Seçkinci değil halkçı Cumhuriyet !

Seçkinci değil halkçı Cumhuriyet !

R. Bülend Kırmacı r.b.kirmaci@gmail.com

"İmtiyazsız, kaynaşmış bir Milletiz""

Trakya'lı Anadolulu aynı ağacın dallarıdır"

Bizim Cumhuriyet’imiz aristokrasiye dayanmaz, ağalığa, beyliğe ayrıcalık tanımaz...

Moral anlamda kadın-erkek eşitliğine ve idari anlamda tek dereceli seçimle, genel ve eşit oy hakkına dayanır...

(Çok partili süreçte pazar ekonomisinin sağladığı parasal avantajlar elbette eğitimde sağlıkta belli bir ayrımı dayatıyor ve fakat bu kusur, iktisadi açıdan Cumhuriyet’imizin halkçılık kamuculuk ilke ve uygulamalarından sapmış olmanın bir bedeli olarak yansıyor...)

Evet bizim Cumhuriyet’imiz tek sözcükle ve tüm karşılaştırmalar ile denilebilir ki; halkçı bir Cumhuriyet'tir.

Ulusal egemenliğe giden yol, tarihi geleneklerimizin kolaylaştırıcılığı ve kurtuluş savaşının halkın ordusuyla kazanılması ile açılmıştır...

Cumhuriyet’imizin halkçı olmasının üç somut dinamiğinden söz etmek isterim:

Türk Silahlı Kuvvetleri subay, ast subay ve kadrolu personeli ile tam anlamıyla bir halk ordusudur. Ordumuza katılım ve terfi ve tayinlerde bu durum güçlü bir olgu olarak perçinlenmiştir.

TSK mensuplarının büyük çoğunluğu orta direk ailelerden gelir. Vatani görevini yapan Mehmetçikler gibi sıralı komuta kademesi de değer yargıları ve yetişme koşulları itibariyle toplumumuzun ta kendisidir.

Oysa kimi emperyal tabanlı devletlerde veya onların uzun süre tahakkümüne maruz kalıp 'bağımsızlaşan' kimi ülkelerde, orduya katılım konusunda belli bir varlığı veya 'toplum içinde ayrıcalığı olan' ailelerden gelenlerin şansı çok daha fazladır.

Yani bir yanda seçkinci komuta ve beri yanda, "avam ve sıradan" diğer kademeler, bir tür pozitif ayrımcılık ve seçkincilik ile ayrışabilir ve dağılır. 

Biz de bu yoktur!

(Belki ele alınması gereken tali bir konu olan, "parayla askerlik" umalım ki, çok daha minimize edilen hatta kaldırılan bir uygulama olarak ekarte edilir.)

Öte yandan bir başka açıdan da, Cumhuriyet’imizin halkçı bir Cumhuriyet'tir.

"Bir çobana eğitimin kapılarını açar ve de iyi yetişmiş insanlara, halk onay verirse, köken farkı aranmaksızın devlet mührünü de tahsis eder."

Bu olgunun hatırı sayılır örnekleri malumdur.

Bürokraside hatta daha çabuk sonuç alınan siyasette, kimsenin ailesi, etnik kökeni, özelde mi devlet okulunda mı okuduğuna bakılmaksızın" yükselme kapılarını açan...

... Köylere öğretmen atayan, kentlere yurt açan... işte bu Cumhuriyet’tir...

Maalesef bu olanaklarla yetişen ve eğitimde eşitlikçiliğin köküne ihanet edenler sayesinde, Cumhuriyet’imizin bu niteliği aşınmış ancak ortadan kalkmamıştır. 

Oysa kimi "gelişmiş" ülkelerde "üst gelir veya ünvan grubundan" gelmeyenlerin" üniversitelerde rektör, dekan olmalarının güç olduğu kurumlar vardır.

Onların genelde sömürgesi olan ve dinci tarikatlar koalisyonlarının genel ve yerel iktidarı paylaştığı kimi beldelerde ise "ulema, şeyh, şıh, molla ve hoca" olmayanların hatta bir süre sonra bunlardan peydah doğmayanların dışında eğitime idari ve içeriksel şekil vermek adeta imkansızdır

Cumhuriyet’imizin halkçılığının bu gün betimlemek istediğim son bir örneği sanat alanıdır...

Devlet, Opera, Bale, güzel sanat alanlarında halkın içinden yetenekleri bulur.. Onların eğitimi, stajı ve dünyayı görerek ve ülkelerini daha yakından tanımlarını sağlayarak yetişmeleri için tüm varlığıyla çalışır ve çalıştırılır...

Yüksek sanatlar alanında halkın veya belli bir gelir ve eğitim seviyesinden gelen ailelerin çocukları ayrım görmeden bir pota içinde tıpkı Mevlana’nın deyişince "hamdım, piştim, oldum" diyerek kaynar ve sonra sanatlarını halka adarlar...

Oysa, kimi adında "kraliyet..." veya "devlet" olan bu gibi kültür kurumlarının başında başarı merdivenlerini halkın içinden gelerek tırmanmış idareci görmek zordur. Ancak ülkemizde böyle bir blokaj veya kast düzeneği yoktur...

Evet daha pek çok olgu örneği verilebilir Cumhuriyet’imizin seçkinci değil halkçı bir yönetim olmasına dair...

Bundan da önemli olan halkçı Cumhuriyet'i her gün halkın evi, güveni, umudu ve geleceği kılacak daha etkin adımları halkla birlikte ve demokrasi içinde atabilmektir...

Ne mutlu değer bilene...

">

"İmtiyazsız, kaynaşmış bir Milletiz""

Trakya'lı Anadolulu aynı ağacın dallarıdır"

Bizim Cumhuriyet’imiz aristokrasiye dayanmaz, ağalığa, beyliğe ayrıcalık tanımaz...

Moral anlamda kadın-erkek eşitliğine ve idari anlamda tek dereceli seçimle, genel ve eşit oy hakkına dayanır...

(Çok partili süreçte pazar ekonomisinin sağladığı parasal avantajlar elbette eğitimde sağlıkta belli bir ayrımı dayatıyor ve fakat bu kusur, iktisadi açıdan Cumhuriyet’imizin halkçılık kamuculuk ilke ve uygulamalarından sapmış olmanın bir bedeli olarak yansıyor...)

Evet bizim Cumhuriyet’imiz tek sözcükle ve tüm karşılaştırmalar ile denilebilir ki; halkçı bir Cumhuriyet'tir.

Ulusal egemenliğe giden yol, tarihi geleneklerimizin kolaylaştırıcılığı ve kurtuluş savaşının halkın ordusuyla kazanılması ile açılmıştır...

Cumhuriyet’imizin halkçı olmasının üç somut dinamiğinden söz etmek isterim:

Türk Silahlı Kuvvetleri subay, ast subay ve kadrolu personeli ile tam anlamıyla bir halk ordusudur. Ordumuza katılım ve terfi ve tayinlerde bu durum güçlü bir olgu olarak perçinlenmiştir.

TSK mensuplarının büyük çoğunluğu orta direk ailelerden gelir. Vatani görevini yapan Mehmetçikler gibi sıralı komuta kademesi de değer yargıları ve yetişme koşulları itibariyle toplumumuzun ta kendisidir.

Oysa kimi emperyal tabanlı devletlerde veya onların uzun süre tahakkümüne maruz kalıp 'bağımsızlaşan' kimi ülkelerde, orduya katılım konusunda belli bir varlığı veya 'toplum içinde ayrıcalığı olan' ailelerden gelenlerin şansı çok daha fazladır.

Yani bir yanda seçkinci komuta ve beri yanda, "avam ve sıradan" diğer kademeler, bir tür pozitif ayrımcılık ve seçkincilik ile ayrışabilir ve dağılır. 

Biz de bu yoktur!

(Belki ele alınması gereken tali bir konu olan, "parayla askerlik" umalım ki, çok daha minimize edilen hatta kaldırılan bir uygulama olarak ekarte edilir.)

Öte yandan bir başka açıdan da, Cumhuriyet’imizin halkçı bir Cumhuriyet'tir.

"Bir çobana eğitimin kapılarını açar ve de iyi yetişmiş insanlara, halk onay verirse, köken farkı aranmaksızın devlet mührünü de tahsis eder."

Bu olgunun hatırı sayılır örnekleri malumdur.

Bürokraside hatta daha çabuk sonuç alınan siyasette, kimsenin ailesi, etnik kökeni, özelde mi devlet okulunda mı okuduğuna bakılmaksızın" yükselme kapılarını açan...

... Köylere öğretmen atayan, kentlere yurt açan... işte bu Cumhuriyet’tir...

Maalesef bu olanaklarla yetişen ve eğitimde eşitlikçiliğin köküne ihanet edenler sayesinde, Cumhuriyet’imizin bu niteliği aşınmış ancak ortadan kalkmamıştır. 

Oysa kimi "gelişmiş" ülkelerde "üst gelir veya ünvan grubundan" gelmeyenlerin" üniversitelerde rektör, dekan olmalarının güç olduğu kurumlar vardır.

Onların genelde sömürgesi olan ve dinci tarikatlar koalisyonlarının genel ve yerel iktidarı paylaştığı kimi beldelerde ise "ulema, şeyh, şıh, molla ve hoca" olmayanların hatta bir süre sonra bunlardan peydah doğmayanların dışında eğitime idari ve içeriksel şekil vermek adeta imkansızdır

Cumhuriyet’imizin halkçılığının bu gün betimlemek istediğim son bir örneği sanat alanıdır...

Devlet, Opera, Bale, güzel sanat alanlarında halkın içinden yetenekleri bulur.. Onların eğitimi, stajı ve dünyayı görerek ve ülkelerini daha yakından tanımlarını sağlayarak yetişmeleri için tüm varlığıyla çalışır ve çalıştırılır...

Yüksek sanatlar alanında halkın veya belli bir gelir ve eğitim seviyesinden gelen ailelerin çocukları ayrım görmeden bir pota içinde tıpkı Mevlana’nın deyişince "hamdım, piştim, oldum" diyerek kaynar ve sonra sanatlarını halka adarlar...

Oysa, kimi adında "kraliyet..." veya "devlet" olan bu gibi kültür kurumlarının başında başarı merdivenlerini halkın içinden gelerek tırmanmış idareci görmek zordur. Ancak ülkemizde böyle bir blokaj veya kast düzeneği yoktur...

Evet daha pek çok olgu örneği verilebilir Cumhuriyet’imizin seçkinci değil halkçı bir yönetim olmasına dair...

Bundan da önemli olan halkçı Cumhuriyet'i her gün halkın evi, güveni, umudu ve geleceği kılacak daha etkin adımları halkla birlikte ve demokrasi içinde atabilmektir...

Ne mutlu değer bilene...

Tüm yazılarını göster