Şenlikli masalar, neşeli ayaklar, poker suratlı figürler, küsüp-barışanlar,
7 küpeli gelinler gibi -şimdilik- iki ana ittifaktan oluşan (Cumhur ve Millet) bir seçime gidiyoruz.
Cumhurbaşkanı seçim tarihini verdi: 14 Mayıs. YSK da “olur” dedi, şekil şartlarına takılmamak gerek, sandık, deprem ve ekonomik tahribatın basınçlı ortamında geliyor, gelmeli, siyasete halkın eli değmeli.
Geride bıraktığımız sürece bakılınca, geleceğe ilişkin umutların azalmamasını diliyor insan… Ne var ki, taktiksel olarak vaziyet alan, stratejik aklı firarda bir siyaset bizimkisi...
Hepimizinki!
Takım oyunu oynamak zor. Herkes bir Lefter, herkes yaslandığı gruplar içinde birer lider!
Duralım, düşünelim…
-Deprem,
-Sosyal Güvenlik zafiyeti,
-İşsizlik,
Bu konularda ön alan çalışma var mıydı?
Devam edip sorgulayalım… :
-KKTC'nin esenliği,
-Enerji ithalatının ikamesi,
-Dicle ve Fırat Suları…
Bunlara ilişkin siyasetin bir öngörüsü var sayılabilir mi?
İşte budur; kendilerini şekillendiren sisteme uyarak, talihin yardımına güvenerek, halkın unutkanlığına ‘oynayarak’, kimi egemen elitlere yaslanarak, ne strateji kurulur ne “bozuk düzen” bozulur ne de yeni bir dünya kurulur!.
Öte yandan bu son “ittifakların” partilerin içinde çeşitli etkileri olduğu gibi, mebus listelerinde sonra kimi “sathı parti’ içi "savaşlar" da kapıdadır.
Yumurta kapıya gelince omleti düşünenlerin yazgısıdır!
“Yaşasın düzensizlik!”
“Yaşasın kaos!”
“Yaşasın zaman ve mekan kopukluğu!” der gibiler; kimi önde gelen siyasiler…
Bir büyük boşluk var.
Enlem çizgisinde siyaset ile gerçek sorunlar,
Boylam çizgisinde halk ile partiler arasında…
… Sonrada, bu boşluklara, boşluklardan sızan sosyal fay kırıklarına "dolgu malzemesi" olarak gelsin anketçiler, gelsin reklamcılar, gelsin medya bülbülleri!
Geçenlerde radyoda bir şarkı duydum hemen sözlerini kendimce zihnimde uyarladım:
“Dönüyor Dünya yine… yıkılıyor dünya kadar dert Türkiye’nin üstüne!”
Nihayet yasası, sistemi, medyası, dış konjonktürü ve giderek biçimlenen ittifakları ile (belki bir üçüncü ittifak da kurulabilir önümüzdeki günlerde) artık 2023 seçimlerine gidiyoruz…
Kazanan ülkenin gençleri ve geleceği olsun dileğim bu ve her seçim için geçerli tabii…
Ne ki, kimi olgular ve yapılar açısından 100 yıl önceki halimizden geri olmasak, şu idrak ettiğimiz şahane sahnelere bakıp, bir oynamadığım kalacak!
Türkiye’de katılımcı demokrasi, üretken ekonomi ve sistematik aklın yönettiği kurumlar ideali ise, mutlak anlamda kendi baharını bekleyecek…
">
Şenlikli masalar, neşeli ayaklar, poker suratlı figürler, küsüp-barışanlar,
7 küpeli gelinler gibi -şimdilik- iki ana ittifaktan oluşan (Cumhur ve Millet) bir seçime gidiyoruz.
Cumhurbaşkanı seçim tarihini verdi: 14 Mayıs. YSK da “olur” dedi, şekil şartlarına takılmamak gerek, sandık, deprem ve ekonomik tahribatın basınçlı ortamında geliyor, gelmeli, siyasete halkın eli değmeli.
Geride bıraktığımız sürece bakılınca, geleceğe ilişkin umutların azalmamasını diliyor insan… Ne var ki, taktiksel olarak vaziyet alan, stratejik aklı firarda bir siyaset bizimkisi...
Hepimizinki!
Takım oyunu oynamak zor. Herkes bir Lefter, herkes yaslandığı gruplar içinde birer lider!
Duralım, düşünelim…
-Deprem,
-Sosyal Güvenlik zafiyeti,
-İşsizlik,
Bu konularda ön alan çalışma var mıydı?
Devam edip sorgulayalım… :
-KKTC'nin esenliği,
-Enerji ithalatının ikamesi,
-Dicle ve Fırat Suları…
Bunlara ilişkin siyasetin bir öngörüsü var sayılabilir mi?
İşte budur; kendilerini şekillendiren sisteme uyarak, talihin yardımına güvenerek, halkın unutkanlığına ‘oynayarak’, kimi egemen elitlere yaslanarak, ne strateji kurulur ne “bozuk düzen” bozulur ne de yeni bir dünya kurulur!.
Öte yandan bu son “ittifakların” partilerin içinde çeşitli etkileri olduğu gibi, mebus listelerinde sonra kimi “sathı parti’ içi "savaşlar" da kapıdadır.
Yumurta kapıya gelince omleti düşünenlerin yazgısıdır!
“Yaşasın düzensizlik!”
“Yaşasın kaos!”
“Yaşasın zaman ve mekan kopukluğu!” der gibiler; kimi önde gelen siyasiler…
Bir büyük boşluk var.
Enlem çizgisinde siyaset ile gerçek sorunlar,
Boylam çizgisinde halk ile partiler arasında…
… Sonrada, bu boşluklara, boşluklardan sızan sosyal fay kırıklarına "dolgu malzemesi" olarak gelsin anketçiler, gelsin reklamcılar, gelsin medya bülbülleri!
Geçenlerde radyoda bir şarkı duydum hemen sözlerini kendimce zihnimde uyarladım:
“Dönüyor Dünya yine… yıkılıyor dünya kadar dert Türkiye’nin üstüne!”
Nihayet yasası, sistemi, medyası, dış konjonktürü ve giderek biçimlenen ittifakları ile (belki bir üçüncü ittifak da kurulabilir önümüzdeki günlerde) artık 2023 seçimlerine gidiyoruz…
Kazanan ülkenin gençleri ve geleceği olsun dileğim bu ve her seçim için geçerli tabii…
Ne ki, kimi olgular ve yapılar açısından 100 yıl önceki halimizden geri olmasak, şu idrak ettiğimiz şahane sahnelere bakıp, bir oynamadığım kalacak!
Türkiye’de katılımcı demokrasi, üretken ekonomi ve sistematik aklın yönettiği kurumlar ideali ise, mutlak anlamda kendi baharını bekleyecek…