Dört büyük partinin yakın geleceğiyle ilgili değerlendirmelere devam ediyoruz. Bu yazıda seçimlerin ikinci kaybedeni CHP'yi ele alacağız.
Daima CHP'ye destek çıkan ana akım medya, 7 Haziran'dan sonra da bu alışkanlığını sürdürdü. CHP'nin başarısız kabul edilemeyeceği, çünkü başarılı bir kampanya yaptığı iddia edildi.
Daha sonra, CHP'den HDP'ye 'ödünç oy' gittiği ileri sürüldü. Bunun niçin tutarsız bir gerekçe olduğunu, yine bu sayfalarda ele aldık (1).
Tabii bu mazeretleri sadece medyanın ünlü yazarları değil, bizzat CHP sözcüleri de kullanıyor.
Gerçeklerden kopuk bahanelerle CHP'ye destek sağladığını sanan medya, aslında özeleştiri yapılmasına engel olarak partiye zarar veriyor.
Bir seçim kampanyasının başarısı, her şeyden önce, o partinin seçimde aldığı oy ile ölçülür. İktidar partisinin dokuz puan kaybettiği bir seçimde, ana muhalefet partisi tek puan oy artıramamış, oy kaybetmiş, ama kampanya başarılıymış!
Ben CHP'nin en güçlü olduğu ilçelerden birinde, Ankara Çankaya'da oturuyorum. Kapımı çalan bir tarafa, posta kutuma tek bir CHP propaganda malzemesi gelmedi. Oturduğum apartmana ve mahalleye de gelmedi.
Halbuki Çankaya gibi bir ilçede on binlerce CHP gönüllüsünün mobilize edilmesi, her eve defalarca ulaşılması işten bile değil. Bunun için para da gerekmiyor.
Akılda kalan bir seçim sloganı dahi bulamadılar. Bir trafo merkezi, kedi ve 'alkışlıyoruz' sözcüğünü merkeze alan abes bir kampanya başlattılar. Ama insanlar bu tuhaf reklamlara bir anlam veremedi. Bunu kendileri de gördü ve seçimin en sıcak günlerinde o kampanya terk edildi.
CHP'nin temel sorunu
Şimdi işin esasına gelelim. CHP'nin temel bir sorunu var. Bunu aşmadan başarılı olması imkansız. O da şu: CHP'nin, en derinde yatan yanlışlarının ne olduğu konusunda, cesur bir özeleştiri süreci başlatması gerekiyor.
Ancak böyle bir süreç sonunda yanlışlarını görebilir, düzeltebilir ve kamuoyunu ikna ederek seçmenin güçlü desteğini alabilir.
Ama CHP'nin hiç böyle bir alışkanlığı yok. Oylar düşse bile, kampanyamız başarılı oldu ama halk anlamdı, bu seçimde filanca partiye ödünç oy verdik gibi gayri siyasi açıklamalarla yıllardır işi idare etmeye çalışıyorlar.
1999 seçim yenilgisinden sonra, CHP'de MYK üyesi olarak görev yapıyordum. Parti %10 barajın altında ve meclis dışında kalmıştı. Oldukça sınırlı bir özeleştiri raporu hazırladım. O günlerde medyaya da yansıdığı gibi, başıma gelmeyen kalmadı.
Böyle bir özeleştiri sürecinde şimdi CHP'nin yüzleşmesi ve sorgulaması gereken üç hayati başlık şunlar:
● Niçin Kürt sorununa demokratik reformlarla çözümü savunmak yerine, aşırı ulusalcı bir siyaset izlendi?
● Niçin üniversiteye başörtüsüyle gitmek isteyen genç kadınlarımızın bu hakkı kazanmasına öncülük yapmak yerine, onların önünü kesen ve yasağı şiddetle destekleyen bir tutum izlendi?
● Niçin askerlerin siyasete karışmasına ve askeri müdahalelere destek olundu, hatta teşvik edildi?
Bu konulara burada ayrıntılı bir şekilde girme imkanımız yok. Ama dileyenler, kısa süre önce çıkan kitabıma bakabilirler (2).
CHP böyle bir özeleştiri süreci yerine, bazen o zaman şartlar öyleydi deyip işin üstünü örtmeye çalışıyor. Bazen, CHP hiç bir zaman askeri müdahaleleri desteklemedi deyip inkar yoluna gidiyor. Bazen de, İslamcı kesimin en seviyesiz siyasetçileri arasından transfer yaparak ayıplarını telafi etmeye çalışıyor.
Gerekeni yapmak yerine, durumu iyi-kötü idare edip günü geçirmeye çalışan bu tutumun Osmanlıca adı, idare-i maslahatçılık. CHP işte bunu yapıyor.
Bütün bunun sonunda şimdi CHP'nin geldiği yer; askercilerin, ulusalcıların, Kemalistlerin ve katı laikçilerin büyük çoğunlukta olduğu karmakarışık bir yapı. Parti içinde zaten azınlıkta olan sosyal demokratlar, son seçimde önemli ölçüde tasfiye oldu ve şimdi daha da azlar. Önümüzdeki dönemde, bu karışık yapının meclis grubu içinde yol açacağı tutarsızlık krizlerini izleyeceğiz.
Böyle bir partiye dindar insanlar, Kürtler, temiz siyaseti ve özgürlükçü demokrasiyi isteyenler niçin oy versin?
Ama CHP'nin başka sorunları da var.
AKP yolsuzluk skandallarıyla yıpranırken, CHP o konuda da güven veremiyor. Daha geçen sene yapılan yerel seçimlerde, kendi seçim çevresinde seçmenin çoğu tarafından şaibeli olarak tanınan isimler çok sayıda büyük şehirde aday gösterildi. Hiç biri kazanamadı.
Hadi ben bu isimleri burada açıklamayayım. Ama seçmen gibi, parti Genel Merkezi de bunların hepsini biliyor.
Kamu olanaklarının eşe dosta peşkeş çekilmesi konusu da aynen öyle. Kısa süre önce CHP'li Haluk Koç, AKP'li siyasetçilerin yakınlarına nasıl torpilli istihdam sağlandığını, isimler vererek ifşa etti. Çok da iyi yaptı.
Peki CHP iktidara gelse ne yapacak? Elbette İş Bankası'nda yaptığını. Yani AKP'nin aynısını. CHP sahip olduğu hisse karşılığında, bu ülkedeki en ballı kamu görevlerinden biri olan İş Bankası'na yönetim kurulu üyeliği tayin etme hakkına sahip.
Daha henüz geçen sene bu göreve iki atama yapıldı. Milletin gözünün içine baka baka, CHP'li bakan Mehmet Moğultay'ın oğlu Ulaş Moğultay ve CHP'li milletvekili Bayram Meral'in oğlu Kemal Meral yönetim kurulu üyeliğine getirildi. İkisinin de hiç bir bankacılık tecrübesi yok. Biri 35 yaşında, diğerinin lise mezunu olduğu söyleniyor. Moğultay ve Meral'in ikisi de, Kemal Kılıçdaroğlu'nun en yakınları arasında.
CHP'de bir başka kritik sıkıntı, son dönemde artan mezhepçilik görüntüsü. 7 Haziran aday listeleriyle beraber, bu durum daha görünür hale geldi. Bunu herkes biliyor, görüyor, ama pek açık konuşulmuyor. Halbuki sokağın ve seçmenin nabzını biraz olsun tutanlar, bu durumun CHP'ye yönelecek oy kaymasını ciddi ölçüde engellediğini görüyor.
Liderlik
Dünyanın her yerinde lider önemlidir. Ama Türkiye'de liderin ağırlığı, başka yerlerde olduğundan daha fazladır. Bugün pek çok CHP'li dahi, liderlik için yeterli birikimi bulunmayan Kılıçdaroğlu ile CHP'nin başarılı olamayacağını görüyor ve dile getiriyor.
Eski lider Deniz Baykal, ölene kadar CHP'nin başında kalmayı hayal ediyordu. Her şeyi ona göre dizayn etmiş, partiyi tahrip etmek pahasına, kendi hizbinden olmayanları, o arada lider potansiyeli taşıyan herkesi tasfiye etmişti.
Karanlık çevrelerin özel hayatıyla ilgili bir kaset çıkarması üzerine, Baykal istifa etmek zorunda kaldı. O boşlukta Kılıçdaroğlu Genel Başkan oldu. Yani, başka seçeneğin bulunmadığı ortamda Çelebi sayılma hikayesi.
Ancak liderlik açısından CHP'nin esas sorunu Kılıçdaroğlu değil. Daha ciddi mesele, Kılıçdaroğlu bir şekilde o görevden ayrılsa bile, çok yönlü bir kriz yaşayan partiyi başarıya taşıyacak lider alternatifinin bulunmaması.
Görüyorsunuz CHP'nin küfesi problem dolu. Aslında burada ele alamadığımız başka büyük sorunlar da var. Mesela gençlerden ve yurt dışında yaşayanlardan, HDP kadar bile oy alamıyor. Nüfusun üçte birini oluşturan kırsal kesime ve köylere ulaşamıyor. Bunlar ciddi örgütlenme gerektiren işler.
Ama sözü fazla uzatmayalım. Uzun lafın kısası, CHP'de umut yok.
--------------
(1)- En çok emanet oy AKP ve CHP'de, haber3com
(2)- Çoğulcu Toplum ve Demokrasi, Bence Kitap, Nisan 2015, özellikle s. 41-94.
Dört büyük partinin yakın geleceğiyle ilgili değerlendirmelere devam ediyoruz. Bu yazıda seçimlerin ikinci kaybedeni CHP'yi ele alacağız.
Daima CHP'ye destek çıkan ana akım medya, 7 Haziran'dan sonra da bu alışkanlığını sürdürdü. CHP'nin başarısız kabul edilemeyeceği, çünkü başarılı bir kampanya yaptığı iddia edildi.
Daha sonra, CHP'den HDP'ye 'ödünç oy' gittiği ileri sürüldü. Bunun niçin tutarsız bir gerekçe olduğunu, yine bu sayfalarda ele aldık (1).
Tabii bu mazeretleri sadece medyanın ünlü yazarları değil, bizzat CHP sözcüleri de kullanıyor.
Gerçeklerden kopuk bahanelerle CHP'ye destek sağladığını sanan medya, aslında özeleştiri yapılmasına engel olarak partiye zarar veriyor.
Bir seçim kampanyasının başarısı, her şeyden önce, o partinin seçimde aldığı oy ile ölçülür. İktidar partisinin dokuz puan kaybettiği bir seçimde, ana muhalefet partisi tek puan oy artıramamış, oy kaybetmiş, ama kampanya başarılıymış!
Ben CHP'nin en güçlü olduğu ilçelerden birinde, Ankara Çankaya'da oturuyorum. Kapımı çalan bir tarafa, posta kutuma tek bir CHP propaganda malzemesi gelmedi. Oturduğum apartmana ve mahalleye de gelmedi.
Halbuki Çankaya gibi bir ilçede on binlerce CHP gönüllüsünün mobilize edilmesi, her eve defalarca ulaşılması işten bile değil. Bunun için para da gerekmiyor.
Akılda kalan bir seçim sloganı dahi bulamadılar. Bir trafo merkezi, kedi ve 'alkışlıyoruz' sözcüğünü merkeze alan abes bir kampanya başlattılar. Ama insanlar bu tuhaf reklamlara bir anlam veremedi. Bunu kendileri de gördü ve seçimin en sıcak günlerinde o kampanya terk edildi.
CHP'nin temel sorunu
Şimdi işin esasına gelelim. CHP'nin temel bir sorunu var. Bunu aşmadan başarılı olması imkansız. O da şu: CHP'nin, en derinde yatan yanlışlarının ne olduğu konusunda, cesur bir özeleştiri süreci başlatması gerekiyor.
Ancak böyle bir süreç sonunda yanlışlarını görebilir, düzeltebilir ve kamuoyunu ikna ederek seçmenin güçlü desteğini alabilir.
Ama CHP'nin hiç böyle bir alışkanlığı yok. Oylar düşse bile, kampanyamız başarılı oldu ama halk anlamdı, bu seçimde filanca partiye ödünç oy verdik gibi gayri siyasi açıklamalarla yıllardır işi idare etmeye çalışıyorlar.
1999 seçim yenilgisinden sonra, CHP'de MYK üyesi olarak görev yapıyordum. Parti %10 barajın altında ve meclis dışında kalmıştı. Oldukça sınırlı bir özeleştiri raporu hazırladım. O günlerde medyaya da yansıdığı gibi, başıma gelmeyen kalmadı.
Böyle bir özeleştiri sürecinde şimdi CHP'nin yüzleşmesi ve sorgulaması gereken üç hayati başlık şunlar:
● Niçin Kürt sorununa demokratik reformlarla çözümü savunmak yerine, aşırı ulusalcı bir siyaset izlendi?
● Niçin üniversiteye başörtüsüyle gitmek isteyen genç kadınlarımızın bu hakkı kazanmasına öncülük yapmak yerine, onların önünü kesen ve yasağı şiddetle destekleyen bir tutum izlendi?
● Niçin askerlerin siyasete karışmasına ve askeri müdahalelere destek olundu, hatta teşvik edildi?
Bu konulara burada ayrıntılı bir şekilde girme imkanımız yok. Ama dileyenler, kısa süre önce çıkan kitabıma bakabilirler (2).
CHP böyle bir özeleştiri süreci yerine, bazen o zaman şartlar öyleydi deyip işin üstünü örtmeye çalışıyor. Bazen, CHP hiç bir zaman askeri müdahaleleri desteklemedi deyip inkar yoluna gidiyor. Bazen de, İslamcı kesimin en seviyesiz siyasetçileri arasından transfer yaparak ayıplarını telafi etmeye çalışıyor.
Gerekeni yapmak yerine, durumu iyi-kötü idare edip günü geçirmeye çalışan bu tutumun Osmanlıca adı, idare-i maslahatçılık. CHP işte bunu yapıyor.
Bütün bunun sonunda şimdi CHP'nin geldiği yer; askercilerin, ulusalcıların, Kemalistlerin ve katı laikçilerin büyük çoğunlukta olduğu karmakarışık bir yapı. Parti içinde zaten azınlıkta olan sosyal demokratlar, son seçimde önemli ölçüde tasfiye oldu ve şimdi daha da azlar. Önümüzdeki dönemde, bu karışık yapının meclis grubu içinde yol açacağı tutarsızlık krizlerini izleyeceğiz.
Böyle bir partiye dindar insanlar, Kürtler, temiz siyaseti ve özgürlükçü demokrasiyi isteyenler niçin oy versin?
Ama CHP'nin başka sorunları da var.
AKP yolsuzluk skandallarıyla yıpranırken, CHP o konuda da güven veremiyor. Daha geçen sene yapılan yerel seçimlerde, kendi seçim çevresinde seçmenin çoğu tarafından şaibeli olarak tanınan isimler çok sayıda büyük şehirde aday gösterildi. Hiç biri kazanamadı.
Hadi ben bu isimleri burada açıklamayayım. Ama seçmen gibi, parti Genel Merkezi de bunların hepsini biliyor.
Kamu olanaklarının eşe dosta peşkeş çekilmesi konusu da aynen öyle. Kısa süre önce CHP'li Haluk Koç, AKP'li siyasetçilerin yakınlarına nasıl torpilli istihdam sağlandığını, isimler vererek ifşa etti. Çok da iyi yaptı.
Peki CHP iktidara gelse ne yapacak? Elbette İş Bankası'nda yaptığını. Yani AKP'nin aynısını. CHP sahip olduğu hisse karşılığında, bu ülkedeki en ballı kamu görevlerinden biri olan İş Bankası'na yönetim kurulu üyeliği tayin etme hakkına sahip.
Daha henüz geçen sene bu göreve iki atama yapıldı. Milletin gözünün içine baka baka, CHP'li bakan Mehmet Moğultay'ın oğlu Ulaş Moğultay ve CHP'li milletvekili Bayram Meral'in oğlu Kemal Meral yönetim kurulu üyeliğine getirildi. İkisinin de hiç bir bankacılık tecrübesi yok. Biri 35 yaşında, diğerinin lise mezunu olduğu söyleniyor. Moğultay ve Meral'in ikisi de, Kemal Kılıçdaroğlu'nun en yakınları arasında.
CHP'de bir başka kritik sıkıntı, son dönemde artan mezhepçilik görüntüsü. 7 Haziran aday listeleriyle beraber, bu durum daha görünür hale geldi. Bunu herkes biliyor, görüyor, ama pek açık konuşulmuyor. Halbuki sokağın ve seçmenin nabzını biraz olsun tutanlar, bu durumun CHP'ye yönelecek oy kaymasını ciddi ölçüde engellediğini görüyor.
Liderlik
Dünyanın her yerinde lider önemlidir. Ama Türkiye'de liderin ağırlığı, başka yerlerde olduğundan daha fazladır. Bugün pek çok CHP'li dahi, liderlik için yeterli birikimi bulunmayan Kılıçdaroğlu ile CHP'nin başarılı olamayacağını görüyor ve dile getiriyor.
Eski lider Deniz Baykal, ölene kadar CHP'nin başında kalmayı hayal ediyordu. Her şeyi ona göre dizayn etmiş, partiyi tahrip etmek pahasına, kendi hizbinden olmayanları, o arada lider potansiyeli taşıyan herkesi tasfiye etmişti.
Karanlık çevrelerin özel hayatıyla ilgili bir kaset çıkarması üzerine, Baykal istifa etmek zorunda kaldı. O boşlukta Kılıçdaroğlu Genel Başkan oldu. Yani, başka seçeneğin bulunmadığı ortamda Çelebi sayılma hikayesi.
Ancak liderlik açısından CHP'nin esas sorunu Kılıçdaroğlu değil. Daha ciddi mesele, Kılıçdaroğlu bir şekilde o görevden ayrılsa bile, çok yönlü bir kriz yaşayan partiyi başarıya taşıyacak lider alternatifinin bulunmaması.
Görüyorsunuz CHP'nin küfesi problem dolu. Aslında burada ele alamadığımız başka büyük sorunlar da var. Mesela gençlerden ve yurt dışında yaşayanlardan, HDP kadar bile oy alamıyor. Nüfusun üçte birini oluşturan kırsal kesime ve köylere ulaşamıyor. Bunlar ciddi örgütlenme gerektiren işler.
Ama sözü fazla uzatmayalım. Uzun lafın kısası, CHP'de umut yok.
--------------
(1)- En çok emanet oy AKP ve CHP'de, haber3com
(2)- Çoğulcu Toplum ve Demokrasi, Bence Kitap, Nisan 2015, özellikle s. 41-94.