Milletvekili bir arkadaşım kendi bölgesinde İç Anadolu’nun muhafazakar bir kasabasına gitmiş, sohbet Gazze Savaşı etrafında yoğunlaşmış. İnsanların ortak tepkisi keskin ve çarpıcı: Bize bundan sonra artık demokrasiden filan söz etmeyin!
İnsanların demokrasi derken ima ettiği belli ki aynı zamanda insan hakları, hukuk devleti, barış, düşünce özgürlüğü gibi temel değerler. Biz de burada o anlamda kullanacağız.
Tepkinin, bu değerleri söyleminde en çok kullanan ve savunan, ama başta Filistin’de olmak üzere dış politikasında ilkesiz ve kaba şekilde göz ardı eden Batılı ülkelere olduğu da belli. Zaten insanların şikayeti tam da o husustan kaynaklanıyor.
Gazze ve Ukrayna savaşları sadece küresel stratejik dengeler açısından değil, Batılılar dahil tüm dünya ülkelerinin iç siyasetinde de uzun vadeli sonuçlar doğuracak. Olup biteni doğru okumak ve ona göre tavır almak kritik önem taşıyor.
* * *
Demokrasi ve hukuk devleti açısından, sorunsuz olmasa da, Batılı ülkeler bugün dünyada en iyi işleyişe sahip olanlar arasında en ön sıralarda yer alıyor.
Dünyada, yine sorunsuz olmasa da, demokrasinin iyi işlediği başka örnek çok. Brezilya, Arjantin, Şili, Uruguay, Hindistan, Sri Lanka, Güney Afrika, Namibya dahil başkaları. Önce Batılı ülkelerde güçlendi ama demokrasi ve hukuk devleti artık evrensel değerler. O açıdan İslam dünyası maalesef gurur duyulacak bir konumda bulunmuyor.
Ama konuştuğumuz sorun iç rejimlerden değil, özellikle büyük ve güçlü ülkelerin daima uyguladığı agresif dış politikadan kaynaklanıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyanın en güçlü ülkesi Amerika, aynı zamanda o dönemin en agresif dış politikasını sürdürdü.
Washington Post gazetesinin hesabına göre, Sadece Soğuk savaş döneminde tam 72 kez başka ülkelerde hükümet darbesi girişiminde bulundu. Ortalama her yıl bir darbe. Soğuk Savaş sonrasında en çok savaş başlatan ülke yine Amerika oldu. Diğer taraftan darbelere destek siyasetini sürdürdü; Ukrayna, Türkiye ve en son Pakistan’da olduğu gibi.
Amerika’nın amacı, iddia ettiği gibi demokrasiyi savunmak değil. Darbelerle devrilmesini sağladığı pek çok ülkede demokratik seçimlerle işbaşına gelen yönetimler vardı. Ukrayna’da darbeyle devrilmesine açık katkı yaptığı hükümet gibi (2014).
Amerikalı siyasi seçkinlerin büyük çoğunluğu, ABD’nin istisnai bir ülke olduğu ideolojisine ve dünyaya liderlik etme misyonuna sahip olduklarına inanır (American exceptionalism). Başkan Biden o ideolojiyi katı şekilde benimser ve başka devletlere müdahale etme hakları olduğuna inanır. Bu dış politika çizgisi “liberal enternasyonalist” diye adlandırılır. Türkiye dahil pek çok ülkede “liberal” sözcüğünün olumsuz anlam kazanması boşuna değildir.
Şurası kesin ki, bir ülkenin içerde iyi işleyen demokratik rejime ve hukuk devletine sahip olması, dışarda agresif bir siyaset izlemeyeceğinin güvencesi değil.
Amerika’nın ve çoğu Avrupa ülkesinin İsrail siyaseti çoktan iflas etmişti. İsrail askeri güç yoluyla adım adım Filistin topraklarını gasp ediyor, halkı Batı Şeria’da fütursuzca öldürüyor, Gazze’de dünyanın en büyük açık hava hapishanesinden tutuyor, içerde ırkçı bir rejim (aparthayd) uyguluyordu ama Batılı ülkeler ciddi tavır koymadı.
Şimdi İsrail küçük bir alana sıkıştırdığı savunmasız sivilleri en barbar şekilde karadan ve havadan ateş yağdırarak katlediyor, aç bırakıyor, bir alandan diğerine kovalıyor, ama hâlâ ciddi bir tepki yok. Silahlar, mühimmat, askeri danışmanlık ve uluslararası zeminlerde siyasi koruma Amerika ve çoğu Avrupalı ülkeden geliyor. İsrail’in kendisini savunduğunu ileri sürüyorlar.
Ukrayna’nın hem NATO üyesi olması hem toprak bütünlüğünü korumasının mümkün olmadığı yıllar önceden belliydi. Kissinger dahil pek çok uzmanın vurguladığı bu gerçeği Amerika iyi biliyordu. Ama savaş öncesinde, sorunu müzakereyi ret etti. Brezilya Cumhurbaşkanı Lula da Silva’nın vurguladığı gibi, barış için gerekirse günlerce, haftalarca hatta aylarca masaya oturup müzakere etmek gerekiyordu.
Savaştan hemen bir ay sonra Ukrayna ve Rusya barış için Antalya’da anlaştı. Rusya askerlerinin tamamını geri çekecek, buna karşılık Ukrayna NATO üyeliğinden vazgeçecek, dış politikasını özgür şekilde belirleyecek ve AB üyesi olabilecekti. Amerika ve İngiltere araya girdi, anlaşmanın çöpe atılmasını ve Ukrayna’nın savaşa devam etmesini sağladılar.
Şimdi Ukrayna savaşı kaybetti, ülke mahvoldu. Amerika yardımı asgari düzeye indirdi, çünkü seçim var. Amerikalı seçmenin %70’i savaşa karşı ve barış istiyor. Avrupalı ülkeler şaşkın, ne yapacaklarına karar veremiyor.
Batı dışındaki ülkelerin ezici çoğunluğu, Amerika’nın Ukrayna siyasetini desteklemedi, desteklemiyor.
* * *
Gazze ve Ukrayna savaşları Batılı ülkelerde popülist ve marjinal partilerin güçlenmesine, siyasi istikrarsızlıklara neden olacak. Ayrıca o ülkelerdeki Müslüman göçmenlerin topluma entegrasyonunu zorlaşacak.
Demokrasi ve hukuk devletinin iyi işlemediği Türkiye dahil pek çok ülkede, özellikle Müslüman ülkelerde, Amerika liderliğindeki Batılı ülkeler o kavramlara o kadar zarar verdi ki, demokratik reform ve dönüşüm zorlaşacak.
Türkiye’de bizim, Amerika veya Rusya dahil hiçbir ülkeye dönük özel dostluk veya düşmanlık duygusuna kapılmadan, yanlıştan sakınmamız gerekiyor.
Demokrasi, hukuk devleti, barış, insan hakları, düşünce özgürlüğü evrensel değerlerdir. O değerlere sahip çıkmadan bir ülkenin gelişmesi ve başarılı olması sürdürülebilir değildir. O ülke yurttaşları, insan onuruna layık bir yaşama sahip olamaz.
Başkalarının yanlışına kendimize zarar ile cevap veremeyiz. Gavura kızıp oruç bozamayız.
">
Milletvekili bir arkadaşım kendi bölgesinde İç Anadolu’nun muhafazakar bir kasabasına gitmiş, sohbet Gazze Savaşı etrafında yoğunlaşmış. İnsanların ortak tepkisi keskin ve çarpıcı: Bize bundan sonra artık demokrasiden filan söz etmeyin!
İnsanların demokrasi derken ima ettiği belli ki aynı zamanda insan hakları, hukuk devleti, barış, düşünce özgürlüğü gibi temel değerler. Biz de burada o anlamda kullanacağız.
Tepkinin, bu değerleri söyleminde en çok kullanan ve savunan, ama başta Filistin’de olmak üzere dış politikasında ilkesiz ve kaba şekilde göz ardı eden Batılı ülkelere olduğu da belli. Zaten insanların şikayeti tam da o husustan kaynaklanıyor.
Gazze ve Ukrayna savaşları sadece küresel stratejik dengeler açısından değil, Batılılar dahil tüm dünya ülkelerinin iç siyasetinde de uzun vadeli sonuçlar doğuracak. Olup biteni doğru okumak ve ona göre tavır almak kritik önem taşıyor.
* * *
Demokrasi ve hukuk devleti açısından, sorunsuz olmasa da, Batılı ülkeler bugün dünyada en iyi işleyişe sahip olanlar arasında en ön sıralarda yer alıyor.
Dünyada, yine sorunsuz olmasa da, demokrasinin iyi işlediği başka örnek çok. Brezilya, Arjantin, Şili, Uruguay, Hindistan, Sri Lanka, Güney Afrika, Namibya dahil başkaları. Önce Batılı ülkelerde güçlendi ama demokrasi ve hukuk devleti artık evrensel değerler. O açıdan İslam dünyası maalesef gurur duyulacak bir konumda bulunmuyor.
Ama konuştuğumuz sorun iç rejimlerden değil, özellikle büyük ve güçlü ülkelerin daima uyguladığı agresif dış politikadan kaynaklanıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyanın en güçlü ülkesi Amerika, aynı zamanda o dönemin en agresif dış politikasını sürdürdü.
Washington Post gazetesinin hesabına göre, Sadece Soğuk savaş döneminde tam 72 kez başka ülkelerde hükümet darbesi girişiminde bulundu. Ortalama her yıl bir darbe. Soğuk Savaş sonrasında en çok savaş başlatan ülke yine Amerika oldu. Diğer taraftan darbelere destek siyasetini sürdürdü; Ukrayna, Türkiye ve en son Pakistan’da olduğu gibi.
Amerika’nın amacı, iddia ettiği gibi demokrasiyi savunmak değil. Darbelerle devrilmesini sağladığı pek çok ülkede demokratik seçimlerle işbaşına gelen yönetimler vardı. Ukrayna’da darbeyle devrilmesine açık katkı yaptığı hükümet gibi (2014).
Amerikalı siyasi seçkinlerin büyük çoğunluğu, ABD’nin istisnai bir ülke olduğu ideolojisine ve dünyaya liderlik etme misyonuna sahip olduklarına inanır (American exceptionalism). Başkan Biden o ideolojiyi katı şekilde benimser ve başka devletlere müdahale etme hakları olduğuna inanır. Bu dış politika çizgisi “liberal enternasyonalist” diye adlandırılır. Türkiye dahil pek çok ülkede “liberal” sözcüğünün olumsuz anlam kazanması boşuna değildir.
Şurası kesin ki, bir ülkenin içerde iyi işleyen demokratik rejime ve hukuk devletine sahip olması, dışarda agresif bir siyaset izlemeyeceğinin güvencesi değil.
Amerika’nın ve çoğu Avrupa ülkesinin İsrail siyaseti çoktan iflas etmişti. İsrail askeri güç yoluyla adım adım Filistin topraklarını gasp ediyor, halkı Batı Şeria’da fütursuzca öldürüyor, Gazze’de dünyanın en büyük açık hava hapishanesinden tutuyor, içerde ırkçı bir rejim (aparthayd) uyguluyordu ama Batılı ülkeler ciddi tavır koymadı.
Şimdi İsrail küçük bir alana sıkıştırdığı savunmasız sivilleri en barbar şekilde karadan ve havadan ateş yağdırarak katlediyor, aç bırakıyor, bir alandan diğerine kovalıyor, ama hâlâ ciddi bir tepki yok. Silahlar, mühimmat, askeri danışmanlık ve uluslararası zeminlerde siyasi koruma Amerika ve çoğu Avrupalı ülkeden geliyor. İsrail’in kendisini savunduğunu ileri sürüyorlar.
Ukrayna’nın hem NATO üyesi olması hem toprak bütünlüğünü korumasının mümkün olmadığı yıllar önceden belliydi. Kissinger dahil pek çok uzmanın vurguladığı bu gerçeği Amerika iyi biliyordu. Ama savaş öncesinde, sorunu müzakereyi ret etti. Brezilya Cumhurbaşkanı Lula da Silva’nın vurguladığı gibi, barış için gerekirse günlerce, haftalarca hatta aylarca masaya oturup müzakere etmek gerekiyordu.
Savaştan hemen bir ay sonra Ukrayna ve Rusya barış için Antalya’da anlaştı. Rusya askerlerinin tamamını geri çekecek, buna karşılık Ukrayna NATO üyeliğinden vazgeçecek, dış politikasını özgür şekilde belirleyecek ve AB üyesi olabilecekti. Amerika ve İngiltere araya girdi, anlaşmanın çöpe atılmasını ve Ukrayna’nın savaşa devam etmesini sağladılar.
Şimdi Ukrayna savaşı kaybetti, ülke mahvoldu. Amerika yardımı asgari düzeye indirdi, çünkü seçim var. Amerikalı seçmenin %70’i savaşa karşı ve barış istiyor. Avrupalı ülkeler şaşkın, ne yapacaklarına karar veremiyor.
Batı dışındaki ülkelerin ezici çoğunluğu, Amerika’nın Ukrayna siyasetini desteklemedi, desteklemiyor.
* * *
Gazze ve Ukrayna savaşları Batılı ülkelerde popülist ve marjinal partilerin güçlenmesine, siyasi istikrarsızlıklara neden olacak. Ayrıca o ülkelerdeki Müslüman göçmenlerin topluma entegrasyonunu zorlaşacak.
Demokrasi ve hukuk devletinin iyi işlemediği Türkiye dahil pek çok ülkede, özellikle Müslüman ülkelerde, Amerika liderliğindeki Batılı ülkeler o kavramlara o kadar zarar verdi ki, demokratik reform ve dönüşüm zorlaşacak.
Türkiye’de bizim, Amerika veya Rusya dahil hiçbir ülkeye dönük özel dostluk veya düşmanlık duygusuna kapılmadan, yanlıştan sakınmamız gerekiyor.
Demokrasi, hukuk devleti, barış, insan hakları, düşünce özgürlüğü evrensel değerlerdir. O değerlere sahip çıkmadan bir ülkenin gelişmesi ve başarılı olması sürdürülebilir değildir. O ülke yurttaşları, insan onuruna layık bir yaşama sahip olamaz.
Başkalarının yanlışına kendimize zarar ile cevap veremeyiz. Gavura kızıp oruç bozamayız.