Toplumsal denge, bir toplumun başlıca kesimlerinin geniş ölçüde bir uyum içinde bulunmasını sağlayan toplumsal ve kültürel bütünleşmedir. Bir toplumun ya da toplumsal grubun temel öğelerinin karşılıklı uyumlarını yitirmeleri sonucu ortaya çıkan durum toplumsal çözülmedir.
Bir toplumun varlığını devam ettirmesi büyük ölçüde toplumsal yapıyı oluşturan kurumlar ve bu kurumlar arasındaki ilişkinin etkili, sağlıklı ve dengeli bir çerçevede olması gerekir. Bu nedenle, Türkiye’de aile, ekonomi, siyaset ve eğitim kurumları arasındaki ilişkilerin sağlıklı uyumlu olması toplumsal denge açısından önem taşıyor.
Aile, toplumsal kurumlar içinde önemli yer tutuyor. Anne-babanın çocukla iletişiminde sağlamış olduğu tutum, demokrasi için önem taşıyor. Ancak, ailelerimizde genel olarak geleneksel tutum ve davranışların hüküm sürdüğü bilinen gerçektir. Maalesef, böyle bir ortamda demokratik bireylerin yetişmesini beklemek hayalden öteye gitmez. O zaman, aile ile çağdaşlığın ölçütü olarak kabul edilen demokratik değerlere vurgu yapan siyasi kurum arasında ilişkinin bir uyum içinde olduğunu kim söyleyebilir? Bunun diğer anlamı, , demokratik değerleri koruyup geliştiren bireylerin olduğunu kim söyleyebilir?
Diğer taraftan, ailenin çocuklara yönelik eğitimi ile okulların çocuklara sağladığı eğitim arasında bir örtüşmenin olması gerekiyor. Ancak, bunun aksi yönünde uygulamalarla karşılaştık, bugün de karşılaşıyoruz.
Yine eğitim sistemi ile mutlu çitler yetiştirilmesi gerekirdi. Ancak bu alanda da sorunlarımız bulunuyor. Kadınlarımıza ve çocuklara şiddet giderek artıyor. Bütün önlemlere rağmen, ailelerde otoriter tutum ve davranışlar devam ediyor. Yine, araştırmacılarca ders kitaplarında cinsiyet ayrımcılığını vurgulayan öğelerin bulunduğu ifade ediliyor. Bu duruma, büyük ölçüde etkili olmayan eğitim koşulları neden oluyor.
Gerek aile, gerekse eğitim kurumlarında çocukların haklarına, kişiliğine, isteklerine, bireyselliğine yeterli ölçüde saygılı davranılmıyor. Böyle bir ortamda yetişen çocuk yetişkinlik yaşamında demokratik değerleri koruyamayacağı aşikârdır.
Ülkemizde eğitim-ekonomi ilişkisine gelince; toplumun öngördüğü insan gücünü yetiştirmek ve uygun üretici, tüketiciler yetiştirmektir. Ancak, değil bilinçli tüketici, bazı durumlarda tüketim çılgını bireyler yetiştiriyoruz. Cep telefonları vb. bunların en iyi örnekleridir. Diğer taraftan, sağlık sektöründe yetersiz eleman var iken, eğitim alanında yetişen eleman gereksinmenin çok üstündedir.
Eğitim siyaset ilişkisine gelince, toplumun siyasi liderlerini yetiştirmek ve demokrasiye bağlı bireyler yetiştirmek öncelikli bir durumdur. Ancak, oy verme davranışını başkasına ipotek eden seçmenlerimiz var. Yine seçilenler, etik olmayan tutum ve davranışlar içerisine olabiliyor. Bu durum da eğitim ve siyaset ilişkisinin sağlıklı olmadığını gösteriyor.
Diğer taraftan çağdaş kültüre uyum gösterecek bireyler yetiştirmek ve kültürel değişmelere gidecek bireyler yetiştirmek eğitim kurumunun sorumluluğu altındadır. Ancak, bu alanda da sorunlarımız bulunuyor.
Sonuç olarak, toplumsal dengeyi sağlamak açısından, eğitim kurumu toplumsal kurumlar içerisinde önemli bir yer tutuyor. Ancak, eğitim kurumumuz işlevi bakımından diğer toplumsal kurumlarla ilişkisi sorunlu olduğu görülüyor. Bu durumda ülkemizi değil toplumsal dengeye kavuşturmak, toplumsal çözülmeye bir adım daha yaklaştığını söylemek abartı sayılmamalıdır.
">
Toplumsal denge, bir toplumun başlıca kesimlerinin geniş ölçüde bir uyum içinde bulunmasını sağlayan toplumsal ve kültürel bütünleşmedir. Bir toplumun ya da toplumsal grubun temel öğelerinin karşılıklı uyumlarını yitirmeleri sonucu ortaya çıkan durum toplumsal çözülmedir.
Bir toplumun varlığını devam ettirmesi büyük ölçüde toplumsal yapıyı oluşturan kurumlar ve bu kurumlar arasındaki ilişkinin etkili, sağlıklı ve dengeli bir çerçevede olması gerekir. Bu nedenle, Türkiye’de aile, ekonomi, siyaset ve eğitim kurumları arasındaki ilişkilerin sağlıklı uyumlu olması toplumsal denge açısından önem taşıyor.
Aile, toplumsal kurumlar içinde önemli yer tutuyor. Anne-babanın çocukla iletişiminde sağlamış olduğu tutum, demokrasi için önem taşıyor. Ancak, ailelerimizde genel olarak geleneksel tutum ve davranışların hüküm sürdüğü bilinen gerçektir. Maalesef, böyle bir ortamda demokratik bireylerin yetişmesini beklemek hayalden öteye gitmez. O zaman, aile ile çağdaşlığın ölçütü olarak kabul edilen demokratik değerlere vurgu yapan siyasi kurum arasında ilişkinin bir uyum içinde olduğunu kim söyleyebilir? Bunun diğer anlamı, , demokratik değerleri koruyup geliştiren bireylerin olduğunu kim söyleyebilir?
Diğer taraftan, ailenin çocuklara yönelik eğitimi ile okulların çocuklara sağladığı eğitim arasında bir örtüşmenin olması gerekiyor. Ancak, bunun aksi yönünde uygulamalarla karşılaştık, bugün de karşılaşıyoruz.
Yine eğitim sistemi ile mutlu çitler yetiştirilmesi gerekirdi. Ancak bu alanda da sorunlarımız bulunuyor. Kadınlarımıza ve çocuklara şiddet giderek artıyor. Bütün önlemlere rağmen, ailelerde otoriter tutum ve davranışlar devam ediyor. Yine, araştırmacılarca ders kitaplarında cinsiyet ayrımcılığını vurgulayan öğelerin bulunduğu ifade ediliyor. Bu duruma, büyük ölçüde etkili olmayan eğitim koşulları neden oluyor.
Gerek aile, gerekse eğitim kurumlarında çocukların haklarına, kişiliğine, isteklerine, bireyselliğine yeterli ölçüde saygılı davranılmıyor. Böyle bir ortamda yetişen çocuk yetişkinlik yaşamında demokratik değerleri koruyamayacağı aşikârdır.
Ülkemizde eğitim-ekonomi ilişkisine gelince; toplumun öngördüğü insan gücünü yetiştirmek ve uygun üretici, tüketiciler yetiştirmektir. Ancak, değil bilinçli tüketici, bazı durumlarda tüketim çılgını bireyler yetiştiriyoruz. Cep telefonları vb. bunların en iyi örnekleridir. Diğer taraftan, sağlık sektöründe yetersiz eleman var iken, eğitim alanında yetişen eleman gereksinmenin çok üstündedir.
Eğitim siyaset ilişkisine gelince, toplumun siyasi liderlerini yetiştirmek ve demokrasiye bağlı bireyler yetiştirmek öncelikli bir durumdur. Ancak, oy verme davranışını başkasına ipotek eden seçmenlerimiz var. Yine seçilenler, etik olmayan tutum ve davranışlar içerisine olabiliyor. Bu durum da eğitim ve siyaset ilişkisinin sağlıklı olmadığını gösteriyor.
Diğer taraftan çağdaş kültüre uyum gösterecek bireyler yetiştirmek ve kültürel değişmelere gidecek bireyler yetiştirmek eğitim kurumunun sorumluluğu altındadır. Ancak, bu alanda da sorunlarımız bulunuyor.
Sonuç olarak, toplumsal dengeyi sağlamak açısından, eğitim kurumu toplumsal kurumlar içerisinde önemli bir yer tutuyor. Ancak, eğitim kurumumuz işlevi bakımından diğer toplumsal kurumlarla ilişkisi sorunlu olduğu görülüyor. Bu durumda ülkemizi değil toplumsal dengeye kavuşturmak, toplumsal çözülmeye bir adım daha yaklaştığını söylemek abartı sayılmamalıdır.