Aysun Kayacı demiş ki; Erkekler olmasaydı, ben evinde oturan 100 kilo olan bir kadın olurdum. Bu güne kadar söylediği, en kayda değer sözlerden biri olmuş. Mesela vejeteryan Sertab" a söylediği o saçma laftan sonra, daha akıllıca olmuş.
Diğer tarafta Meltem Doğanay" a bakıyorum. Hani Liz Taylor" a benzeyen, menekşe gözlü, eski bir Türkiye güzeli vardı. Bu kadıncağız da, Çağla ve Alişan" ın sunduğu programa katılmış, eşini kaybetmiş, sonra da yeniden sahnelere dönmüş. Tabii bayağı kilo almış, yılların etkisiyle görünümü değişmiş, yine hoş bir hanım ama her şeye yeniden başlıyor. Eski Türk müziği eserlere, İngilizce söz yazıp okuyor, o da enteresan, nereden aklına gelmiş diye insan düşünüyor.
Yani şunu demek istiyorum. Bir kadın olarak, yaşamımızı erkeklere göre devam ettiriyoruz. Hayatımızda sevdiğimiz biri varsa, kendimize bakıyoruz, ya da kendimizi ona adıyor, etrafında dönüyoruz. Her şey o erkeğe göre ayarlanıyor, eski defterler kapatılıyor, işimizi gücümüzü bırakıp, köşemize çekiliyoruz, yaşantımızı onun mutlu olacağı şekilde yeniden düzenliyoruz.
Sonra, bir şekilde o erkek, ölüm, ayrılık v.s her hangi bir sebeple hayatımızda olmadığında, tutunacak dalımız kalmıyor, gelsin depresyon.
Aslında bu söylediğim çok mantıklı ve reel bir yaklaşım, ama biz duygularımızla yaşadığımızda, mantıklı düşünemiyoruz ki, maalesef ikisi bir arada olmuyor.
İşte yaşamda başarılı olabilmek için, ruhsal ve mantıksal dengelerimizi yerinde kullanabilmemiz gerekiyor. Sadece mantıkla yaşanan bir hayat, saman yığını gibi zevksiz, tatsız olurdu bu kesin, sadece duygularla, romantizmle yaşanan yıllar da, yıkımların kayıpların enkazı haline getirirdi insanı. Ustalık, duygularımızı ve mantığımızı, başkalarının ölçülerine göre değil, kendi anlayışımıza, kendi ihtiyacımıza göre, doğru kullanabilmemizden geçiyor.
Bencillikle karıştırmadan, bir ben cumhuriyeti oluşturur ve bu cumhuriyetin kurallarını bir kez düzgün belirlersek, yaşamımıza giren insanlar da, daha mutlu ve huzurlu olurlar.
Bir kadının ya da erkeğin, kendi ayakları üzerinde durduğu ve bileğinin hakkıyla, şaibelerle kirletilmemiş bir kazancı olursa, işi ya da hobileriyle bir şeyler üretebiliyorsa, iyi besleniyor, kendi sağlığı ve güzelliği için spor yapıyorsa, iyi bir arkadaş çevresi varsa, ailesi ile ilişkileri, sıcak ve samimiyse, o insan hayatını olması gerektiği gibi düzgün yaşayabilir.
Her insanın bir gün içinde sadece kendisine ayıracağı bir iki saati mutlaka olmalıdır, bu en çok sevdiği sporu yapmak olabilir, hobisi olabilir, çiçek yetiştirmek olabilir, çılgınca dans etmek olabilir. Her neyse yapmaktan keyif alacağı bir şeyler olabilir.
Yoksa, yaşamımızdaki her şeyi sıfırlayıp, bir insanın yörüngesinde dönüyor olmak, belki ilk başlarda bize cazip gelebilir ama zaman içinde, yıpratacağı ve bizi ruhsal anlamda aşağı çekeceği kesin, onun için her ilişkide olduğu gibi denge kurmak, kendi öz saygımızı da sağlamlaştırır. Unutmamak lazım ki, bir kuş uçarken nasıl iki kanadını açıyor ve gökyüzünde süzülüyorsa, biz de yaşam sahnesinde ustaca süzülmek için, kanatlarımızı dengeli bir şekilde açmalı ve hayatın bize sunduğu güzelliklere kucak açmalıyız.
">
Aysun Kayacı demiş ki; Erkekler olmasaydı, ben evinde oturan 100 kilo olan bir kadın olurdum. Bu güne kadar söylediği, en kayda değer sözlerden biri olmuş. Mesela vejeteryan Sertab" a söylediği o saçma laftan sonra, daha akıllıca olmuş.
Diğer tarafta Meltem Doğanay" a bakıyorum. Hani Liz Taylor" a benzeyen, menekşe gözlü, eski bir Türkiye güzeli vardı. Bu kadıncağız da, Çağla ve Alişan" ın sunduğu programa katılmış, eşini kaybetmiş, sonra da yeniden sahnelere dönmüş. Tabii bayağı kilo almış, yılların etkisiyle görünümü değişmiş, yine hoş bir hanım ama her şeye yeniden başlıyor. Eski Türk müziği eserlere, İngilizce söz yazıp okuyor, o da enteresan, nereden aklına gelmiş diye insan düşünüyor.
Yani şunu demek istiyorum. Bir kadın olarak, yaşamımızı erkeklere göre devam ettiriyoruz. Hayatımızda sevdiğimiz biri varsa, kendimize bakıyoruz, ya da kendimizi ona adıyor, etrafında dönüyoruz. Her şey o erkeğe göre ayarlanıyor, eski defterler kapatılıyor, işimizi gücümüzü bırakıp, köşemize çekiliyoruz, yaşantımızı onun mutlu olacağı şekilde yeniden düzenliyoruz.
Sonra, bir şekilde o erkek, ölüm, ayrılık v.s her hangi bir sebeple hayatımızda olmadığında, tutunacak dalımız kalmıyor, gelsin depresyon.
Aslında bu söylediğim çok mantıklı ve reel bir yaklaşım, ama biz duygularımızla yaşadığımızda, mantıklı düşünemiyoruz ki, maalesef ikisi bir arada olmuyor.
İşte yaşamda başarılı olabilmek için, ruhsal ve mantıksal dengelerimizi yerinde kullanabilmemiz gerekiyor. Sadece mantıkla yaşanan bir hayat, saman yığını gibi zevksiz, tatsız olurdu bu kesin, sadece duygularla, romantizmle yaşanan yıllar da, yıkımların kayıpların enkazı haline getirirdi insanı. Ustalık, duygularımızı ve mantığımızı, başkalarının ölçülerine göre değil, kendi anlayışımıza, kendi ihtiyacımıza göre, doğru kullanabilmemizden geçiyor.
Bencillikle karıştırmadan, bir ben cumhuriyeti oluşturur ve bu cumhuriyetin kurallarını bir kez düzgün belirlersek, yaşamımıza giren insanlar da, daha mutlu ve huzurlu olurlar.
Bir kadının ya da erkeğin, kendi ayakları üzerinde durduğu ve bileğinin hakkıyla, şaibelerle kirletilmemiş bir kazancı olursa, işi ya da hobileriyle bir şeyler üretebiliyorsa, iyi besleniyor, kendi sağlığı ve güzelliği için spor yapıyorsa, iyi bir arkadaş çevresi varsa, ailesi ile ilişkileri, sıcak ve samimiyse, o insan hayatını olması gerektiği gibi düzgün yaşayabilir.
Her insanın bir gün içinde sadece kendisine ayıracağı bir iki saati mutlaka olmalıdır, bu en çok sevdiği sporu yapmak olabilir, hobisi olabilir, çiçek yetiştirmek olabilir, çılgınca dans etmek olabilir. Her neyse yapmaktan keyif alacağı bir şeyler olabilir.
Yoksa, yaşamımızdaki her şeyi sıfırlayıp, bir insanın yörüngesinde dönüyor olmak, belki ilk başlarda bize cazip gelebilir ama zaman içinde, yıpratacağı ve bizi ruhsal anlamda aşağı çekeceği kesin, onun için her ilişkide olduğu gibi denge kurmak, kendi öz saygımızı da sağlamlaştırır. Unutmamak lazım ki, bir kuş uçarken nasıl iki kanadını açıyor ve gökyüzünde süzülüyorsa, biz de yaşam sahnesinde ustaca süzülmek için, kanatlarımızı dengeli bir şekilde açmalı ve hayatın bize sunduğu güzelliklere kucak açmalıyız.