Bu gün Mustafa Balbay ve Ahmet Şık' ın kaleme aldığı yazıları okudum, her ikisi de burnumun direğini sızlattı, vicdanım rahatsız oldu, kendi adıma utandım çektikleri zulümden. Mustafa Balbay içeri alınalı tam 3 yıl olmuş az buz bir zaman değil, bir yerde kapalı kalmak için 3 ay bile çok uzun süre.....Suçlandıkları dava konusu ise terör örgütüne üye olmak. Hani hırsızlık yapmak gibi yüz kızartıcı hatta daha da ağır bir suçlama...Kaldı ki; bu insanlar biz terörist değiliz gazeteciyiz diye bas bas bağırırken, bu feryatlara duyarsız kalmak hiç mümkün değil.
Başbakanımız diyor ya; Biz Filistin' deki Müslüman kardeşlerimize yapılan zulüme duyarsız kalamadık diye, biz de daha yakınımızdaki gazeteci meslekdaşlarımızın bu feryatlarına duyarsız kalamıyoruz, insan olarak vicdanımız sızlıyor.
Bizim bildiğimiz terör örgütü faaliyetleri adam öldürmek, kan akıtmaktır, silahlı soygun yapmaktır, gasptır. Telefon dinlemelerine takılan, yasa dışı dinlemeler oradan basına sızan bilgiler suç sayılmıyor. Gazetecilerin, bilgi, belge niteliği taşıyan dokümanları, teknik takibe takılan konuşmaları terör örgütüne üyelik olarak kabul görüyor. Bunun sorgulaması için de, adamlar 3yıldır içeride tutuluyor, üzerlerine yeni gazeteciler ekleniyor. 15 yıl sürse dava süreci, bu insanlar 15 yıl içeride kalacak sonra, kusur bulunmadı ya da, delil yetersizliği deyip serbest mi bırakılacaklar? O içeride kaybedilen yılların hesabını kim verecek, sadece Pardon mu denecek? Yoksa tarihsel döngü içerisinde bu insanlar geçmişin Nazım Hikmet' i gibi birer kahraman mı ilan edilecek?
Düşünce fiiliyata dönüşmeden önce, suç sayılmamalı. Yoksa yaratıcılığı ve beyinleri yargılamış oluyoruz. Düşüncenin durması, yaşamın durmasıyla aynı anlamı taşıyor. İncil' in önsözünde yazdığı gibi; 'Önce söz vardı, söz sonra beden oldu'.....
İnsanlar, yazarken, çizerken, konuşurken korku duymamalı. Telefonumuz dinlenirmi endişesi taşımamalı. Hukumeti eleştirirken, muhalif yazılar yazarken, beni de içeri alırlar mı dememeli. Daha açıkçası, kendisine yapılmasını istemediği şeyi, eline fırsat geçtiği zaman kullanmamalı. Çünkü; Sap Döner, Gün Gelir Hesap Döner.....
">
Bu gün Mustafa Balbay ve Ahmet Şık' ın kaleme aldığı yazıları okudum, her ikisi de burnumun direğini sızlattı, vicdanım rahatsız oldu, kendi adıma utandım çektikleri zulümden. Mustafa Balbay içeri alınalı tam 3 yıl olmuş az buz bir zaman değil, bir yerde kapalı kalmak için 3 ay bile çok uzun süre.....Suçlandıkları dava konusu ise terör örgütüne üye olmak. Hani hırsızlık yapmak gibi yüz kızartıcı hatta daha da ağır bir suçlama...Kaldı ki; bu insanlar biz terörist değiliz gazeteciyiz diye bas bas bağırırken, bu feryatlara duyarsız kalmak hiç mümkün değil.
Başbakanımız diyor ya; Biz Filistin' deki Müslüman kardeşlerimize yapılan zulüme duyarsız kalamadık diye, biz de daha yakınımızdaki gazeteci meslekdaşlarımızın bu feryatlarına duyarsız kalamıyoruz, insan olarak vicdanımız sızlıyor.
Bizim bildiğimiz terör örgütü faaliyetleri adam öldürmek, kan akıtmaktır, silahlı soygun yapmaktır, gasptır. Telefon dinlemelerine takılan, yasa dışı dinlemeler oradan basına sızan bilgiler suç sayılmıyor. Gazetecilerin, bilgi, belge niteliği taşıyan dokümanları, teknik takibe takılan konuşmaları terör örgütüne üyelik olarak kabul görüyor. Bunun sorgulaması için de, adamlar 3yıldır içeride tutuluyor, üzerlerine yeni gazeteciler ekleniyor. 15 yıl sürse dava süreci, bu insanlar 15 yıl içeride kalacak sonra, kusur bulunmadı ya da, delil yetersizliği deyip serbest mi bırakılacaklar? O içeride kaybedilen yılların hesabını kim verecek, sadece Pardon mu denecek? Yoksa tarihsel döngü içerisinde bu insanlar geçmişin Nazım Hikmet' i gibi birer kahraman mı ilan edilecek?
Düşünce fiiliyata dönüşmeden önce, suç sayılmamalı. Yoksa yaratıcılığı ve beyinleri yargılamış oluyoruz. Düşüncenin durması, yaşamın durmasıyla aynı anlamı taşıyor. İncil' in önsözünde yazdığı gibi; 'Önce söz vardı, söz sonra beden oldu'.....
İnsanlar, yazarken, çizerken, konuşurken korku duymamalı. Telefonumuz dinlenirmi endişesi taşımamalı. Hukumeti eleştirirken, muhalif yazılar yazarken, beni de içeri alırlar mı dememeli. Daha açıkçası, kendisine yapılmasını istemediği şeyi, eline fırsat geçtiği zaman kullanmamalı. Çünkü; Sap Döner, Gün Gelir Hesap Döner.....