“Sınırımızı ihlal ettiği” gerekçesiyle Rus jetini vurduk, Suriye topraklarına düştü.
Angajman kurallarına bağlanıyor… Yani sırasıyla; uyarı, sinyal bozma, uyarı atışı ve nihayet hedef gözeterek vurma hakkına…
Türkiye elbette toprak ve sınır güvenliğini korumalıdır ve bu hakka uluslararası düzenlemelere göre sahip egemen bir ülkedir.
Ancak, bu olayla ilgili kimi sorular var!
Türkiye’nin on dakika tahammül edemediği bu 'hava sahası tasallutuna' karşılık, Ege Kıta Sahanlığı konusunda Yunan ihlallerine daha “toleranslı” davrandığından, hatta KKTC’nin 'fiili' karasularında kimi ülkelerin petrol ve gaz arayışlarına yeterince tepki vermediğinden söz ediliyor.
Bir de son olayla ilgili "reflekste" konu Türkmenler ise, “Irak’taki Türkmenler tapusuz bırakılırken ve onca yıldır yaşadıkları bölgede yönetim Peşmerge’ye devredilirken” atıl kaldığımız anımsatılmakta...
Yani "bu ne pehriz ve bu ne lahana turşusu" denklemi konu edilmekte...
Öte yanda, Rusya savaş uçağının düşürüldüğü bölgede Suriye yönetimine muhalif Çeçen ve Uygur kökenlilerin de içinde bulunduğu terör unsurlarının varlığından söz ediliyor.
Nitekim internet ortamına yansıyan ve “paraşüte ateş edilen” görüntülerin arka planında bunun belirtileri görülüyor.
Türkiye bu olay dolayısıyla Rusya ile karşı karşıya gelmiş halde. Diyalog kopmuş, kamu-oyları ajitasyona açık...
İki sinirli komşudan daha tehlikelisi çakmakla tüpgaz kaçağını kontrol etmek olsa gerek!
Gerçekte son yıllarda her iki ülke de “çevre alanlarında” artan gerilimden etkilenmişti.
Rusya, Gürcistan ve Ukrayna’da sıcak temasa girdi. O fırsattan istifade ABD Karadeniz için bize yüklendi.
Türkiye’nin ise Suriye’nin Kuzeyinde oluşturulmak istenilen Kürt (kimilerine göre İsrail) koridoruna karşı güncel ve kararlı bir tutumu var.
O arada Batı (ABD) Rusya’nın IŞİD’le mücadelesinden hem yararlanmak hem de Moskova’nın bölgeye yerleşmesini mümkünse engellemek değilse de sınırlamak peşinde.
Tam da Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un ziyaretinden bir gün önce meydana gelen ve Putin’e “karşılıksız kalmayacak” dedirten bu olay, gerçekten katmerli bir talihsizliktir.
Bize, Kürt kartında daima iki yüzlü davranan NATO çevrelerinden düşük tonda, ABD’nden ise yarım porsiyon bir destek geldi.
Türkiye’nin açmazı; ittifak içinde bulunduğumuz coğrafyaların dostluğuna sahip değilken, komşu coğrafyaların düşmanlığını kazanmak…
Elbette Batı’yla ticari, ekonomik ilişkilerimiz, dünya ticaret sistemi içinde kurallı varlığımız çok önemli.
Ancak, dış ticaret, enerji tedarikinde seçenekler, turizm gelirleri, Asya'da kurulmakta olan yeni bir Dünya Bankası gibi olgular dikkatten kaçmamalı.
Özcesi Batısı Doğusu ile ticareti, ekonomiyi ve dış siyaset işlerini dengelemeli.
Dış siyasette ne moral değerleri iktisadi çıkarlara feda etmeli ne de yalnızlığı derinleştiren sığ yaklaşımlar nedeniyle iktisadi çıkarları heba etmelidir.
Yoksa siz Rus jetini vurursunuz, Amerikan doları fırlar!
">
“Sınırımızı ihlal ettiği” gerekçesiyle Rus jetini vurduk, Suriye topraklarına düştü.
Angajman kurallarına bağlanıyor… Yani sırasıyla; uyarı, sinyal bozma, uyarı atışı ve nihayet hedef gözeterek vurma hakkına…
Türkiye elbette toprak ve sınır güvenliğini korumalıdır ve bu hakka uluslararası düzenlemelere göre sahip egemen bir ülkedir.
Ancak, bu olayla ilgili kimi sorular var!
Türkiye’nin on dakika tahammül edemediği bu 'hava sahası tasallutuna' karşılık, Ege Kıta Sahanlığı konusunda Yunan ihlallerine daha “toleranslı” davrandığından, hatta KKTC’nin 'fiili' karasularında kimi ülkelerin petrol ve gaz arayışlarına yeterince tepki vermediğinden söz ediliyor.
Bir de son olayla ilgili "reflekste" konu Türkmenler ise, “Irak’taki Türkmenler tapusuz bırakılırken ve onca yıldır yaşadıkları bölgede yönetim Peşmerge’ye devredilirken” atıl kaldığımız anımsatılmakta...
Yani "bu ne pehriz ve bu ne lahana turşusu" denklemi konu edilmekte...
Öte yanda, Rusya savaş uçağının düşürüldüğü bölgede Suriye yönetimine muhalif Çeçen ve Uygur kökenlilerin de içinde bulunduğu terör unsurlarının varlığından söz ediliyor.
Nitekim internet ortamına yansıyan ve “paraşüte ateş edilen” görüntülerin arka planında bunun belirtileri görülüyor.
Türkiye bu olay dolayısıyla Rusya ile karşı karşıya gelmiş halde. Diyalog kopmuş, kamu-oyları ajitasyona açık...
İki sinirli komşudan daha tehlikelisi çakmakla tüpgaz kaçağını kontrol etmek olsa gerek!
Gerçekte son yıllarda her iki ülke de “çevre alanlarında” artan gerilimden etkilenmişti.
Rusya, Gürcistan ve Ukrayna’da sıcak temasa girdi. O fırsattan istifade ABD Karadeniz için bize yüklendi.
Türkiye’nin ise Suriye’nin Kuzeyinde oluşturulmak istenilen Kürt (kimilerine göre İsrail) koridoruna karşı güncel ve kararlı bir tutumu var.
O arada Batı (ABD) Rusya’nın IŞİD’le mücadelesinden hem yararlanmak hem de Moskova’nın bölgeye yerleşmesini mümkünse engellemek değilse de sınırlamak peşinde.
Tam da Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un ziyaretinden bir gün önce meydana gelen ve Putin’e “karşılıksız kalmayacak” dedirten bu olay, gerçekten katmerli bir talihsizliktir.
Bize, Kürt kartında daima iki yüzlü davranan NATO çevrelerinden düşük tonda, ABD’nden ise yarım porsiyon bir destek geldi.
Türkiye’nin açmazı; ittifak içinde bulunduğumuz coğrafyaların dostluğuna sahip değilken, komşu coğrafyaların düşmanlığını kazanmak…
Elbette Batı’yla ticari, ekonomik ilişkilerimiz, dünya ticaret sistemi içinde kurallı varlığımız çok önemli.
Ancak, dış ticaret, enerji tedarikinde seçenekler, turizm gelirleri, Asya'da kurulmakta olan yeni bir Dünya Bankası gibi olgular dikkatten kaçmamalı.
Özcesi Batısı Doğusu ile ticareti, ekonomiyi ve dış siyaset işlerini dengelemeli.
Dış siyasette ne moral değerleri iktisadi çıkarlara feda etmeli ne de yalnızlığı derinleştiren sığ yaklaşımlar nedeniyle iktisadi çıkarları heba etmelidir.
Yoksa siz Rus jetini vurursunuz, Amerikan doları fırlar!