30 Mart, olası bir erken seçim için de çok önemli.
İktidarın, ‘Kürtçü’ oylar ile Cemaatsel oyları ‘yitirmesi’ beklentisi;
Muhalefetin, mutlak başarıyı, “başarısızlıktan” bekliyor olmasının bir türevidir.
Madem gerçek siyasette “51’e 49…” gibi ‘öğretilmiş’ hassas bir denge var;
O zaman yapılması gereken; Meclis’teki partilerin seçim iş birliği, değil miydi?
Vatandaşın bu beklentisi (Cumhuriyet ve demokrasi ortak paydasında) organize edilmedi.
‘Sırmaları’ mı dökülürdü, böyle bir iş birliği, en üst düzeyden ve eşanlı olarak açıklansaydı?..
Karşında, medyası, “bürokrasisi”, on yıllık merkezileşmesi, finansıyla bir iktidar var…
Mühendislikten, cepheleşmekten, başkalaşmaktan, tek tipleşmekten söz etmiyorum…
İlkeli bir ittifak daha doğru deyişle, etkili bir seçim iş birliğine vurgu yapıyorum.
Bunun için; “Ben”, “Biz”, “Bizimkiler” sıralamasının değişmesi elzemdi, elbet;
Önce demokrasimiz, ‘önce Vatanımız’, önce halkımız, diyebilmek gerek…
31 Mart sabahına “1 Nisan şakası gibi” “her şey aynı” uyanmamak için..
Belki halen de çok geç değildir.
Gerçekten bu konudaki duyarlığı paylaşan partiler de var..
Örneğin, Sayın Osman Pamukoğlu, Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanı olarak,
Diğer çabalar bir yana, bir yıl içinde iki defa kamuoyuna açık çağrı yapmış bulunuyor:
“Yerel seçimlerde hakkaniyete uygun bir dayanışmaya” diyor.
Neden olmuyor? Kendi içlerinde ve toplumsal muhalefet ile bütünleşmek;
O yörede, o seçim çevresinde “49’u 51 yapacak” adayda birleşmek,
“büyük” / “küçük” parti demeden seçmen ile teveccüh edeceği adaylığın bağını koparmamak,
Yani bir anlamda “Temsilde adalete” bağlı kalmak; bu kadar mı zor?. Peki geriye ne kalıyor?
Oy pusulasında ayrı olunsa da; sandıklara sahip çıkmak, sonuçların sağlamasını açıklamak.
Ne diyelim: Yüzün Gülsün Türkiye, sen her şeye bedelsin!
">
30 Mart, olası bir erken seçim için de çok önemli.
İktidarın, ‘Kürtçü’ oylar ile Cemaatsel oyları ‘yitirmesi’ beklentisi;
Muhalefetin, mutlak başarıyı, “başarısızlıktan” bekliyor olmasının bir türevidir.
Madem gerçek siyasette “51’e 49…” gibi ‘öğretilmiş’ hassas bir denge var;
O zaman yapılması gereken; Meclis’teki partilerin seçim iş birliği, değil miydi?
Vatandaşın bu beklentisi (Cumhuriyet ve demokrasi ortak paydasında) organize edilmedi.
‘Sırmaları’ mı dökülürdü, böyle bir iş birliği, en üst düzeyden ve eşanlı olarak açıklansaydı?..
Karşında, medyası, “bürokrasisi”, on yıllık merkezileşmesi, finansıyla bir iktidar var…
Mühendislikten, cepheleşmekten, başkalaşmaktan, tek tipleşmekten söz etmiyorum…
İlkeli bir ittifak daha doğru deyişle, etkili bir seçim iş birliğine vurgu yapıyorum.
Bunun için; “Ben”, “Biz”, “Bizimkiler” sıralamasının değişmesi elzemdi, elbet;
Önce demokrasimiz, ‘önce Vatanımız’, önce halkımız, diyebilmek gerek…
31 Mart sabahına “1 Nisan şakası gibi” “her şey aynı” uyanmamak için..
Belki halen de çok geç değildir.
Gerçekten bu konudaki duyarlığı paylaşan partiler de var..
Örneğin, Sayın Osman Pamukoğlu, Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanı olarak,
Diğer çabalar bir yana, bir yıl içinde iki defa kamuoyuna açık çağrı yapmış bulunuyor:
“Yerel seçimlerde hakkaniyete uygun bir dayanışmaya” diyor.
Neden olmuyor? Kendi içlerinde ve toplumsal muhalefet ile bütünleşmek;
O yörede, o seçim çevresinde “49’u 51 yapacak” adayda birleşmek,
“büyük” / “küçük” parti demeden seçmen ile teveccüh edeceği adaylığın bağını koparmamak,
Yani bir anlamda “Temsilde adalete” bağlı kalmak; bu kadar mı zor?. Peki geriye ne kalıyor?
Oy pusulasında ayrı olunsa da; sandıklara sahip çıkmak, sonuçların sağlamasını açıklamak.
Ne diyelim: Yüzün Gülsün Türkiye, sen her şeye bedelsin!