Türkiye’de (ve dünya’da) sanat eğitimi çok zor şartlarda ve çok uzun zamanlarda gerçekleşiyor. Bu zor yolculuğun ister istemez sıkıcı bir mali yükü de omuzlara biniyor.
Türkiye’de herkesin doğuştan çok iyi rol yeteneğinin olduğunu düşünüyorum. Herkes muş gibi yapıyor! Özellikle Türkiye’de bazı insanlar yıllarını bu tür eğitimlerde, konservatuarlarda (boşa) geçiriyorlar.
Kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama seviyormuş gibi yapanlar o kadar çok ki! İş yerinde oda arkadaşının, müdürünün veya diğer çalışma arkadaşlarının arkasından atıp tutmaktan dili şişen ama ilk gördüğü yerde gülümseyip, sarılan dostmuş gibi yapabilen çalışan!
Her olayı yakından takip etmesine rağmen üç maymunu birden taklit etmeyi başarabilen, hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranan esnaf! Her gittiği yerde, seçmen kitlesinin bölgesel, siyasi ve ahlaki değişkenliğine göre farklı rollere girebilen ve bukalemunlara bile fark atan siyasetçi!
Bisiklet tekerinden daha hızlı dönmeyi becerebilen gazeteciler, köşe yazarları!
İyi oynayan kazansın diyerek centilmen numarası yapmasına rağmen kötü oynayarak kazanan takımının galibiyetini günlerce kutlayan taraftar!
Siyasi partiler, iktidarlar, başbakan, milletvekilleri ve bakanlara etmediği küfür kalmayan ama sandık başına gittiğinde çekinmeden oy veren köylü, çiftçi, esnaf, iş adamı, ev kadını, sanayici, memur, emekli!
Otobüste fordçuluk yapıp, farkında değilmiş gibi davranan, komşusunun balkonunu, camını dikizleyen, gözü onun bunun kızında, karısında olan ama ilk fırsatta ahlak bekçiliğine soyunan vatandaş!
Reyting listelerini incele; evlilik ve kadın programları, sabun köpüğü diziler, içinde soru olmayan yarışmalar en çok izlenen yapımlardır, Ama sokağa çık sor herkes belgesel izleyicisi!
Mesela gidin sorun herkes mutlu numarası yapıyor, oysa suratlar asık, kimse işinden memnun değil, evlilikler sorunlu, her gün kavga, kıyamet, stres yükünü hiç kimse kaldıramıyor aslında!
Hayatın içindeki insan figürlerinin yaptıkları sahtelikleri gördükçe rol yapmak için sanatçı olmaya, tiyatro eğitimi almaya gerek yok diye düşünmeden edemiyor insan.
Kimsenin kimseyi gerçekten sevdiği yok. Sadece herkes gereğinden fazla iyi rol yapıyor. Kimse kendi olma derdinde değil, yürüyüşler farklı, konuşmalar farklı, samimiyet uzak, dostluklar yapmacık.
Sokaklarda dolaşan kalabalığa bakın, çok az “insan” göreceksiniz. Makineleşmiş, çıkarcı bir anlayış ile kurgulanmış insan görünümlü samimiyetsiz makineler sokakta gördüğünüz. Herkes en iyi rol yapmanın peşinde! Oysa Allah insanlara tek surat vermiş, ikiyüzlü olmanın hiç gereği yok!
Son söz:
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın yönetmelik değişikliğinin ardından başlayan özelleştirme tartışmaları dinmek bilmiyor. Ve bu tartışmalar gösteriyor ki; Türkiye’de tiyatronun da siyaseti yapılıyor, işte bu en çok sanata acı veriyor!
www.twitter.com/yolagiden
">
Türkiye’de (ve dünya’da) sanat eğitimi çok zor şartlarda ve çok uzun zamanlarda gerçekleşiyor. Bu zor yolculuğun ister istemez sıkıcı bir mali yükü de omuzlara biniyor.
Türkiye’de herkesin doğuştan çok iyi rol yeteneğinin olduğunu düşünüyorum. Herkes muş gibi yapıyor! Özellikle Türkiye’de bazı insanlar yıllarını bu tür eğitimlerde, konservatuarlarda (boşa) geçiriyorlar.
Kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama seviyormuş gibi yapanlar o kadar çok ki! İş yerinde oda arkadaşının, müdürünün veya diğer çalışma arkadaşlarının arkasından atıp tutmaktan dili şişen ama ilk gördüğü yerde gülümseyip, sarılan dostmuş gibi yapabilen çalışan!
Her olayı yakından takip etmesine rağmen üç maymunu birden taklit etmeyi başarabilen, hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranan esnaf! Her gittiği yerde, seçmen kitlesinin bölgesel, siyasi ve ahlaki değişkenliğine göre farklı rollere girebilen ve bukalemunlara bile fark atan siyasetçi!
Bisiklet tekerinden daha hızlı dönmeyi becerebilen gazeteciler, köşe yazarları!
İyi oynayan kazansın diyerek centilmen numarası yapmasına rağmen kötü oynayarak kazanan takımının galibiyetini günlerce kutlayan taraftar!
Siyasi partiler, iktidarlar, başbakan, milletvekilleri ve bakanlara etmediği küfür kalmayan ama sandık başına gittiğinde çekinmeden oy veren köylü, çiftçi, esnaf, iş adamı, ev kadını, sanayici, memur, emekli!
Otobüste fordçuluk yapıp, farkında değilmiş gibi davranan, komşusunun balkonunu, camını dikizleyen, gözü onun bunun kızında, karısında olan ama ilk fırsatta ahlak bekçiliğine soyunan vatandaş!
Reyting listelerini incele; evlilik ve kadın programları, sabun köpüğü diziler, içinde soru olmayan yarışmalar en çok izlenen yapımlardır, Ama sokağa çık sor herkes belgesel izleyicisi!
Mesela gidin sorun herkes mutlu numarası yapıyor, oysa suratlar asık, kimse işinden memnun değil, evlilikler sorunlu, her gün kavga, kıyamet, stres yükünü hiç kimse kaldıramıyor aslında!
Hayatın içindeki insan figürlerinin yaptıkları sahtelikleri gördükçe rol yapmak için sanatçı olmaya, tiyatro eğitimi almaya gerek yok diye düşünmeden edemiyor insan.
Kimsenin kimseyi gerçekten sevdiği yok. Sadece herkes gereğinden fazla iyi rol yapıyor. Kimse kendi olma derdinde değil, yürüyüşler farklı, konuşmalar farklı, samimiyet uzak, dostluklar yapmacık.
Sokaklarda dolaşan kalabalığa bakın, çok az “insan” göreceksiniz. Makineleşmiş, çıkarcı bir anlayış ile kurgulanmış insan görünümlü samimiyetsiz makineler sokakta gördüğünüz. Herkes en iyi rol yapmanın peşinde! Oysa Allah insanlara tek surat vermiş, ikiyüzlü olmanın hiç gereği yok!
Son söz:
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın yönetmelik değişikliğinin ardından başlayan özelleştirme tartışmaları dinmek bilmiyor. Ve bu tartışmalar gösteriyor ki; Türkiye’de tiyatronun da siyaseti yapılıyor, işte bu en çok sanata acı veriyor!
www.twitter.com/yolagiden