Sanat, halkın malıdır.
Tabii, daha çok halka mal edilmelidir.
Ki, bu doğasında vardır; sanatçı da halktan bir insandır.
Mevlevi bir eli gökte bir eli yerde o görkemli mesajını verirken,
Sanatçı da halktan alır, halka verir…
Otoriteden bağımsızlaştığı oranda yönetene de yönetilene de büyük katkılar yapar.
Tanıdığı yasa hem toplumun hem doğanın yasasıdır…
Yasak, kaldırmaz! İmparatorluktan Cumhuriyet’e deneyimle sabittir:
Hiciv olur söze, taşlama olur saza vurur; baskıya karşı durur.
Resimde, heykelde, sahnede, barışın köprüsüdür.
İyi ki de öyledir.
Bin elçiden etkilidir bir roman.
İnsanlığın çilesi işlenir; sinema olur, tiyatro olur,
İşkenceyi sergiler kimi yapıtlar ama olumlamaz,
Ayrımcılığı övse, ‘gişesi kapanır, ayakta duramaz,
Sanat, ölür.
Oysa yaşamın içinde ve yaşam için vardır sanat.
İşte böylesi naif bir alandan söz ediyoruz...
Sanattır; savaşın yaralarını sarar, çoksesli müzikle zihinleri çoğulculuğa hazırlar.
Kaldı ki bu çağda, zenginliği banknotlarla değil notalarla okuyoruz.
Onun için Bozkır’da yol yokken Opera yükselmişti.
Ulusal borcumuzla evrensel kural sufle eder: “Sanat desteklenmeli”
Okulları olmalı, okullarda olmalı!
Sanatçıya saygı duyulmalı. Bir teki bile, kenar köşede unutulmamalı…
Da… Ama, şu son “tiyatrolar özelleştirilsin” yaklaşımı kaygı uyandırıyor.
Oysa, Konser ve Sergi salonları… Sinemalar… ve de Kütüphaneler…
Sahil kentlerinde denize giremeyen, seyahat edemeyen, insanların ülkesinde olduğumuz için;
Kapıları, iki kere ‘mutlak anlamda’ açık tutulmalı.
Nasıl mı?
Belki bir kapı özel sektörün ama illa ki bir kapı devletin!
Değil mi ki, ‘Modern Devlet, bireyin hizmete gereksinme duyacağı anda hazır olandır.
Bu nedenle, “alnında ışığı ilk görenlerin” o limanları, halkın yanı başındaki sığınağı olmalı.
Evet, tiyatroyu da, sanatın her alanını da desteklemeli, daha da geliştirmeliyiz.
Özerk, özgür sanatsal kurum ve yapıtlar, toplumlarına en değerli katkıları sağlarlar.
">
Sanat, halkın malıdır.
Tabii, daha çok halka mal edilmelidir.
Ki, bu doğasında vardır; sanatçı da halktan bir insandır.
Mevlevi bir eli gökte bir eli yerde o görkemli mesajını verirken,
Sanatçı da halktan alır, halka verir…
Otoriteden bağımsızlaştığı oranda yönetene de yönetilene de büyük katkılar yapar.
Tanıdığı yasa hem toplumun hem doğanın yasasıdır…
Yasak, kaldırmaz! İmparatorluktan Cumhuriyet’e deneyimle sabittir:
Hiciv olur söze, taşlama olur saza vurur; baskıya karşı durur.
Resimde, heykelde, sahnede, barışın köprüsüdür.
İyi ki de öyledir.
Bin elçiden etkilidir bir roman.
İnsanlığın çilesi işlenir; sinema olur, tiyatro olur,
İşkenceyi sergiler kimi yapıtlar ama olumlamaz,
Ayrımcılığı övse, ‘gişesi kapanır, ayakta duramaz,
Sanat, ölür.
Oysa yaşamın içinde ve yaşam için vardır sanat.
İşte böylesi naif bir alandan söz ediyoruz...
Sanattır; savaşın yaralarını sarar, çoksesli müzikle zihinleri çoğulculuğa hazırlar.
Kaldı ki bu çağda, zenginliği banknotlarla değil notalarla okuyoruz.
Onun için Bozkır’da yol yokken Opera yükselmişti.
Ulusal borcumuzla evrensel kural sufle eder: “Sanat desteklenmeli”
Okulları olmalı, okullarda olmalı!
Sanatçıya saygı duyulmalı. Bir teki bile, kenar köşede unutulmamalı…
Da… Ama, şu son “tiyatrolar özelleştirilsin” yaklaşımı kaygı uyandırıyor.
Oysa, Konser ve Sergi salonları… Sinemalar… ve de Kütüphaneler…
Sahil kentlerinde denize giremeyen, seyahat edemeyen, insanların ülkesinde olduğumuz için;
Kapıları, iki kere ‘mutlak anlamda’ açık tutulmalı.
Nasıl mı?
Belki bir kapı özel sektörün ama illa ki bir kapı devletin!
Değil mi ki, ‘Modern Devlet, bireyin hizmete gereksinme duyacağı anda hazır olandır.
Bu nedenle, “alnında ışığı ilk görenlerin” o limanları, halkın yanı başındaki sığınağı olmalı.
Evet, tiyatroyu da, sanatın her alanını da desteklemeli, daha da geliştirmeliyiz.
Özerk, özgür sanatsal kurum ve yapıtlar, toplumlarına en değerli katkıları sağlarlar.