyelleşmesi mümkün değildir. Bu durumda toplumsal kurallara yeterince uymama anlamına geliyor. Bu da toplumsal sorunlara bir yumak daha eklenmesi anlamına geliyor.
Okuma- yazma bilmeme, yine , ekonomik alanla da ilgisi bulunuyor. Okuma yazma bilmeyen bir yurttaş bilinçli üretici, tüketici olabilir mi?
Diğer taraftan, eğitim bireyleşme ile ilgilidir. Bireyleşme de özgürleşme , özgür seçimlerde bulunma ile ilgilidir. Okuma- yazma bilmeyenlerin bireyleşmesi , bilişsel duygusal soyal gelişimine bağlı olduğundan bu durum da mümkün değildir.
Sonuç olarak, bu orana giren yurttaşlarımız halk eğitim merkezlerinde eğitilebilir. Bu bir ölçüde sorunu azaltabilir. Yoksa bu orana giren yurttaşlarımızın toplumsal bütünleşmeye katkıları sınırlı olacaktır.