Sağduyu, Eğitim ve Toplum

Ünlü psikoloji kuramcısı, Alfred Adler, bireylerin “sağduyu” gibi bir gizil güce sahip olduğunu...

Hasan Güneş hgunes0202@gmail.com

Ünlü psikoloji kuramcısı, Alfred Adler, bireylerin “sağduyu” gibi bir gizil güce sahip olduğunu belirtmektedir. Sağduyu, kişinin kendisinin bireysel çıkarlarını diğer insanların ortak amaçlarına uygun düşen değer yargılarını geliştirmesi olarak ifade edilmektedir.

    Sağduyunun toplumsal bütünleşme ile bağlantısı bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle, bütünleşme için sağduyu önemli bir koşuldur.

    Sanayileşme olgusunun ülkemizde yaygınlaşması özellikle, bireysel çıkarların ön plana çıkmasına yol açmıştır. Yine küreselleşme insani değerlerin yok olmasına neden olmuştur.

     Çözüm yollarından birisi, bireylerin amaçlarını gerçekleştirirken, diğer bireylere ve topluma zarar vermeyecek şekilde düzenlemesi gerekmektedir. Yine toplumun çıkarları refarans alınmalıdır.Böyle bir anlayışın gelişmesinde şu iki öğe önem taşımaktadır.

      1-Biz duygusu

      2-Toplumsal İlgi(insanları sevmek, onları algılayabilmek)

     Özellikle bu öğelerden Toplumsal İlgiye değinmek istiyorum.

   Sevgiden yoksun şiddet içeren   ve  post modern  kültürün yansıması olan tele vole,paparizi v.b programlar çocuklarımızı ve gençlerimizi olumsuz etkilemektedir.Böyle bir olumsuzluğun giderilmesi büyük ölçüde anne - babanın sosyalleşmedeki gücünün artmasıyla ve bilinçlenmesi ile ilgilidir.           

    Anne - babanın eğitim düzeyi düşük olduğu bilinmektedir. Bu nedenle,yoğunluklu olarak halk eğitim kurumlarından, ana-babanın eğitimine katkıda bulunarak onların bilinçlenmesine

katkı sağlanabilir.

     Sevgi tohumlarının yeşermesini sağlayacak kurumların başında aile gelmektedir.

      Çocuğun sosyalleşmesinde tarım toplumunda başlı başına rol oynayan aile kurumu, bu rolünü günümüz de kitle iletişlim araçlarıyla paylaşmak durumunda kalmıştır. Bu durum, özellikle televizyon izlenme oranının ortalama 5-8 saat arası olduğu ülkemizde istenen bir durum değildir. Çünkü çocuklar açısından nitelikli programlar sunulmamaktadır. Üniversitelere düşen görevlerin başında niteliksiz programların çocuk üzerindeki etkilerinin kamuoyu ile daha yoğun bir biçimde paylaşılmasıdır. Bu doğrultudaki bilinçlendirme çalışmalarına  ağırlık verilmeye devam edilmelidir. 

">

Ünlü psikoloji kuramcısı, Alfred Adler, bireylerin “sağduyu” gibi bir gizil güce sahip olduğunu belirtmektedir. Sağduyu, kişinin kendisinin bireysel çıkarlarını diğer insanların ortak amaçlarına uygun düşen değer yargılarını geliştirmesi olarak ifade edilmektedir.

    Sağduyunun toplumsal bütünleşme ile bağlantısı bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle, bütünleşme için sağduyu önemli bir koşuldur.

    Sanayileşme olgusunun ülkemizde yaygınlaşması özellikle, bireysel çıkarların ön plana çıkmasına yol açmıştır. Yine küreselleşme insani değerlerin yok olmasına neden olmuştur.

     Çözüm yollarından birisi, bireylerin amaçlarını gerçekleştirirken, diğer bireylere ve topluma zarar vermeyecek şekilde düzenlemesi gerekmektedir. Yine toplumun çıkarları refarans alınmalıdır.Böyle bir anlayışın gelişmesinde şu iki öğe önem taşımaktadır.

      1-Biz duygusu

      2-Toplumsal İlgi(insanları sevmek, onları algılayabilmek)

     Özellikle bu öğelerden Toplumsal İlgiye değinmek istiyorum.

   Sevgiden yoksun şiddet içeren   ve  post modern  kültürün yansıması olan tele vole,paparizi v.b programlar çocuklarımızı ve gençlerimizi olumsuz etkilemektedir.Böyle bir olumsuzluğun giderilmesi büyük ölçüde anne - babanın sosyalleşmedeki gücünün artmasıyla ve bilinçlenmesi ile ilgilidir.           

    Anne - babanın eğitim düzeyi düşük olduğu bilinmektedir. Bu nedenle,yoğunluklu olarak halk eğitim kurumlarından, ana-babanın eğitimine katkıda bulunarak onların bilinçlenmesine

katkı sağlanabilir.

     Sevgi tohumlarının yeşermesini sağlayacak kurumların başında aile gelmektedir.

      Çocuğun sosyalleşmesinde tarım toplumunda başlı başına rol oynayan aile kurumu, bu rolünü günümüz de kitle iletişlim araçlarıyla paylaşmak durumunda kalmıştır. Bu durum, özellikle televizyon izlenme oranının ortalama 5-8 saat arası olduğu ülkemizde istenen bir durum değildir. Çünkü çocuklar açısından nitelikli programlar sunulmamaktadır. Üniversitelere düşen görevlerin başında niteliksiz programların çocuk üzerindeki etkilerinin kamuoyu ile daha yoğun bir biçimde paylaşılmasıdır. Bu doğrultudaki bilinçlendirme çalışmalarına  ağırlık verilmeye devam edilmelidir. 

Tüm yazılarını göster