Tarafsız gazetecilik nasıl olmamalı?
Taraflı olmamalı, yaptığı işe eğer bir misyon yüklüyorsa, o işten para kazanmamalı.
Nedir o misyon? Biz her zaman haklının yanındayız, tarafsızız.
Ben bu söylemi, bırakın yıllardır medyanın içinde olan birisi olarak, normal vatandaş olarak bile hiç inandırıcı bulmuyorum.
Belki hayatta olsaydı, babaannem falan inanırdı, çünkü o melek gibi, kim ne derse inanan bir insandı..
Konumuza dönecek olursak, medyanın birkaç tane görevi var. Nedir bu görevler, bilgilendirme, gündemdeki siyasi gelişmelerden haberdar etme, okurun zihninde, bir fikir uyandırma ve analiz etmesine yardımcı olma.
Kültür, sanat olaylarında da, toplumun, kültürel gelişimine katkı sağlama. Aslında, yalnızca bir tane görevi var ama o asli görev, yani ‘tarafsızca kamuoyunu bilgilendirmek’, maalesef bizim iddialı geçinen medyamıza para kazandırmıyor. Reklam aldırmıyor..
O zaman ne yapacak, televizyonsa raiting alacak yarışmalar, diziler yayınlayacak, sabun köpüğü kıvamında yarışmalar, sevişme sahneli diziler, ya da benim çocukluğumda yayınlanan, tatlı cadı isimli yabancı dizilerin benzerlerini , üstelik yeni bir şeymiş gibi, 30 yıl önceki konsepti yakalayarak yayınlayacak.
Sonra da, büyük televizyoncu, programcı geçinecek…
Hiçbir diziyi izlemiyorum diyebilirim, her sezon 100 tane dizi yayına giriyormuş.
O kadar az bakıyorum ki dizilere, tesadüfen rast gelirsem izliyorum.
Seyredenlere de bir şey demiyorum, tercih meselesi, kafasını boşaltmak istiyordur, beğeniyordur v.s beni ilgilendirmiyor. Ben boş zamanlarımda, yağlı boya çalışıyorum, yazılarımı yazıyorum, her gün belirli miktarda kitap okuyorum, spor yapıyorum, benim böyle boş şeylere ayıracak vaktim yok. Bir de bu tarz programların, ticari düşüncelerle yapıldığını bildiğim için izlemek bana cazip gelmiyor.
Tıpkı, habercilik iddiasında olan, polemikler yaratıp, sağ gösterip, sol vuran gazetecileri de izlediğim gibi. Yani mesele tarafsızlık, falan değil, nasıl haberimi okutur, nasıl sansasyon yaratır. Nasıl kendime bir pay çıkartırım meselesi, kimsenin okuru, izleyeni falan düşündüğü yok..
Gerçekten yazık..
Uzağa gitmeyelim, Münevver Cinayeti’ ne bakın, aylardır hiç gündemden düşmedi, bu konuyu haber yapan, programa çıkartan tüm medya bu iş üzerinden, günü kotardı. Bu konuyla ilgili bir çok haberi okumadım, çünkü yine konunun arka planını bildiğim için, hiçbir habere rağbet etmedim.
Basının görevi bu konunun bu kadar içine girmek değil ki. O mahkemelerin işi, katledilen kızın, babasının acısından faydalanıp, adamcağızın zaten yanan yüreği üzerine, raiting yaptılar. Şimdi ne oldu, adam günah keçisi ilan edildi. Artık kimse, zavallı adamı yayına çıkartmaz, izleyin, görün..
Çünkü sağlayacakları fayda tükendi. Öyle çok bu konuyu uzattılar ki, ‘ölen kızcağızın, ailenin bu olayda suçu var mıydı’ ya kadar gitti iş.
Diyelim ki, aile kızı rahat bıraktı, diyelim ki, kızın bir teğmenle mesajlaşmasını, erkek arkadaşı yakaladı. Hangi durum, bir insanın , kafasının kesilip, çöp konteynırına atılmasını haklı çıkartabilir?
Yavrusunu kaybetmiş bir babanın, hem de böyle acı veren bir şekilde, ruhsal açıdan sağlıklı olmasını kim bekleyebilir? Kırk kere adama acısını hatırlatıp, zıvanadan çıkana kadar üstüne gitmeyin, insanları acılarıyla biraz baş başa bırakın, bırakın ki, onlar da kendilerini bir toparlasınlar.
Habercilik yapmak istiyorsanız, ezilen insanların, çalışıp para kazanamayan insanların haberlerini yapın, haksızlıkları anlatın, asgari ücretle geçinen insanların dramını yazın. Köşe yazarı diye, kendi cinsel yaşantılarını anlatan insanları, cesur ve popüler diye ilan etmekten vaz geçip, çıtayı biraz yükseltin, meydanı boş bulduk diye, insanları da bu kadar saf yerine koymayın…
">
Tarafsız gazetecilik nasıl olmamalı?
Taraflı olmamalı, yaptığı işe eğer bir misyon yüklüyorsa, o işten para kazanmamalı.
Nedir o misyon? Biz her zaman haklının yanındayız, tarafsızız.
Ben bu söylemi, bırakın yıllardır medyanın içinde olan birisi olarak, normal vatandaş olarak bile hiç inandırıcı bulmuyorum.
Belki hayatta olsaydı, babaannem falan inanırdı, çünkü o melek gibi, kim ne derse inanan bir insandı..
Konumuza dönecek olursak, medyanın birkaç tane görevi var. Nedir bu görevler, bilgilendirme, gündemdeki siyasi gelişmelerden haberdar etme, okurun zihninde, bir fikir uyandırma ve analiz etmesine yardımcı olma.
Kültür, sanat olaylarında da, toplumun, kültürel gelişimine katkı sağlama. Aslında, yalnızca bir tane görevi var ama o asli görev, yani ‘tarafsızca kamuoyunu bilgilendirmek’, maalesef bizim iddialı geçinen medyamıza para kazandırmıyor. Reklam aldırmıyor..
O zaman ne yapacak, televizyonsa raiting alacak yarışmalar, diziler yayınlayacak, sabun köpüğü kıvamında yarışmalar, sevişme sahneli diziler, ya da benim çocukluğumda yayınlanan, tatlı cadı isimli yabancı dizilerin benzerlerini , üstelik yeni bir şeymiş gibi, 30 yıl önceki konsepti yakalayarak yayınlayacak.
Sonra da, büyük televizyoncu, programcı geçinecek…
Hiçbir diziyi izlemiyorum diyebilirim, her sezon 100 tane dizi yayına giriyormuş.
O kadar az bakıyorum ki dizilere, tesadüfen rast gelirsem izliyorum.
Seyredenlere de bir şey demiyorum, tercih meselesi, kafasını boşaltmak istiyordur, beğeniyordur v.s beni ilgilendirmiyor. Ben boş zamanlarımda, yağlı boya çalışıyorum, yazılarımı yazıyorum, her gün belirli miktarda kitap okuyorum, spor yapıyorum, benim böyle boş şeylere ayıracak vaktim yok. Bir de bu tarz programların, ticari düşüncelerle yapıldığını bildiğim için izlemek bana cazip gelmiyor.
Tıpkı, habercilik iddiasında olan, polemikler yaratıp, sağ gösterip, sol vuran gazetecileri de izlediğim gibi. Yani mesele tarafsızlık, falan değil, nasıl haberimi okutur, nasıl sansasyon yaratır. Nasıl kendime bir pay çıkartırım meselesi, kimsenin okuru, izleyeni falan düşündüğü yok..
Gerçekten yazık..
Uzağa gitmeyelim, Münevver Cinayeti’ ne bakın, aylardır hiç gündemden düşmedi, bu konuyu haber yapan, programa çıkartan tüm medya bu iş üzerinden, günü kotardı. Bu konuyla ilgili bir çok haberi okumadım, çünkü yine konunun arka planını bildiğim için, hiçbir habere rağbet etmedim.
Basının görevi bu konunun bu kadar içine girmek değil ki. O mahkemelerin işi, katledilen kızın, babasının acısından faydalanıp, adamcağızın zaten yanan yüreği üzerine, raiting yaptılar. Şimdi ne oldu, adam günah keçisi ilan edildi. Artık kimse, zavallı adamı yayına çıkartmaz, izleyin, görün..
Çünkü sağlayacakları fayda tükendi. Öyle çok bu konuyu uzattılar ki, ‘ölen kızcağızın, ailenin bu olayda suçu var mıydı’ ya kadar gitti iş.
Diyelim ki, aile kızı rahat bıraktı, diyelim ki, kızın bir teğmenle mesajlaşmasını, erkek arkadaşı yakaladı. Hangi durum, bir insanın , kafasının kesilip, çöp konteynırına atılmasını haklı çıkartabilir?
Yavrusunu kaybetmiş bir babanın, hem de böyle acı veren bir şekilde, ruhsal açıdan sağlıklı olmasını kim bekleyebilir? Kırk kere adama acısını hatırlatıp, zıvanadan çıkana kadar üstüne gitmeyin, insanları acılarıyla biraz baş başa bırakın, bırakın ki, onlar da kendilerini bir toparlasınlar.
Habercilik yapmak istiyorsanız, ezilen insanların, çalışıp para kazanamayan insanların haberlerini yapın, haksızlıkları anlatın, asgari ücretle geçinen insanların dramını yazın. Köşe yazarı diye, kendi cinsel yaşantılarını anlatan insanları, cesur ve popüler diye ilan etmekten vaz geçip, çıtayı biraz yükseltin, meydanı boş bulduk diye, insanları da bu kadar saf yerine koymayın…