Sendikalar işçinin menfaatlerini korumak için kurulan işçi örgütleridirler ya da öyle olmalıdırlar; normali budur. Ancak sermaye, çoğu kez bu sendikaları yönetenleri maddi menfaat sağlayarak ya da bizzat bu tür örgütlenmeleri kendileri kurdurarak, işçinin menfaatlerini koruyormuş gibi tantana yaratır ve kendi menfaatlerini koruma altına alırlar.
Gerçek işçi sendikaları, zaman içinde bu tür örgütlenmelere 1899 da Fransa da grev kırıcı işçilerin sarı binada faaliyet göstermelerine atıfla sarı sendika adını verdiler.
Sarı sendikanın ağına düşen işçiler çoğu kez gerçek bir sendika oluşturmaya çalışırlar, fakat türlü ayak oyunları, karalamalar ve bazen de tehditlerle bu girişimlerin önü kesilmeye çalışılır.
İktidarı sermaye, muhalefeti de işçiye benzetirsek eğer, muhalefetin vatandaşın gerçek gündemi ile örtüşmemesi, iktidarın ülke menfaatlerini gözetmeyen politikalarını zamanında ve etkili bir şekilde eleştirmemesi, sadece kuru gürültü yaparak vatandaşı uyutmaya çalışmasını düşündüğümüzde, Ümit Özdağ’ın Sarı Muhalefet saptamasının ne kadar yerinde bir saptama olduğunu görürüz.
Hatırlarsak eğer hemen hemen herkesin şikayet ettiği, ama zamanında doğru müdahaleler yapılmadığı için başımıza gelen bu “ucube” yönetim sistemine en yüksek perdeden itiraz edenlerin başında Ümit Özdağ geliyordu.
Keza Anayasa oylamasında oylar çeşitli yöntemlerle hiç edilirken, sadece Özdağ bir iki arkadaşı ile gece yarıları YSK’nın kapısının önünde kamuoyunu bilgilendiriyor, bu oldu bittinin önüne geçilmesi ve yine “atı alan Üsküdar’ı geçmesin” diye mücadele veriyordu.
Sonuç dünyayı yönetenlerin dümen suyuna girmiş bir iktidara çanak tutan muhalefet ve bu yolla varlıklarını sürdüren siyasi yapılar, yani “al gülüm ver gülüm ne güzel memleket”.
Şimdi bu sistemden beslenen ve memnun olanların “hadi canım sen de “ dediklerini duyar gibiyim. Böyle düşünenlerin, ekonominin bu kadar kötüleştiği, ekonomik yangının iliklere kadar hissedildiği bu dönemde neden ana muhalefetin ve onun oluşturduğu ittifak blokunun büyüyemediğini herkesin anlayacağı şekilde izah etmeleri gerekir.
Ülke adeta sığınmacılar tarafından işgal ediliyorken sadece Ümit Özdağ bu konuya tek başına 10 yıldan beri dikkat çekiyor.
Muhalefetin konunun ciddiyetini zamanında kavrayamaması ve konuyu ülke gündemine taşıyamaması, iktidarın karşısındaymış gibi görünüp aslında onun dümen suyunda olduğunun en net göstergelerinden sadece biri ve 10 yıl içinde sığınmacılar konusunun hangi boyutlara geldiğini hep birlikte görüyoruz şimdi.
Sosyologlar 8 milyon Suriyeli ve Afgan ağırlıklı sığınmacının, doğurganlık oranları da dikkate alındığında gelecek 10 yıl içinde neredeyse ülke nüfusunun dörtte biri kadar olacağını öngörüyor. Alın size Bekaa sorunu.
Adam on yıldan beri bu bir beka sorunudur diye bas bas bağırıyor konunun geldiği noktaya bak…
Bu bile tek başına muhalefetin ne kadar kifayetsiz yetersiz olduğunu göstermiyor mu?
Milli bütünlüğümüzü bozma tehdidi aşikar olan bu gelişmeleri “ne yapalım sığınmacıları aç açıkta mı bırakalım” gibi sözde hümanist ve romantik söylemlerle sulandırarak ve vatandaşın insani duygularını gıdıklayarak onları gerçeklerden uzaklaştıran ana muhalefet, tam da Özdağ Ay yıldız hareketi ile parti kurma aşamasına gelince uykudan uyanıyor, ve Özdağ’ın sığınmacılar politikasına bordadan yanaşmaya çalışıyor… Bak! Bak! Bak!
Sadece bu nedenle bile Ümit Özdağ saygıyı ve siyaseten desteklenmeyi hak ediyor bence.
">
Sendikalar işçinin menfaatlerini korumak için kurulan işçi örgütleridirler ya da öyle olmalıdırlar; normali budur. Ancak sermaye, çoğu kez bu sendikaları yönetenleri maddi menfaat sağlayarak ya da bizzat bu tür örgütlenmeleri kendileri kurdurarak, işçinin menfaatlerini koruyormuş gibi tantana yaratır ve kendi menfaatlerini koruma altına alırlar.
Gerçek işçi sendikaları, zaman içinde bu tür örgütlenmelere 1899 da Fransa da grev kırıcı işçilerin sarı binada faaliyet göstermelerine atıfla sarı sendika adını verdiler.
Sarı sendikanın ağına düşen işçiler çoğu kez gerçek bir sendika oluşturmaya çalışırlar, fakat türlü ayak oyunları, karalamalar ve bazen de tehditlerle bu girişimlerin önü kesilmeye çalışılır.
İktidarı sermaye, muhalefeti de işçiye benzetirsek eğer, muhalefetin vatandaşın gerçek gündemi ile örtüşmemesi, iktidarın ülke menfaatlerini gözetmeyen politikalarını zamanında ve etkili bir şekilde eleştirmemesi, sadece kuru gürültü yaparak vatandaşı uyutmaya çalışmasını düşündüğümüzde, Ümit Özdağ’ın Sarı Muhalefet saptamasının ne kadar yerinde bir saptama olduğunu görürüz.
Hatırlarsak eğer hemen hemen herkesin şikayet ettiği, ama zamanında doğru müdahaleler yapılmadığı için başımıza gelen bu “ucube” yönetim sistemine en yüksek perdeden itiraz edenlerin başında Ümit Özdağ geliyordu.
Keza Anayasa oylamasında oylar çeşitli yöntemlerle hiç edilirken, sadece Özdağ bir iki arkadaşı ile gece yarıları YSK’nın kapısının önünde kamuoyunu bilgilendiriyor, bu oldu bittinin önüne geçilmesi ve yine “atı alan Üsküdar’ı geçmesin” diye mücadele veriyordu.
Sonuç dünyayı yönetenlerin dümen suyuna girmiş bir iktidara çanak tutan muhalefet ve bu yolla varlıklarını sürdüren siyasi yapılar, yani “al gülüm ver gülüm ne güzel memleket”.
Şimdi bu sistemden beslenen ve memnun olanların “hadi canım sen de “ dediklerini duyar gibiyim. Böyle düşünenlerin, ekonominin bu kadar kötüleştiği, ekonomik yangının iliklere kadar hissedildiği bu dönemde neden ana muhalefetin ve onun oluşturduğu ittifak blokunun büyüyemediğini herkesin anlayacağı şekilde izah etmeleri gerekir.
Ülke adeta sığınmacılar tarafından işgal ediliyorken sadece Ümit Özdağ bu konuya tek başına 10 yıldan beri dikkat çekiyor.
Muhalefetin konunun ciddiyetini zamanında kavrayamaması ve konuyu ülke gündemine taşıyamaması, iktidarın karşısındaymış gibi görünüp aslında onun dümen suyunda olduğunun en net göstergelerinden sadece biri ve 10 yıl içinde sığınmacılar konusunun hangi boyutlara geldiğini hep birlikte görüyoruz şimdi.
Sosyologlar 8 milyon Suriyeli ve Afgan ağırlıklı sığınmacının, doğurganlık oranları da dikkate alındığında gelecek 10 yıl içinde neredeyse ülke nüfusunun dörtte biri kadar olacağını öngörüyor. Alın size Bekaa sorunu.
Adam on yıldan beri bu bir beka sorunudur diye bas bas bağırıyor konunun geldiği noktaya bak…
Bu bile tek başına muhalefetin ne kadar kifayetsiz yetersiz olduğunu göstermiyor mu?
Milli bütünlüğümüzü bozma tehdidi aşikar olan bu gelişmeleri “ne yapalım sığınmacıları aç açıkta mı bırakalım” gibi sözde hümanist ve romantik söylemlerle sulandırarak ve vatandaşın insani duygularını gıdıklayarak onları gerçeklerden uzaklaştıran ana muhalefet, tam da Özdağ Ay yıldız hareketi ile parti kurma aşamasına gelince uykudan uyanıyor, ve Özdağ’ın sığınmacılar politikasına bordadan yanaşmaya çalışıyor… Bak! Bak! Bak!
Sadece bu nedenle bile Ümit Özdağ saygıyı ve siyaseten desteklenmeyi hak ediyor bence.