Bu günkü yazısında Sacit Aslan çok güzel yazmış, yıllardır insanların özel hayatları çarşaf çarşaf yazıldı çizildi, kimse de çıkıp, kimsenin arkasında durmadı. Şimdi de, konu Acun olunca, yok vicdandan, şundan bundan bahsediyorlar. Aynen bu yazısına katılıyorum. Maksadım niye Acun' un özel hayatı ile ilgili haberlere tedbir kararı geldi meselesi değil, tam tersi ne Acun' un ne de kimsenin özel hayatı ile rencide edici haberler yayınlanmasın.
Bizim medyamız bu konularda son derece iki yüzlüdür, kimden çıkarları ya da tamamen duygusal sebepleri varsa, karşı taraf dünyanın en rezil insanı bile olsa, onu aklayıp, diğerini karalama eğilimi içindedir.
Hele hele bunları yapanlar, toplum karşısında, tü ne ayıp diye karaladıkları, şeylerin, bin beterini yapar ama işlerini gizli kapaklı yürütürler, sonra da masum rolüne bürünürler. Sütte leke olur, onlarda yoktur. Böyle bir yüzsüzlük içindedirler.
Bu şekilde kamuoyunu kandırdıklarını düşünürler, bu davranışlarının karşılığını da kimi kayırıp, ayıplarını örtbas ediyorlarsa, yine tamamen duygusal olarak alırlar. Onun için Sacit bey çok güzel söylemiş, böyle yazıp çizip ardından kıs kıs gülerler, kimsenin de vicdanı falan sızlamaz diye.
Bu konudan bağımsız olarak, ilk ekrana çıktığım zamanlarda Sina Koloğlu diye bir gazete eleştirmeni vardı. Ben de böyle çok önemli, kayda değer yazılar falan yazdığını sanıyorum. Benle ilgili de güya yorum yapmış ama dersine de iyi çalışmamış, ismimi bile öğrenememiş.
Adam benle ilgili aklınca eleştiri yapıyor. Diyor ki; Kanal 6 da bir bayan spiker gördüm, haberleri okuyordu. Öyle bir makyaj yapmıştı ki, aynen süslü kuklalara benziyordu.
Çok samimi söylüyorum, hiç te öyle değildi. Çünkü Kanal6 ulusal bir kanal olduğu ve Korkmaz Yiğit döneminde pek bir parlak dönemini yaşadığı için, makyözlerimiz de son derece iyiydi. Şöyle bir örnek de vereyim. Rahmetli Yıldırım Gürses, bizim makyaj odasında, programa çıkmaya hazırlanırken, yanıma gelmiş ve; ' Yavrum maaşallah o kadar güzel bir görüntünüz ve gözleriniz var ki, eşimle birlikte izliyor çok beğeniyoruz, hatta gözleriniz o kadar iri çıkıyor ki, televizyonun ayarları mı bozuk acaba diye yokluyoruz.' demişti.
Allah rahmet eylesin, çok hoş bir kompliman tabii. Demem o ki, yani ben İstanbul Nişantaşı doğumlu, Işık Lisesi' nde eğitim görmüş v.s bir insanım, nerede nasıl giyinileceğini, durulacağını, konuşulacağını pek çok insandan daha iyi bilirim. Hele bu vatandaşın sonradan tipini görünce, ben de onu Muppet Show' un sevimli ama kulakları duymayan iki ihtiyarından birine benzetmiş, derdini anlamıştım.
Şimdi bu anı aklıma geldi, yani bizim basın maalesef böyledir, birinden çıkarı varsa, onu kraliçe de yapar, karal da, yok işine gelmiyorsa da, elinden geleni ardına koymaz, onun için bu tip insanları ve her yazılanı çizileni çok da ciddiye almamak lazım. Gerçi onlar şişen egolarıyla kendilerini pek bir önemli şahsiyet sanırlar ama sadece o kadardır işte.....
">
Bu günkü yazısında Sacit Aslan çok güzel yazmış, yıllardır insanların özel hayatları çarşaf çarşaf yazıldı çizildi, kimse de çıkıp, kimsenin arkasında durmadı. Şimdi de, konu Acun olunca, yok vicdandan, şundan bundan bahsediyorlar. Aynen bu yazısına katılıyorum. Maksadım niye Acun' un özel hayatı ile ilgili haberlere tedbir kararı geldi meselesi değil, tam tersi ne Acun' un ne de kimsenin özel hayatı ile rencide edici haberler yayınlanmasın.
Bizim medyamız bu konularda son derece iki yüzlüdür, kimden çıkarları ya da tamamen duygusal sebepleri varsa, karşı taraf dünyanın en rezil insanı bile olsa, onu aklayıp, diğerini karalama eğilimi içindedir.
Hele hele bunları yapanlar, toplum karşısında, tü ne ayıp diye karaladıkları, şeylerin, bin beterini yapar ama işlerini gizli kapaklı yürütürler, sonra da masum rolüne bürünürler. Sütte leke olur, onlarda yoktur. Böyle bir yüzsüzlük içindedirler.
Bu şekilde kamuoyunu kandırdıklarını düşünürler, bu davranışlarının karşılığını da kimi kayırıp, ayıplarını örtbas ediyorlarsa, yine tamamen duygusal olarak alırlar. Onun için Sacit bey çok güzel söylemiş, böyle yazıp çizip ardından kıs kıs gülerler, kimsenin de vicdanı falan sızlamaz diye.
Bu konudan bağımsız olarak, ilk ekrana çıktığım zamanlarda Sina Koloğlu diye bir gazete eleştirmeni vardı. Ben de böyle çok önemli, kayda değer yazılar falan yazdığını sanıyorum. Benle ilgili de güya yorum yapmış ama dersine de iyi çalışmamış, ismimi bile öğrenememiş.
Adam benle ilgili aklınca eleştiri yapıyor. Diyor ki; Kanal 6 da bir bayan spiker gördüm, haberleri okuyordu. Öyle bir makyaj yapmıştı ki, aynen süslü kuklalara benziyordu.
Çok samimi söylüyorum, hiç te öyle değildi. Çünkü Kanal6 ulusal bir kanal olduğu ve Korkmaz Yiğit döneminde pek bir parlak dönemini yaşadığı için, makyözlerimiz de son derece iyiydi. Şöyle bir örnek de vereyim. Rahmetli Yıldırım Gürses, bizim makyaj odasında, programa çıkmaya hazırlanırken, yanıma gelmiş ve; ' Yavrum maaşallah o kadar güzel bir görüntünüz ve gözleriniz var ki, eşimle birlikte izliyor çok beğeniyoruz, hatta gözleriniz o kadar iri çıkıyor ki, televizyonun ayarları mı bozuk acaba diye yokluyoruz.' demişti.
Allah rahmet eylesin, çok hoş bir kompliman tabii. Demem o ki, yani ben İstanbul Nişantaşı doğumlu, Işık Lisesi' nde eğitim görmüş v.s bir insanım, nerede nasıl giyinileceğini, durulacağını, konuşulacağını pek çok insandan daha iyi bilirim. Hele bu vatandaşın sonradan tipini görünce, ben de onu Muppet Show' un sevimli ama kulakları duymayan iki ihtiyarından birine benzetmiş, derdini anlamıştım.
Şimdi bu anı aklıma geldi, yani bizim basın maalesef böyledir, birinden çıkarı varsa, onu kraliçe de yapar, karal da, yok işine gelmiyorsa da, elinden geleni ardına koymaz, onun için bu tip insanları ve her yazılanı çizileni çok da ciddiye almamak lazım. Gerçi onlar şişen egolarıyla kendilerini pek bir önemli şahsiyet sanırlar ama sadece o kadardır işte.....