Stratejik bir coğrafyada, terörün tasallutu altında, dengesizliğin dayattığı dehşet anaforundayız. Caydırıcı bir savunma gücünün yaşamsal önemi giderek artmaktadır.
Milli ve Sanayileşmiş savunmamızı; yatırım ve donanımızı, yüksek tutmak zorundayız.
O arada, dünya genelinde artmakta olan bu pastadan pay almak durumundayız.
Bazen “Satın aldıkları teslim edilmeyen” veya “Yedek parçası verilmeyen” ülkemiz için, bu alanda “dışa bağımlılığı en aza indirmek” ve “pazarın oyuncusu” olmak vazgeçilmez bir hedeftir.
Bu hedefin bir biriyle bağlı; biri statik, diğeri dinamik bileşenleri vardır: Her sanayi dalında olduğu gibi, bu alanda da, ithalat-ihracat dengesini, yerli kaynak yüzdesini gözetmek, bu işin momenti, abecesi, statik formülüdür… Bir diğer bileşense; uçak, tank, korvet, gemi, insansız hava aracı, radar ve bunların tasarımı ve imal sürecinde, bilime dayalı rekabetçi dinamizmdir.
Savunma harcamaları açısından, ABD, İngiltere, Rusya, Fransa 1; Çin, Almanya, İtalya, İsrail 2; Hindistan, İspanya, Güney Kore, İsveç 3’üncü kategoridedirler. Bizde, MSB, JGK ve SGK açısından toplam savunma harcamaları 10-12 (bir başka veriye göre ise 13-15) milyar dolar bandındadır. O arada, ülkemiz bütçesi içerisinde savunma harcamalarının yıllık seyri yüzde 5,4 dolayındadır.
2011 verilerine göre, 288 proje yürütülmekte, 27,3 milyar dolarlık sözleşme imzalanmış durumdadır. Yılda 3-4 milyar dolar dış alımdan söz edilse de; bu net ithalatı zorlayacak bir rakamdır. Gerçekten, ülkemizde 100 den fazla imalatçı şirket, 1000’i aşkın küçük işletme bu alanda faaliyet gösteriyor olsa da, Dünya devleri arasına sadece 1 şirketimiz girebilmektedir.
Araştırma- Geliştirme payımız da hedeflerimizle koşut olmayıp (sonuçlarla örtüşen şekilde), yüzde 1’ler düzeyinde; (yaklaşık 100 milyon dolarla) bizi pazarın oyuncusu değil alıcısı olarak sabitleyecek bir düzeyde, belirmektedir.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın (2010) verilerine göre; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanma oranı % 52,1 ‘e ulaşmış, sektörün cirosu 3 katına çıkarak 2,7 milyar doların aşmış, ihracat 4’e katlanarak, 853 milyon dolara ulaşmış bulunmaktadır.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın proje envanteri incelendiğinde şu güncel (kamuoyuna açık) verilere ulaşılabilir: 2014 yılı sonuna kadar ANKA (insansız hava aracı) tamamlanması, 2015 yılı sonuna kadar Milli Tank Altay’ın prototip üretimi yapılması ve Hürkuş uçağının devreye girmesi, söz konusudur.
Bu arada MİLGEM’in (ilk korvet muhrip gemi) 2008’de denize indirilmesinin yanı sıra, yeni tip karakol botları, sahil güvenlik arama kurtarma gemisi, tank çıkarma gemisinin, denize indirilmesi ve denemelere başlanması kayda değer gelişmelerdir. Öte yandan, uçaklarımızın modernizasyonu ve uydu alanında da çalışmaların devam ettiği belirtilmektedir.
Savunma Sanayimiz açısından, Bölgesel Ortak Yatırım Şirketlerine iştirak edilmesi amacıyla projeksiyon çalışmaları, Türk firmalarının uluslararası tedarik zincirinde yerlerini almaları için desteklenmesi çabaları ve teknoloji geliştirici faaliyetlerin önemine koşut yatırım planlaması gibi konular, elbette çok önemlidir.
Tabii yılların “gecikmişliği” ile karşılaş(tır)ma sahasına 2-0 yenik başladığımız bir kümelenmenin de etkisi ve tortusu vardır ama, içinde bulunduğumuz tabloya genel olarak bakıldığında, savunma sanayi alanında hedeflerin sonuçlara ağır bastığı görülmektedir. Yine de moralimizi asla bozmamalıyız; GaN teknolojisine de önem verilmeli, Kirpi üretimi de bir şekilde desteklenmelidir.
O arada, savunmanın yaşamsal önemine uygun olarak, savunma sanayindeki milli kazanımların ve değerlerin korunması, yalnızca maddi bir korumayı değil aynı zamanda insan kaynaklarımızın da esirgenmesini içeren bir refleksi gerektirmektedir.
Birkaç yıl önce ASELSAN’da yaşanılan “yadırgatıcı” ölümler, Isparta’da bir uçak kazasında çok değerli bilim insanlarımızı yitirmemiz gibi olgular da anımsanarak, etkin bir denetim ve işleyen bir iletişimin ışığında, bu alanda ve her alanda, bilim insanı, teknisyen, yatırımcı, teknokrat, kim varsa el ele ve Türkiye’nin önceliklerine göre daha çok çalışmalıyız.
Saldırganlıkla sınanan değil savunma gücüyle saygı uyandıran ve haklarını da sonuna kadar koruyan geleneksel yapımızın, evimizde dinginliğimizi, huzurumuzu, kaynaklarımızı korumamıza yardımcı olacağı gibi, savunma sanayimize yeni pazarlarda, kurallı koşullarda ve etik değerleri gözeterek, yeni kapılar kazandırılmasına katkı sağlayacağı da unutulmamalıdır.
Kaynaklar:
1) Savunma Sanayi Müsteşarlığı web sitesi
2) SSM Sayın Bayar’ın radyo konuşmasından basına derlenen özet
3) DPT Yayınları
4) Global Issues org dosya ve raporlar
5) http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1219189-aselsandan-onemli-adim
">
Stratejik bir coğrafyada, terörün tasallutu altında, dengesizliğin dayattığı dehşet anaforundayız. Caydırıcı bir savunma gücünün yaşamsal önemi giderek artmaktadır.
Milli ve Sanayileşmiş savunmamızı; yatırım ve donanımızı, yüksek tutmak zorundayız.
O arada, dünya genelinde artmakta olan bu pastadan pay almak durumundayız.
Bazen “Satın aldıkları teslim edilmeyen” veya “Yedek parçası verilmeyen” ülkemiz için, bu alanda “dışa bağımlılığı en aza indirmek” ve “pazarın oyuncusu” olmak vazgeçilmez bir hedeftir.
Bu hedefin bir biriyle bağlı; biri statik, diğeri dinamik bileşenleri vardır: Her sanayi dalında olduğu gibi, bu alanda da, ithalat-ihracat dengesini, yerli kaynak yüzdesini gözetmek, bu işin momenti, abecesi, statik formülüdür… Bir diğer bileşense; uçak, tank, korvet, gemi, insansız hava aracı, radar ve bunların tasarımı ve imal sürecinde, bilime dayalı rekabetçi dinamizmdir.
Savunma harcamaları açısından, ABD, İngiltere, Rusya, Fransa 1; Çin, Almanya, İtalya, İsrail 2; Hindistan, İspanya, Güney Kore, İsveç 3’üncü kategoridedirler. Bizde, MSB, JGK ve SGK açısından toplam savunma harcamaları 10-12 (bir başka veriye göre ise 13-15) milyar dolar bandındadır. O arada, ülkemiz bütçesi içerisinde savunma harcamalarının yıllık seyri yüzde 5,4 dolayındadır.
2011 verilerine göre, 288 proje yürütülmekte, 27,3 milyar dolarlık sözleşme imzalanmış durumdadır. Yılda 3-4 milyar dolar dış alımdan söz edilse de; bu net ithalatı zorlayacak bir rakamdır. Gerçekten, ülkemizde 100 den fazla imalatçı şirket, 1000’i aşkın küçük işletme bu alanda faaliyet gösteriyor olsa da, Dünya devleri arasına sadece 1 şirketimiz girebilmektedir.
Araştırma- Geliştirme payımız da hedeflerimizle koşut olmayıp (sonuçlarla örtüşen şekilde), yüzde 1’ler düzeyinde; (yaklaşık 100 milyon dolarla) bizi pazarın oyuncusu değil alıcısı olarak sabitleyecek bir düzeyde, belirmektedir.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın (2010) verilerine göre; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanma oranı % 52,1 ‘e ulaşmış, sektörün cirosu 3 katına çıkarak 2,7 milyar doların aşmış, ihracat 4’e katlanarak, 853 milyon dolara ulaşmış bulunmaktadır.
Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın proje envanteri incelendiğinde şu güncel (kamuoyuna açık) verilere ulaşılabilir: 2014 yılı sonuna kadar ANKA (insansız hava aracı) tamamlanması, 2015 yılı sonuna kadar Milli Tank Altay’ın prototip üretimi yapılması ve Hürkuş uçağının devreye girmesi, söz konusudur.
Bu arada MİLGEM’in (ilk korvet muhrip gemi) 2008’de denize indirilmesinin yanı sıra, yeni tip karakol botları, sahil güvenlik arama kurtarma gemisi, tank çıkarma gemisinin, denize indirilmesi ve denemelere başlanması kayda değer gelişmelerdir. Öte yandan, uçaklarımızın modernizasyonu ve uydu alanında da çalışmaların devam ettiği belirtilmektedir.
Savunma Sanayimiz açısından, Bölgesel Ortak Yatırım Şirketlerine iştirak edilmesi amacıyla projeksiyon çalışmaları, Türk firmalarının uluslararası tedarik zincirinde yerlerini almaları için desteklenmesi çabaları ve teknoloji geliştirici faaliyetlerin önemine koşut yatırım planlaması gibi konular, elbette çok önemlidir.
Tabii yılların “gecikmişliği” ile karşılaş(tır)ma sahasına 2-0 yenik başladığımız bir kümelenmenin de etkisi ve tortusu vardır ama, içinde bulunduğumuz tabloya genel olarak bakıldığında, savunma sanayi alanında hedeflerin sonuçlara ağır bastığı görülmektedir. Yine de moralimizi asla bozmamalıyız; GaN teknolojisine de önem verilmeli, Kirpi üretimi de bir şekilde desteklenmelidir.
O arada, savunmanın yaşamsal önemine uygun olarak, savunma sanayindeki milli kazanımların ve değerlerin korunması, yalnızca maddi bir korumayı değil aynı zamanda insan kaynaklarımızın da esirgenmesini içeren bir refleksi gerektirmektedir.
Birkaç yıl önce ASELSAN’da yaşanılan “yadırgatıcı” ölümler, Isparta’da bir uçak kazasında çok değerli bilim insanlarımızı yitirmemiz gibi olgular da anımsanarak, etkin bir denetim ve işleyen bir iletişimin ışığında, bu alanda ve her alanda, bilim insanı, teknisyen, yatırımcı, teknokrat, kim varsa el ele ve Türkiye’nin önceliklerine göre daha çok çalışmalıyız.
Saldırganlıkla sınanan değil savunma gücüyle saygı uyandıran ve haklarını da sonuna kadar koruyan geleneksel yapımızın, evimizde dinginliğimizi, huzurumuzu, kaynaklarımızı korumamıza yardımcı olacağı gibi, savunma sanayimize yeni pazarlarda, kurallı koşullarda ve etik değerleri gözeterek, yeni kapılar kazandırılmasına katkı sağlayacağı da unutulmamalıdır.
Kaynaklar:
1) Savunma Sanayi Müsteşarlığı web sitesi
2) SSM Sayın Bayar’ın radyo konuşmasından basına derlenen özet
3) DPT Yayınları
4) Global Issues org dosya ve raporlar
5) http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1219189-aselsandan-onemli-adim