Türkiye ekonomisine ilişkin ekonomik veriler ile başta ekonomi yönetimi olmak üzere, hükümet yetkilileri yaptıkları açıklamalarda, ekonomiye ilişkin aşağıdaki verileri sürekli gündeme getirmektedir.
1-Türkiye 2024 yılı ilk üç çeyrekte de büyüme sağlamıştır,
2-Uluslarası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’ye ilişkin notları hep olumlu seyretmiştir,
3-Merkez Bankası döviz rezervleri Kasım haftasında tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşmıştır,
4-İhracatta tüm zamanların rekorları kırılmıştır,
5-Turizm 2024’de rekorlar kırmaya devam ediyor,
6-2024 sonu itibarıyla milli gelirin 1,3 trilyon doları, kişi başına düşen gelirin ise 15 bin doları aşması bekleniyor,
7-2024 yılı Ekim ayında dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 10,5 oranında azalmıştır,
8-Türkiye’nin uluslararası yatırımcılar açısından “Altyapısı iyi, pazarı büyük ve hızlı büyüdüğü” vurgusu yapılmaktadır,
9-Enflasyonda kalıcı düşüşün devam edeceği ve yıl sonunda % 45 seviyesinde gerçekleşeceği bekleniyor,
10-Ve bölgemizdeki son siyasi gelişmeler, ekonomiye ilişkin olumlu beklentileri artırmaktadır.
Yukarıdaki ekonomik veriler ya da olumlu seyir, ülkesini seven her bir bireyi mutlu etmekte, geleceğe umut taşımaktadır. Ancak, işin bir başka gerçeği bulunuyor. O da devam eden hayat pahalılığı ve ekonomideki olumlu seyirden (refah artışından) kimin/kimlerin ne pay aldığıdır.
Bugün birçok markette tuvalet kâğıdının, kâğıt havlunun, patates ve soğanın, peynir ve zeytinin peşinden koşan, indirimleri yakınen takip eden emekliler başta olmak üzere, sabit gelirlilere rastlamaktayız. Hayat pahalılığı devam ederken, ekonomideki sıkılaştırma politikasının faturasını, dar ve sabit gelirliler ödemektedir.
Asgari ücret belirleme süreci devam ederken, yeni yılda memur ve emeklilere yapılacak artış oranları konuşulurken, işçi, memur ve emeklilerin maaşlarında mutlaka önemli oranlara artış yapılmalıdır. Refah artışından mutlaka kalıcı pay verilmelidir. Bu artış, siyasi bir tercihin ötesinde “İNSANI BİR SORUMLULUK” haline gelmiş bulunmaktadır.
Aksi halde, ekonomide şunu yaptık, bunu yapıyoruz, şöyle olacak demek “HAVAYA SIKMAKTAN” öteye geçmemektedir.
Kamuoyunun ve yetkililerin dikkat ve değerlendirmesine sunuyoruz.
Saygılarımla.
Levent KÜÇÜK
Genel Başkan
Tüketiciler Derneği (TÜDER)
">
Türkiye ekonomisine ilişkin ekonomik veriler ile başta ekonomi yönetimi olmak üzere, hükümet yetkilileri yaptıkları açıklamalarda, ekonomiye ilişkin aşağıdaki verileri sürekli gündeme getirmektedir.
1-Türkiye 2024 yılı ilk üç çeyrekte de büyüme sağlamıştır,
2-Uluslarası derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’ye ilişkin notları hep olumlu seyretmiştir,
3-Merkez Bankası döviz rezervleri Kasım haftasında tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşmıştır,
4-İhracatta tüm zamanların rekorları kırılmıştır,
5-Turizm 2024’de rekorlar kırmaya devam ediyor,
6-2024 sonu itibarıyla milli gelirin 1,3 trilyon doları, kişi başına düşen gelirin ise 15 bin doları aşması bekleniyor,
7-2024 yılı Ekim ayında dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 10,5 oranında azalmıştır,
8-Türkiye’nin uluslararası yatırımcılar açısından “Altyapısı iyi, pazarı büyük ve hızlı büyüdüğü” vurgusu yapılmaktadır,
9-Enflasyonda kalıcı düşüşün devam edeceği ve yıl sonunda % 45 seviyesinde gerçekleşeceği bekleniyor,
10-Ve bölgemizdeki son siyasi gelişmeler, ekonomiye ilişkin olumlu beklentileri artırmaktadır.
Yukarıdaki ekonomik veriler ya da olumlu seyir, ülkesini seven her bir bireyi mutlu etmekte, geleceğe umut taşımaktadır. Ancak, işin bir başka gerçeği bulunuyor. O da devam eden hayat pahalılığı ve ekonomideki olumlu seyirden (refah artışından) kimin/kimlerin ne pay aldığıdır.
Bugün birçok markette tuvalet kâğıdının, kâğıt havlunun, patates ve soğanın, peynir ve zeytinin peşinden koşan, indirimleri yakınen takip eden emekliler başta olmak üzere, sabit gelirlilere rastlamaktayız. Hayat pahalılığı devam ederken, ekonomideki sıkılaştırma politikasının faturasını, dar ve sabit gelirliler ödemektedir.
Asgari ücret belirleme süreci devam ederken, yeni yılda memur ve emeklilere yapılacak artış oranları konuşulurken, işçi, memur ve emeklilerin maaşlarında mutlaka önemli oranlara artış yapılmalıdır. Refah artışından mutlaka kalıcı pay verilmelidir. Bu artış, siyasi bir tercihin ötesinde “İNSANI BİR SORUMLULUK” haline gelmiş bulunmaktadır.
Aksi halde, ekonomide şunu yaptık, bunu yapıyoruz, şöyle olacak demek “HAVAYA SIKMAKTAN” öteye geçmemektedir.
Kamuoyunun ve yetkililerin dikkat ve değerlendirmesine sunuyoruz.
Saygılarımla.
Levent KÜÇÜK
Genel Başkan
Tüketiciler Derneği (TÜDER)