Kırmızı Kitap olarak da bilinen, Milli Güvenlik siyaset belgesindeki irtica tanımı çıkarılıyor, irticanın bir iç tehdit oluşturduğuna dair bölüm yeniden düzenleniyormuş.
Ne yalan söyliyeyim, bu ülkede irticanın gerçekten bir iç tehdit olduğunu düşünmüyorum. Buna artık inanıyorum. İrticanın tehdit algısı olsa olsa iktidarı hedefleyen muhafazakar partilerin seçim kazanmak amacıyla ortaya sunulmuş bir seçim malzemesi olabilir.
Türkiye için bir kırılma noktası sayılan 12 Eylül darbesinden sonra gelen iktidarlara bir bakın.
Büyük geneli muhafazakar tabana seslenen argüman, hep din ekseninde şekillenen, ya tutucu ve bağnaz toprak ağalarının desteklediği ya da dini tarikatların himaye ettiği siyasetin yeşilleri bunlar.
Her gelen iktidarın kendi düzenini ve kadrosunu oluşturduğu gerçeğinden hareketle, dinci kadroların kurduğu düzende irtica nasıl bir tehdit oluşturabilir?
Uzun süredir ortalıklarda görünmeyen, 28 Şubat sürecinin önemli aktörlerinden birisi olan Müslüm Gündüz yeniden ortaya çıktı.
Tesadüf odur ki yeni bir seçim öncesi ve türban tartışmalarının yeniden başladığı bir dönemde!
Sekiz yıldır tek başına iktidarda olan, dokunulmaz denen yerlere dokunmayı başaran bir siyasi parti, neden türbanı bu ülke gündeminden çıkaramaz?
Türban tartışmalarını 12 Eylül darbesi ile temelleri atılan ve darbe sonrası kurulan düzeni irdeleyerek yapmak gerekir.
Yeni bir seçim öncesi yeniden başlayan türban tartışmaları, Müslüm Gündüz'ün yeniden ortaya çıkması ve Milli Güvenlik Siyaset Belgesine yeni şekil verilmesindeki zamanlama bana bunları yazdırdı.
Çankaya'ya, Başbakanlığa ve devlet protokollerine giren türban'da, belirli zamanlarda bir kurtarıcı gibi ortaya çıkan irtica konusunda bu ülkede siyasi bir sorun değildir.
Biz tutmuşuz devletin her kademesine girebilen türbanın, üniversite öğrencilerinin takıp takmamasını tartışıyoruz. Tartışmıyoruz, tartıştırılıyoruz. Sizde inanmayın artık bu masala.
Sizlerde bir harmanlayın bakalım düşüncenizi. Nasıl bir bulut kalkacak havaya!
">
Kırmızı Kitap olarak da bilinen, Milli Güvenlik siyaset belgesindeki irtica tanımı çıkarılıyor, irticanın bir iç tehdit oluşturduğuna dair bölüm yeniden düzenleniyormuş.
Ne yalan söyliyeyim, bu ülkede irticanın gerçekten bir iç tehdit olduğunu düşünmüyorum. Buna artık inanıyorum. İrticanın tehdit algısı olsa olsa iktidarı hedefleyen muhafazakar partilerin seçim kazanmak amacıyla ortaya sunulmuş bir seçim malzemesi olabilir.
Türkiye için bir kırılma noktası sayılan 12 Eylül darbesinden sonra gelen iktidarlara bir bakın.
Büyük geneli muhafazakar tabana seslenen argüman, hep din ekseninde şekillenen, ya tutucu ve bağnaz toprak ağalarının desteklediği ya da dini tarikatların himaye ettiği siyasetin yeşilleri bunlar.
Her gelen iktidarın kendi düzenini ve kadrosunu oluşturduğu gerçeğinden hareketle, dinci kadroların kurduğu düzende irtica nasıl bir tehdit oluşturabilir?
Uzun süredir ortalıklarda görünmeyen, 28 Şubat sürecinin önemli aktörlerinden birisi olan Müslüm Gündüz yeniden ortaya çıktı.
Tesadüf odur ki yeni bir seçim öncesi ve türban tartışmalarının yeniden başladığı bir dönemde!
Sekiz yıldır tek başına iktidarda olan, dokunulmaz denen yerlere dokunmayı başaran bir siyasi parti, neden türbanı bu ülke gündeminden çıkaramaz?
Türban tartışmalarını 12 Eylül darbesi ile temelleri atılan ve darbe sonrası kurulan düzeni irdeleyerek yapmak gerekir.
Yeni bir seçim öncesi yeniden başlayan türban tartışmaları, Müslüm Gündüz'ün yeniden ortaya çıkması ve Milli Güvenlik Siyaset Belgesine yeni şekil verilmesindeki zamanlama bana bunları yazdırdı.
Çankaya'ya, Başbakanlığa ve devlet protokollerine giren türban'da, belirli zamanlarda bir kurtarıcı gibi ortaya çıkan irtica konusunda bu ülkede siyasi bir sorun değildir.
Biz tutmuşuz devletin her kademesine girebilen türbanın, üniversite öğrencilerinin takıp takmamasını tartışıyoruz. Tartışmıyoruz, tartıştırılıyoruz. Sizde inanmayın artık bu masala.
Sizlerde bir harmanlayın bakalım düşüncenizi. Nasıl bir bulut kalkacak havaya!