Bir süredir daha doğrusu, yaklaşan belediye seçimlerine doğru bir bayrak kirliliğidir gidiyor. Etrafta tanımadığımız bir sürü adayın ismi yazan bayraklar, her yerden karşımıza çıkıyor. Bayrakçılar da doğal olarak bayram ediyor. Geçenlerde, yolda giderken, kopmuş bayraklar, arabanın altına girdi, yarısı yukarıda, yarısı da aşağıda. Bu arada en ücra sokaklara kadar giren, seçim otobüslerinden gelen avaz avaza çalan şarkılar, marşlar da etrafa verdikleri, hem görüntü, hem gürültü kirliliğinin son noktası.
Yani hiç kimsenin bu durumdan memnun olduğunu düşünmüyorum. Vatandaş bu durumdan rahatsız ama kimse sesini çıkartmıyor. Çıkartsa ne olacak, kime, kimi şikayet edecek. Dünyanın hiçbir yerinde de yok, böyle etrafa zarar veren, seçim kampanyası onu da söyleyeyim.
Bir diğer ironik nokta da, hayatımızda ilk defa gördüğümüz bir adaya, neden belediye başkanlığı şansı verelim. Yani insan ayakkabı alırken bile, 40 dükkan dolaşıp, ayağına yakıştı mı, rahat mı, fiyatı uygun mu gibi bir sürü kriteri değerlendirirken, şehri yönetmek gibi çok önemli bir şansı niye hiç tanımadığı birine versin?
Bunu hiç anlamıyorum zaten ama genel seçimler içinde geçerli bu iddiam. Yani oy verdiğimiz insanları tanımıyoruz. Hadi bırakın tanımayı, seçtiğimiz görevde başarılı olacağını bilmiyoruz. Ama milletçe kaderimizi belirleyecek şekilde oy atıyoruz.
Sonra sonuç işte bu gün gelinen nokta.
Kılıçdaroğlu çıkıyor, ben dürüst siyaset yapacağım diyor. Keşke dedikleri doğru olsa ama o göreve geldikten sonra, gerçekten dürüst oldu diyelim, başarılı olacağını nereden biliyoruz. Keza Topbaş" da, cevap veriyor? Ben dürüst değil miyim? Dürüst olmayan belediye başkanı olur mu zaten, icraatten haber versin diyor. O da doğru ama Topbaş" ın da İstanbul" da belediye başkanlığında yüzde yüz başarılı olduğunu söyleyebilir miyiz? Ya da dürüstlüğünün ölçüsünü, gerçekten ihalelerde tanıdıklarına avantaj verip vermediğini nereden bileceğiz, bilemeyiz ki.
Mesele, Ahmet, gitti, Mehmet geldi meselesi değil aslında. Biz çok önemli görevleri, icraatlerini bilmediğimiz insanlara, oy vererek veriyoruz. İşte Akp gitsin diye Chp" ye verelim, ya da, Baykal" a kızdık, Akp" ye oy verelim gibi yanlışlarla, ülkemizin geleceğiyle, çocuklarımızın geleceğiyle oynuyoruz. Sonra, yandaş medya, karşıt medya oluyoruz. Bu yanlışın altındaki mantık hatası değişmedikçe, Ahmet de gitse, Mehmet" te gelse aynı terane devam edecek..
Bu hafta sonu oy kullanacağımız belediye seçimlerini ele alacak olursak mesela, bayrak asmak, gürültü çıkarıp otobüsle dolaşmak dışında, bu insanlara, mesela, küçük bölgeleri yönetme görevi verilmeli yani diyelim ki, Sarıyer belediyesini bir ay boyunca, o bölgeye talip olan partinin adayları yönetecek ve dönüşümlü olarak adaylar hizmetlerini yapacak, ya da bir test alanı yaratılacak, adeta Trump" ın sunduğu "çırak" programı gibi mesela görevler verilecek, insanlar hem adayları tanıyacak, hem de icraatlerini görecek sonra da başarılı olanlara oy verecek. Bence böyle bir şey, bayrağı asıp, otobüse atlayıp, mahalle mahalle dolaşmaktan daha mantıklı ama tabii ki bir ütopya
Yani 'yemekteyiz' in bir de, 'yönetimdeyiz' versiyonu olmaz mı diye düşünüyor insan . Ama olmaz tabii, biz yine eski usule devam edip, oylarımızı vereceğiz, yani her şey alıştığımız, bildiğimiz gibi devam edecek..
">
Bir süredir daha doğrusu, yaklaşan belediye seçimlerine doğru bir bayrak kirliliğidir gidiyor. Etrafta tanımadığımız bir sürü adayın ismi yazan bayraklar, her yerden karşımıza çıkıyor. Bayrakçılar da doğal olarak bayram ediyor. Geçenlerde, yolda giderken, kopmuş bayraklar, arabanın altına girdi, yarısı yukarıda, yarısı da aşağıda. Bu arada en ücra sokaklara kadar giren, seçim otobüslerinden gelen avaz avaza çalan şarkılar, marşlar da etrafa verdikleri, hem görüntü, hem gürültü kirliliğinin son noktası.
Yani hiç kimsenin bu durumdan memnun olduğunu düşünmüyorum. Vatandaş bu durumdan rahatsız ama kimse sesini çıkartmıyor. Çıkartsa ne olacak, kime, kimi şikayet edecek. Dünyanın hiçbir yerinde de yok, böyle etrafa zarar veren, seçim kampanyası onu da söyleyeyim.
Bir diğer ironik nokta da, hayatımızda ilk defa gördüğümüz bir adaya, neden belediye başkanlığı şansı verelim. Yani insan ayakkabı alırken bile, 40 dükkan dolaşıp, ayağına yakıştı mı, rahat mı, fiyatı uygun mu gibi bir sürü kriteri değerlendirirken, şehri yönetmek gibi çok önemli bir şansı niye hiç tanımadığı birine versin?
Bunu hiç anlamıyorum zaten ama genel seçimler içinde geçerli bu iddiam. Yani oy verdiğimiz insanları tanımıyoruz. Hadi bırakın tanımayı, seçtiğimiz görevde başarılı olacağını bilmiyoruz. Ama milletçe kaderimizi belirleyecek şekilde oy atıyoruz.
Sonra sonuç işte bu gün gelinen nokta.
Kılıçdaroğlu çıkıyor, ben dürüst siyaset yapacağım diyor. Keşke dedikleri doğru olsa ama o göreve geldikten sonra, gerçekten dürüst oldu diyelim, başarılı olacağını nereden biliyoruz. Keza Topbaş" da, cevap veriyor? Ben dürüst değil miyim? Dürüst olmayan belediye başkanı olur mu zaten, icraatten haber versin diyor. O da doğru ama Topbaş" ın da İstanbul" da belediye başkanlığında yüzde yüz başarılı olduğunu söyleyebilir miyiz? Ya da dürüstlüğünün ölçüsünü, gerçekten ihalelerde tanıdıklarına avantaj verip vermediğini nereden bileceğiz, bilemeyiz ki.
Mesele, Ahmet, gitti, Mehmet geldi meselesi değil aslında. Biz çok önemli görevleri, icraatlerini bilmediğimiz insanlara, oy vererek veriyoruz. İşte Akp gitsin diye Chp" ye verelim, ya da, Baykal" a kızdık, Akp" ye oy verelim gibi yanlışlarla, ülkemizin geleceğiyle, çocuklarımızın geleceğiyle oynuyoruz. Sonra, yandaş medya, karşıt medya oluyoruz. Bu yanlışın altındaki mantık hatası değişmedikçe, Ahmet de gitse, Mehmet" te gelse aynı terane devam edecek..
Bu hafta sonu oy kullanacağımız belediye seçimlerini ele alacak olursak mesela, bayrak asmak, gürültü çıkarıp otobüsle dolaşmak dışında, bu insanlara, mesela, küçük bölgeleri yönetme görevi verilmeli yani diyelim ki, Sarıyer belediyesini bir ay boyunca, o bölgeye talip olan partinin adayları yönetecek ve dönüşümlü olarak adaylar hizmetlerini yapacak, ya da bir test alanı yaratılacak, adeta Trump" ın sunduğu "çırak" programı gibi mesela görevler verilecek, insanlar hem adayları tanıyacak, hem de icraatlerini görecek sonra da başarılı olanlara oy verecek. Bence böyle bir şey, bayrağı asıp, otobüse atlayıp, mahalle mahalle dolaşmaktan daha mantıklı ama tabii ki bir ütopya
Yani 'yemekteyiz' in bir de, 'yönetimdeyiz' versiyonu olmaz mı diye düşünüyor insan . Ama olmaz tabii, biz yine eski usule devam edip, oylarımızı vereceğiz, yani her şey alıştığımız, bildiğimiz gibi devam edecek..