Sakız adasından iki gemi kalkar. İçleri yiyecek ve mühimmat doludur. Tarih 1453 yılının Ocak ayıdır. Gemilerin başındaki komutan Giovanni Longo adında bir Cenevizlidir. Kalyonların hedefi Bizans İmparatorluğunun payitahtı ve o zamanlar bilinen dünyanın göz bebeği Kostantiniye’yi kurtarmaktır. Gemiler Osmanlı Donanmasının ablukasını aşıp Haliç’e girer. Osmanlı padişahı II. Mehmet duruma çok sinirlenir. Aylar süren uğraşları ve hedefi tüm dünyada bilinmektedir. Osmanlı padişahının Edirne’de hazırlatıp Kostantiniye önüne yığdığı asker ve teçhizat tarihin gördüğü en büyük güçtür.
II. Mehmet büyük mücadele vererek hedefine ulaşır. Askeri alanda Osmanlı ordusu tarihe geçecek taktikler ve stratejik başarılar elde eder. Cenevizli Longo’nun sayıları 700 olan adamları da şehir savunması ve ‘şehir gerillası’ taktikleri konusunda oldukça başarılı olurlar. Ve Ikinci Mehmet, Kostantiniye’nin fethi ile “Fatih Sultan” ünvanını kazanır.
Hz. Muhammed’in Yorumu :
"Lataftahanna al-Kustantiniyya wa lani\'ma al-amiru amiruha wa lani\'ma
al-jayshu dhalika al-jaysh" Hz. Muhammed’in yüzyıllar önce şehrin fethi için söylediği hadis budur. Kısaca çevirirsek “ Filhakika Kostantiniye’yi feth edeceksin. O’nun ( İstanbul’un ) emiri ( lideri) ne harika bir insandır. O ordu ne harika bir ordudur.
Hadis’in çevirisinde yatan gizem bizce “O” zamirindedir. Arapça gibi güçlü bir
dilde “O” İstanbul dişi olarak tanımlanmaktadır. Şehir cinsel olarak dişidir. Başka bir mantıkla doğurgandır, mümbittir ve bu nedenle ölümsüz bir ruha sahiptir. Yorumlarsak bu ananın evladı olmak isteyen her fani, bu ruhun parçası olmak için, tarihin akışı ne getirirse getirsin, “O” ruhun DNA’sını taşımak zorundadır.
470 Yıl Süresince :
Bir ananın doğuracağı çocuk sayısı sınırlıdır. Bu nedenle “O” ruhu taşıyanların ve taşıyabileceklerin sayısı da mahduttur. Osmanlı İmparatorluğunun dört bir yanından gelmiş olabilirsin. Çerkez, Kürt, Acem, Arap, Arnavut,Rum, Musevi olabilirsin. Bu Şehr-i İstanbul’un surlarından içeri girdin mi, Ayasofya’nın gölgesinde yürüyüp Saray’ın loş dehlizlerinden geçtin mi, iki seçeneğin vardır. Ya taşralı benliğini koruyarak bu kentte yaşar ve göçersin, ya da bu şehrin “O” ruhuna kendini teslim edip, kontenjanı belirli liderler arasında yerini alırsın. Yerini aldın mı, rolün bellidir. Konumunu savunmak için artık her icraatın mübahtır. Ne ana, ne kardeş ne de başka bir bağ, seni engelleyemez.
Son 80 Yılda Neler Oldu :
Büyük liderler kendilerini aşan konularda ‘hiss-i kalb-el vukuu’ yolu ile doğruyu bulma yeteneğine sahiptirler. 470 yıl değişmeyen süreci, “O” sehrin kendine özgü bir ruhu olduğunu hissederek anlayan Mustafa Kemal Paşa, kurduğu Cumhuriyet’in tek ve yegane güçlü kisisi olmasına rağmen, yıllarca “O” ruhdan uzak durmuştur. Samsun’a ayak bastıktan sonra, Ankara’da devlet kurup yaşarken ciddi şekilde hastalanıncaya kadar İstanbul’a ayak basmamıştır. Ancak sonunda dayanılmaz gizem galip gelmiştir ve Kemal Paşa Dolmabahçe’de hayata veda etmiştir.
Ait Olmanın Bedeli :
“O” ruha ait olmanın bir bedeli vardır. “O” ruhla, ilgili kişi arasında gizli ve telaffuz edilmez bir anlaşma vardır. Tek kriter “O” ruhu yaşatmak ve bir parçası olmaktır. Başka hiçbir ahlaki değer artık söz konusu olamaz. Yıkılmış İmparatorluğun eski yörelerinden gelenler tükenmiş olabililer. Hiç farketmez. Anadolu’nun ücra bir köşesinden çıkabilirsin. Tunceli’den gelen bir köylü çocuğu olabilirsin. Okuma yazma bilmeden Haydarpaşa’ya inmiş Erzurum’lu olabilirsin. İzmir’li kendi halinde ‘dönme’ bir ailenin cılız evladı olarak Karaköy rıhtımına ayak basmış olabilirsin. Teknik Üniversitede makarna yiyerek okumuş saf bir Anadolu çocuğu olabilirsin. Hukuk Fakültesinden “Birinci” sigarası içebilecek kadar harçlığın olarak mezun olmuş olabilirsin. Bunların hiç önemi yoktur. Sadece bir bedeli ödemek zorundasındır ; Nereden geldiğini unutacaksın. Köklerini sökeceksin. Her türlü omurga kemiğini gövdenden çıkaracaksın ve “O” ruh’a kendini teslim edeceksin. Sonradan doğduğun yöreye okul yaptırmak gibi makyaj girişimlerinin sanal bir günah çıkarma olduğunu sadece sen ve ait olduğun ruh bilmektedir.
Dükalığın Sancağı :
Ankara’da uzun süre kariyer yapmış üst düzey bürokratlar, İstanbul’un siyasi baskıları sonucu yıllar içinde ‘marine’ olur, yumuşarlar. Bütün idealist başlangıçlarına rağmen, sonunda “O” ruha kendilerini teslim ederler ve Holding koltuklarına, dolar bazında, kurulurlar. Her fani gibi onlar da yiğitliklerine vazelin sürdürmezler ve ironik bir şekilde “O” şehirden,” İstanbul Dükalığı” olarak söz ederler. Bu telaffuz aynı zamanda bir teslimiyet göstermektir. Dükalığın sancağı, değisen siyasi yapıya ve bayrağa rağmen, 1923’ten bu yana gönderde dalgalanmaktadır.
Anonim Şirket : Anonim Zina :
Ticaret kanununa göre ortakların sermayesi oranında sorumlu oldukları şirket tipi, Anonim Şirkettir. Kostantiniye’de “O” ruha kendini teslim etmiş çiftlerin evlilik müesseseleride birer şirkettir. Dükalıkta kontenjan ‘senatörü’ olarak kalmak için ortakların ne fedakarlık yapması gerekirse, yapılır.Büyük bir ihale için, önemli bir koltuk için, kritik mevkii için, her insiyatif helal ve ‘koşırdır’. Ortaklardan birinin ‘anonim zinaya’ girmesi repartuarın sadece bir parçasıdır. Üstüne üstlük, yapanın nazarında amortismanı düşük bir yatırım olarak kabul edilerek. Kostantiniye Ruh’unun sinsice dolaştığı semaların altındaki topraklarda zinanın anonimliği sadece cinsel değildir.
“O” ruha ait olma, “O” ruhun parçası olma, eğer manşetlerle ve ekranlarda halkı kandırmaksa, ‘medyatik zina’ anonim şekilde gerçekleşir. “O” ruhun takdisini almak için Adliye Sarayının “Bakiresini” iğfal etmek gerekiyorsa, ‘hukuksal zina’ caiz ve anonimdir.
Şark Cephesinde Değişen Bir Şey Yok :
Osmanlı Sultanı II. Mehmet Bizans’ın başkenti Kostantiniye’yi 21 yaşında fethetti. Oysa Ayasofya’nın kubbesine tünemiş güvercinin kanadındaki bir tüy kadar hafif ve efsunlu “Ruh’ül Kostantiniye” henüz hür ve bağımsız. O ruha biat etmiş 2500 kişilik kontenjan ‘gelen ağam giden paşam’ misali, hala görev başında. Kriz diye aldandırılan ve en çok lümpenlerin zarar gördügü ekonomik facialar aslında ‘2500’ kişi arasında geçen ‘O Ruh’a’ ait olmanın iktidar mücadelesi.
İstanbul’un etrafındaki varoşlar ve attıkları oylarla Ankara’ya gönderilen iktidarda sanki İkinci bir Kostantiniye kuşatması. Bakalım Cenevizli Kaptan Longa kim çıkacak.
Ez cümle, değerli okurlar, son 550 yıldır Şark Cephesinde değişen pek bir şey yok !!!!
Meraklısına Not :
Bu haftaki analizime ilham kaynağı olan İtalyan düşünür Antonio Gramschi ve Yunanlı tarihçi S. Yerasimos’u saygı ile anıyorum.
Sakız adasından iki gemi kalkar. İçleri yiyecek ve mühimmat doludur. Tarih 1453 yılının Ocak ayıdır. Gemilerin başındaki komutan Giovanni Longo adında bir Cenevizlidir. Kalyonların hedefi Bizans İmparatorluğunun payitahtı ve o zamanlar bilinen dünyanın göz bebeği Kostantiniye’yi kurtarmaktır. Gemiler Osmanlı Donanmasının ablukasını aşıp Haliç’e girer. Osmanlı padişahı II. Mehmet duruma çok sinirlenir. Aylar süren uğraşları ve hedefi tüm dünyada bilinmektedir. Osmanlı padişahının Edirne’de hazırlatıp Kostantiniye önüne yığdığı asker ve teçhizat tarihin gördüğü en büyük güçtür.
II. Mehmet büyük mücadele vererek hedefine ulaşır. Askeri alanda Osmanlı ordusu tarihe geçecek taktikler ve stratejik başarılar elde eder. Cenevizli Longo’nun sayıları 700 olan adamları da şehir savunması ve ‘şehir gerillası’ taktikleri konusunda oldukça başarılı olurlar. Ve Ikinci Mehmet, Kostantiniye’nin fethi ile “Fatih Sultan” ünvanını kazanır.
Hz. Muhammed’in Yorumu :
"Lataftahanna al-Kustantiniyya wa lani\'ma al-amiru amiruha wa lani\'ma
al-jayshu dhalika al-jaysh" Hz. Muhammed’in yüzyıllar önce şehrin fethi için söylediği hadis budur. Kısaca çevirirsek “ Filhakika Kostantiniye’yi feth edeceksin. O’nun ( İstanbul’un ) emiri ( lideri) ne harika bir insandır. O ordu ne harika bir ordudur.
Hadis’in çevirisinde yatan gizem bizce “O” zamirindedir. Arapça gibi güçlü bir
dilde “O” İstanbul dişi olarak tanımlanmaktadır. Şehir cinsel olarak dişidir. Başka bir mantıkla doğurgandır, mümbittir ve bu nedenle ölümsüz bir ruha sahiptir. Yorumlarsak bu ananın evladı olmak isteyen her fani, bu ruhun parçası olmak için, tarihin akışı ne getirirse getirsin, “O” ruhun DNA’sını taşımak zorundadır.
470 Yıl Süresince :
Bir ananın doğuracağı çocuk sayısı sınırlıdır. Bu nedenle “O” ruhu taşıyanların ve taşıyabileceklerin sayısı da mahduttur. Osmanlı İmparatorluğunun dört bir yanından gelmiş olabilirsin. Çerkez, Kürt, Acem, Arap, Arnavut,Rum, Musevi olabilirsin. Bu Şehr-i İstanbul’un surlarından içeri girdin mi, Ayasofya’nın gölgesinde yürüyüp Saray’ın loş dehlizlerinden geçtin mi, iki seçeneğin vardır. Ya taşralı benliğini koruyarak bu kentte yaşar ve göçersin, ya da bu şehrin “O” ruhuna kendini teslim edip, kontenjanı belirli liderler arasında yerini alırsın. Yerini aldın mı, rolün bellidir. Konumunu savunmak için artık her icraatın mübahtır. Ne ana, ne kardeş ne de başka bir bağ, seni engelleyemez.
Son 80 Yılda Neler Oldu :
Büyük liderler kendilerini aşan konularda ‘hiss-i kalb-el vukuu’ yolu ile doğruyu bulma yeteneğine sahiptirler. 470 yıl değişmeyen süreci, “O” sehrin kendine özgü bir ruhu olduğunu hissederek anlayan Mustafa Kemal Paşa, kurduğu Cumhuriyet’in tek ve yegane güçlü kisisi olmasına rağmen, yıllarca “O” ruhdan uzak durmuştur. Samsun’a ayak bastıktan sonra, Ankara’da devlet kurup yaşarken ciddi şekilde hastalanıncaya kadar İstanbul’a ayak basmamıştır. Ancak sonunda dayanılmaz gizem galip gelmiştir ve Kemal Paşa Dolmabahçe’de hayata veda etmiştir.
Ait Olmanın Bedeli :
“O” ruha ait olmanın bir bedeli vardır. “O” ruhla, ilgili kişi arasında gizli ve telaffuz edilmez bir anlaşma vardır. Tek kriter “O” ruhu yaşatmak ve bir parçası olmaktır. Başka hiçbir ahlaki değer artık söz konusu olamaz. Yıkılmış İmparatorluğun eski yörelerinden gelenler tükenmiş olabililer. Hiç farketmez. Anadolu’nun ücra bir köşesinden çıkabilirsin. Tunceli’den gelen bir köylü çocuğu olabilirsin. Okuma yazma bilmeden Haydarpaşa’ya inmiş Erzurum’lu olabilirsin. İzmir’li kendi halinde ‘dönme’ bir ailenin cılız evladı olarak Karaköy rıhtımına ayak basmış olabilirsin. Teknik Üniversitede makarna yiyerek okumuş saf bir Anadolu çocuğu olabilirsin. Hukuk Fakültesinden “Birinci” sigarası içebilecek kadar harçlığın olarak mezun olmuş olabilirsin. Bunların hiç önemi yoktur. Sadece bir bedeli ödemek zorundasındır ; Nereden geldiğini unutacaksın. Köklerini sökeceksin. Her türlü omurga kemiğini gövdenden çıkaracaksın ve “O” ruh’a kendini teslim edeceksin. Sonradan doğduğun yöreye okul yaptırmak gibi makyaj girişimlerinin sanal bir günah çıkarma olduğunu sadece sen ve ait olduğun ruh bilmektedir.
Dükalığın Sancağı :
Ankara’da uzun süre kariyer yapmış üst düzey bürokratlar, İstanbul’un siyasi baskıları sonucu yıllar içinde ‘marine’ olur, yumuşarlar. Bütün idealist başlangıçlarına rağmen, sonunda “O” ruha kendilerini teslim ederler ve Holding koltuklarına, dolar bazında, kurulurlar. Her fani gibi onlar da yiğitliklerine vazelin sürdürmezler ve ironik bir şekilde “O” şehirden,” İstanbul Dükalığı” olarak söz ederler. Bu telaffuz aynı zamanda bir teslimiyet göstermektir. Dükalığın sancağı, değisen siyasi yapıya ve bayrağa rağmen, 1923’ten bu yana gönderde dalgalanmaktadır.
Anonim Şirket : Anonim Zina :
Ticaret kanununa göre ortakların sermayesi oranında sorumlu oldukları şirket tipi, Anonim Şirkettir. Kostantiniye’de “O” ruha kendini teslim etmiş çiftlerin evlilik müesseseleride birer şirkettir. Dükalıkta kontenjan ‘senatörü’ olarak kalmak için ortakların ne fedakarlık yapması gerekirse, yapılır.Büyük bir ihale için, önemli bir koltuk için, kritik mevkii için, her insiyatif helal ve ‘koşırdır’. Ortaklardan birinin ‘anonim zinaya’ girmesi repartuarın sadece bir parçasıdır. Üstüne üstlük, yapanın nazarında amortismanı düşük bir yatırım olarak kabul edilerek. Kostantiniye Ruh’unun sinsice dolaştığı semaların altındaki topraklarda zinanın anonimliği sadece cinsel değildir.
“O” ruha ait olma, “O” ruhun parçası olma, eğer manşetlerle ve ekranlarda halkı kandırmaksa, ‘medyatik zina’ anonim şekilde gerçekleşir. “O” ruhun takdisini almak için Adliye Sarayının “Bakiresini” iğfal etmek gerekiyorsa, ‘hukuksal zina’ caiz ve anonimdir.
Şark Cephesinde Değişen Bir Şey Yok :
Osmanlı Sultanı II. Mehmet Bizans’ın başkenti Kostantiniye’yi 21 yaşında fethetti. Oysa Ayasofya’nın kubbesine tünemiş güvercinin kanadındaki bir tüy kadar hafif ve efsunlu “Ruh’ül Kostantiniye” henüz hür ve bağımsız. O ruha biat etmiş 2500 kişilik kontenjan ‘gelen ağam giden paşam’ misali, hala görev başında. Kriz diye aldandırılan ve en çok lümpenlerin zarar gördügü ekonomik facialar aslında ‘2500’ kişi arasında geçen ‘O Ruh’a’ ait olmanın iktidar mücadelesi.
İstanbul’un etrafındaki varoşlar ve attıkları oylarla Ankara’ya gönderilen iktidarda sanki İkinci bir Kostantiniye kuşatması. Bakalım Cenevizli Kaptan Longa kim çıkacak.
Ez cümle, değerli okurlar, son 550 yıldır Şark Cephesinde değişen pek bir şey yok !!!!
Meraklısına Not :
Bu haftaki analizime ilham kaynağı olan İtalyan düşünür Antonio Gramschi ve Yunanlı tarihçi S. Yerasimos’u saygı ile anıyorum.