Milyonca insan yatağa aç giriyor, on yedi milyona yakını, yoksulluk sınırında…
“Açlığı” tadan bilir de, şu yoksulluk sınırının 3.540 kayme olduğu söyleniyor.
Bu koşullarda Bakan Faruk Çelik, “800 lirayla geçinmenin” ballı tılsımını fısıldadı.
“Saymayı bilmemek” denilse yeridir.
Kaldı ki Sayın Bakanı, bizzat Kabine arkadaşı Babacan tekzip etmiştir;
Büyüme hedeflerinin revize edildiği, ekonominin borç dinamiğine dayandığı ikrar, edilmiştir…
Gelir dağılımı adaletsizliğinde şampiyonlar liginde oynarken Türkiye;
% 15’ler düzeyindeki işsizliği ve kimi bölgelerde sıfır çeken hane halkı geliriyle;
800 lirayla geçinmenin de ötesinde bir “toplumsal mucizeyi” zaten sergilemektedir!
Ankara’nın Doğusu halan haraptır ancak artık Ege ve Trakya’da, topraklar da icralıktır.
Fakat bu tabloda yanan ile yakınan farklı… Meclis’te “geçinemiyoruz” diyenler var!
Suyu taşıyan; emek, girişim, vergi mükellefleri… Testiyi kıransa, borç, faiz, rant tercihi…
İş yaratmıyor, gelir dağıtmıyor, vergi adaleti sağlamıyor, fiyatlama hakkaniyete dayanmıyor..
Tam bu noktada “yandaş medya”nın işlevi beliriyor: testiyi kıranla suyu taşıyan karıştırılıyor.
“800 liraya (bal gibi) geçinilir” deniyor; bir de diyet listesi ekleniyor: “… zeytinli” filan…
Pirzola niyetine kahkaha! Gülmekten, göz yaşı damıtmaca…
Fakir fukaraya umut bile haram, demez mi ki bunu duyan adam;
“saymayı bilmeyenden bana ne fayda?”…
İçinde bulunduğumuz tablo budur.
Daha üzücü olan şey; ‘işin alternatifi, vatandaşa henüz mal olmamıştır.
Ekonomi siyaseti, siyaset ekonomisine feda edilmekte, enkaz altında vatandaş ezilmektedir.
Bundan böyle doğacak üç çocuktan erkek olanlardan birinin adı mutlaka “Yaşar” olsun!
Bırakın seyahat etmeyi, kitap almakta, sinemaya gitmekte zorlanan insanların ülkesinde,
Vatandaşın durumu, “Yaşar ne yaşar ne yaşamaz” dır…
">
Milyonca insan yatağa aç giriyor, on yedi milyona yakını, yoksulluk sınırında…
“Açlığı” tadan bilir de, şu yoksulluk sınırının 3.540 kayme olduğu söyleniyor.
Bu koşullarda Bakan Faruk Çelik, “800 lirayla geçinmenin” ballı tılsımını fısıldadı.
“Saymayı bilmemek” denilse yeridir.
Kaldı ki Sayın Bakanı, bizzat Kabine arkadaşı Babacan tekzip etmiştir;
Büyüme hedeflerinin revize edildiği, ekonominin borç dinamiğine dayandığı ikrar, edilmiştir…
Gelir dağılımı adaletsizliğinde şampiyonlar liginde oynarken Türkiye;
% 15’ler düzeyindeki işsizliği ve kimi bölgelerde sıfır çeken hane halkı geliriyle;
800 lirayla geçinmenin de ötesinde bir “toplumsal mucizeyi” zaten sergilemektedir!
Ankara’nın Doğusu halan haraptır ancak artık Ege ve Trakya’da, topraklar da icralıktır.
Fakat bu tabloda yanan ile yakınan farklı… Meclis’te “geçinemiyoruz” diyenler var!
Suyu taşıyan; emek, girişim, vergi mükellefleri… Testiyi kıransa, borç, faiz, rant tercihi…
İş yaratmıyor, gelir dağıtmıyor, vergi adaleti sağlamıyor, fiyatlama hakkaniyete dayanmıyor..
Tam bu noktada “yandaş medya”nın işlevi beliriyor: testiyi kıranla suyu taşıyan karıştırılıyor.
“800 liraya (bal gibi) geçinilir” deniyor; bir de diyet listesi ekleniyor: “… zeytinli” filan…
Pirzola niyetine kahkaha! Gülmekten, göz yaşı damıtmaca…
Fakir fukaraya umut bile haram, demez mi ki bunu duyan adam;
“saymayı bilmeyenden bana ne fayda?”…
İçinde bulunduğumuz tablo budur.
Daha üzücü olan şey; ‘işin alternatifi, vatandaşa henüz mal olmamıştır.
Ekonomi siyaseti, siyaset ekonomisine feda edilmekte, enkaz altında vatandaş ezilmektedir.
Bundan böyle doğacak üç çocuktan erkek olanlardan birinin adı mutlaka “Yaşar” olsun!
Bırakın seyahat etmeyi, kitap almakta, sinemaya gitmekte zorlanan insanların ülkesinde,
Vatandaşın durumu, “Yaşar ne yaşar ne yaşamaz” dır…