Havanın gri, nemli ve soğuk etkisi, ruhum üzerinde de benzer etkiler yaratıyor. Bir uyku hali, bir uykusuzluk böyle saçma bir şekil oluyor. Yani kış uykusuna yatsam olur, öyle bir durumdayım.
Yine de tabii, röportajlar, yazılar devam ediyor. Onları yapıyor olmaktan büyük keyif duyuyorum. Farklı insanlar, marjinal düşünceler, değişik egolar görüyorum. Bazen hoşuma gidiyor, bazen yoruluyorum.
Zaman zaman e-mailler gönderiyorsunuz.
Sen de bu röportaj yaptığın kişiyle aynı düşüncede misin diye..
Olur mu hiç öyle, bazı şeylere katılıyorum, bazılarına katılmıyorum.
Ama orada kişisel fikrimi belirtmiyorum, çok ters gelmişse ancak fikir beyan edebilirim.
Ben fikirlerimi ancak köşemden yansıtabilirim. Yoksa, röportaj yaptığım insanların yanında ya da karşısında olmak gibi bir durumum, daha doğrusu lüksüm yok. Ben sadece işimi yapıyorum.
Bu gün yine biraz biraz medyada okuduğumuz, duyduğumuz konulara takılacağım.
Yalnız isim vermeden eleştirilerimi yapacağım, çünkü genel üslupta kimse eleştirisini, açık yapmıyor isim vermeden yapıyor.
Bence doğru mu? Değil, samimiyetsiz buluyorum ama demek ki, medya da çok da samimi davranmak gerekmiyor, boşuna aptal duruma düşmeye gerek yok, hem de kendi meslektaşların tarafından.
Geçenlerde, beğenerek okuduğum bir gazete yazarı beyefendi diyor ki, ben gazete köşe yazarlarını okurum, internettekileri okumam.
Olabilir, kendi tercihi ama bence çok büyük eksiklik, bütün her şey artık internet sayesinde elinizin altında, alışverişten tutun, bankacılık hizmetlerine kadar, haber dediğiniz şey, saniye saniye elinizin altında.
Böyle bir imkana gözümü kapatayım, ben geleneksel gazetemi ve yazarlarımı okumaya devam edeyim.
Çok yavaş ve demode bir durum.
Ben ne yapıyorum mesela, yaklaşık 3-4 yıldır, gazete denilince ilk aklıma gelen, tek okuduğum gazete klasiğim, Hürriyet i bile internetten okuyorum, gidip te almıyorum.
Çünkü gazete haberleri, artık eski haber oluyor, oysa gündem çoktan değişmiş olabiliyor.
Bu durum bir realite, birilerinin hoşuna gitmiyor, belki işine gelmiyor.
Diyebilirsiniz ki, ama sen internetten okuduğun gazeteye para vermiyorsun.
Paralı olsun hemen vereyim, mesele bedava okumak değil ki, yeni bir şey okumak.
İnternet yazarlarına gelince, gazete de köşe yazmak ve internette yazmak arasında hiçbir fark yok.
O ben internete bakmıyorum, yazarları adam yerine koymuyorum diyen köşe yazarları, yazılarını acaba nasıl yazıp gönderiyorlar? Mektup ve posta yoluyla mı? Yani neyi görmezden geliyorlar?
Bir kere internette yazarken çok daha çabuk yazınızı güncelleyebiliyorsunuz.
İkincisi, okurla doğrudan bir iletişim kurabiliyorsunuz. Bunlar çok güzel ve önemli şeyler. Kimseye fikrinden, tercihinden dolayı bir lafımız yok, olamaz da, herkes istediği gibi düşünür.
Sadece biraz samimiyet okura da, insanın kendisine de daha iyi gelir diye düşünüyorum.
İkinci eleştiri konum başka bir köşe yazarı hanımla ilgili, bu yazar da, samimiyet sınırını biraz aşmış ve ağzından çıkanı kulağı duymadan, düşünceleri yazıya döküvermiş. Diyor ki, hanımefendi, ben artık ucuz markaları keşfettim, oralardan alışveriş yapıyorum, artık olgunlaştım, öyle giysiye fazla para vermek istemiyorum. Salı pazarı muamelesi çektiği mağazalar da, Koton, Bershka, Zara falanmış. Bak bak, canım benim ya! Ne şeker
Ya ben hiç öyle bir durumum olmadığı halde, fazla halkçı birisi oldum, ya da bu hanımlar, böyle dünya ve Türkiye gerçeklerinden uzakta, Alice harikalar diyarında falan yaşıyorlar.
Bu konuda, yine kendimden örnek vereyim. Değil, ucuz satan mağazalardan, pazardan da üzerime giyecek bir şeyler, ya da her hangi bir çok ıvır zıvır alabilirim, bundan da büyük keyif duyarım. Mesela yurt dışında, bit pazarları vardır. Böyle yeşillik alanlara kurulur kilometrelerce alan da insanlar, evlerinde kullanmadıkları eşyaları getirip satarlar. Amerikalılar da, Garaj seyl vardır, onlara bayılırım. Retro ikinci el ama temizlenmiş, giyilmiş kıyafetler alabilirim, aldım da zaten. Hiç öyle marka takıntısıymış v.s gibi saçma ukalalıklarla işim olmaz.
Kendime yakıştırmışsam, alırım. Bir de fiziksel görüntüme güvendiğim için, ben pazardan da giyinsem, üzerimde marka gibi durur.
Hiç öyle komplekslerim yoktur. Bütün dünyanın ekonomik krizde olduğu, ülkemizde pek çok insanın, açlık sınırında yaşadığı bir durumda, bu zırvalıklar olsa olsa züppelik olur. Bu ay şeker, geçen gün ekonomi yapayım dedim, Koton dan iki tane gece elbisesi aldım, numaralarını geçmek lazım. Devir, biraz aklı başında, biraz da saygılı olmak zamanı..
Samimi olmak ve saçmalamak arasında bir çizgi var. Marifet o çizginin kalınlığını ayarlayabilmekte
">
Havanın gri, nemli ve soğuk etkisi, ruhum üzerinde de benzer etkiler yaratıyor. Bir uyku hali, bir uykusuzluk böyle saçma bir şekil oluyor. Yani kış uykusuna yatsam olur, öyle bir durumdayım.
Yine de tabii, röportajlar, yazılar devam ediyor. Onları yapıyor olmaktan büyük keyif duyuyorum. Farklı insanlar, marjinal düşünceler, değişik egolar görüyorum. Bazen hoşuma gidiyor, bazen yoruluyorum.
Zaman zaman e-mailler gönderiyorsunuz.
Sen de bu röportaj yaptığın kişiyle aynı düşüncede misin diye..
Olur mu hiç öyle, bazı şeylere katılıyorum, bazılarına katılmıyorum.
Ama orada kişisel fikrimi belirtmiyorum, çok ters gelmişse ancak fikir beyan edebilirim.
Ben fikirlerimi ancak köşemden yansıtabilirim. Yoksa, röportaj yaptığım insanların yanında ya da karşısında olmak gibi bir durumum, daha doğrusu lüksüm yok. Ben sadece işimi yapıyorum.
Bu gün yine biraz biraz medyada okuduğumuz, duyduğumuz konulara takılacağım.
Yalnız isim vermeden eleştirilerimi yapacağım, çünkü genel üslupta kimse eleştirisini, açık yapmıyor isim vermeden yapıyor.
Bence doğru mu? Değil, samimiyetsiz buluyorum ama demek ki, medya da çok da samimi davranmak gerekmiyor, boşuna aptal duruma düşmeye gerek yok, hem de kendi meslektaşların tarafından.
Geçenlerde, beğenerek okuduğum bir gazete yazarı beyefendi diyor ki, ben gazete köşe yazarlarını okurum, internettekileri okumam.
Olabilir, kendi tercihi ama bence çok büyük eksiklik, bütün her şey artık internet sayesinde elinizin altında, alışverişten tutun, bankacılık hizmetlerine kadar, haber dediğiniz şey, saniye saniye elinizin altında.
Böyle bir imkana gözümü kapatayım, ben geleneksel gazetemi ve yazarlarımı okumaya devam edeyim.
Çok yavaş ve demode bir durum.
Ben ne yapıyorum mesela, yaklaşık 3-4 yıldır, gazete denilince ilk aklıma gelen, tek okuduğum gazete klasiğim, Hürriyet i bile internetten okuyorum, gidip te almıyorum.
Çünkü gazete haberleri, artık eski haber oluyor, oysa gündem çoktan değişmiş olabiliyor.
Bu durum bir realite, birilerinin hoşuna gitmiyor, belki işine gelmiyor.
Diyebilirsiniz ki, ama sen internetten okuduğun gazeteye para vermiyorsun.
Paralı olsun hemen vereyim, mesele bedava okumak değil ki, yeni bir şey okumak.
İnternet yazarlarına gelince, gazete de köşe yazmak ve internette yazmak arasında hiçbir fark yok.
O ben internete bakmıyorum, yazarları adam yerine koymuyorum diyen köşe yazarları, yazılarını acaba nasıl yazıp gönderiyorlar? Mektup ve posta yoluyla mı? Yani neyi görmezden geliyorlar?
Bir kere internette yazarken çok daha çabuk yazınızı güncelleyebiliyorsunuz.
İkincisi, okurla doğrudan bir iletişim kurabiliyorsunuz. Bunlar çok güzel ve önemli şeyler. Kimseye fikrinden, tercihinden dolayı bir lafımız yok, olamaz da, herkes istediği gibi düşünür.
Sadece biraz samimiyet okura da, insanın kendisine de daha iyi gelir diye düşünüyorum.
İkinci eleştiri konum başka bir köşe yazarı hanımla ilgili, bu yazar da, samimiyet sınırını biraz aşmış ve ağzından çıkanı kulağı duymadan, düşünceleri yazıya döküvermiş. Diyor ki, hanımefendi, ben artık ucuz markaları keşfettim, oralardan alışveriş yapıyorum, artık olgunlaştım, öyle giysiye fazla para vermek istemiyorum. Salı pazarı muamelesi çektiği mağazalar da, Koton, Bershka, Zara falanmış. Bak bak, canım benim ya! Ne şeker
Ya ben hiç öyle bir durumum olmadığı halde, fazla halkçı birisi oldum, ya da bu hanımlar, böyle dünya ve Türkiye gerçeklerinden uzakta, Alice harikalar diyarında falan yaşıyorlar.
Bu konuda, yine kendimden örnek vereyim. Değil, ucuz satan mağazalardan, pazardan da üzerime giyecek bir şeyler, ya da her hangi bir çok ıvır zıvır alabilirim, bundan da büyük keyif duyarım. Mesela yurt dışında, bit pazarları vardır. Böyle yeşillik alanlara kurulur kilometrelerce alan da insanlar, evlerinde kullanmadıkları eşyaları getirip satarlar. Amerikalılar da, Garaj seyl vardır, onlara bayılırım. Retro ikinci el ama temizlenmiş, giyilmiş kıyafetler alabilirim, aldım da zaten. Hiç öyle marka takıntısıymış v.s gibi saçma ukalalıklarla işim olmaz.
Kendime yakıştırmışsam, alırım. Bir de fiziksel görüntüme güvendiğim için, ben pazardan da giyinsem, üzerimde marka gibi durur.
Hiç öyle komplekslerim yoktur. Bütün dünyanın ekonomik krizde olduğu, ülkemizde pek çok insanın, açlık sınırında yaşadığı bir durumda, bu zırvalıklar olsa olsa züppelik olur. Bu ay şeker, geçen gün ekonomi yapayım dedim, Koton dan iki tane gece elbisesi aldım, numaralarını geçmek lazım. Devir, biraz aklı başında, biraz da saygılı olmak zamanı..
Samimi olmak ve saçmalamak arasında bir çizgi var. Marifet o çizginin kalınlığını ayarlayabilmekte