Kendimi bildim bileli sürekli bir şeyler üretirdim ama lisede bu merak arttı ve günlük yaşamımın vazgeçilmezi haline geldi, hatta ufak tefek satışlar bile yapıyordum. Çevremden sürekli güzel sanatlar okumam konusunda duyumlar almaya başlayınca bu yolda yürümeye karar verdim.
‘‘Çocuksu ve fantastik bir dünya ile kendi deneyimlerimi birleştirerek çalışmalarımı gerçekleştiriyorum.’’
Sanat eseri, benim için ne kadar saf ve duru ifadeler barındırırsa o kadar başarılıdır. Bizler büyüdükçe kaygılar, endişeler ve türlü meşguliyet içindeyken bu tarafımızı zaman zaman unutabiliyoruz. Çocuklarla vakit geçirince belki de o saflığı ve duruluğu daha yakından hissedip sürekli hatırlayarak resimlerime yansıtmaya çalıştığımı düşünüyorum. Aslında çocuksu ve fantastik bir dünya ile kendi deneyimlerimi birleştirerek çalışmalarımı gerçekleştiriyorum.
Yakın zamana kadar yağlıboya tekniği ile çalışıyordum. Ancak geçirdiğim rahatsızlık sonrasında, yaklaşık 2 yıldır akrilik boya ile çalışmaya başladım. Resmimde tek bir tekniğe bağlı olmayı doğru bulmuyorum. Zaman zaman değişik malzemeler de kullanmayı tercih ediyorum. Bunlar, bazen doku oluşturabilecek yardımcı malzemeler olabiliyorken, bazen de hiç denemediğim, seramik heykel gibi teknikler de olabiliyor. Malzemenin sadece aracı olduğunu düşünüyorum. Önemli olan anlatılmak istenen duygudur. Bunu nasıl anlatacağımız sadece o anki tercihimizdir. Hep aynı cümlelerle derdimizi anlatma kısır döngüsünün, sanatın özüne aykırı olduğunu düşünüyorum. Yoksa neden yeni resimler yapalım ki?
Elbette ve başından sonuna kadar bir sanatçıyı takip etmenin en zevkli yanı da bu değil midir? Sanatçının her yeni çalışmasında, içinde yaşadığı o macera ve heyecan duygusu, onu izleyen takip eden sanatseverleri de kapsayarak ortak bir bekleyişe dönüşmektedir. O zaman, bir sergide izleyici ile paylaşılan eserler sanatçı ve sanatsever arasında bir köprü ve diyaloğa dönüşebilir. Benim de hedeflediğim sürekli üstünde çalıştığım kendimi geliştirmeye ve en çok da “En doğru nasıl ifade edebilirim” in peşinde iken farklı teknik, palet ve konu başlıklarım oldu ve olacaktır. Bu durağan olmayan süreç beni üretmeye ve paylaşmaya itiyor.
Benim okuldan ilk mezun olduğum yıllarda, genç bir sanatçı olarak kendimizi ifade edebileceğimiz imkânlar çok kısıtlı idi. O yüzden bol bol sanat yarışmalarına katılır, en azından sergileme alarak kataloğa girmeye çalışırdık. Birçok yaşıtım sanatçı arkadaşımla bu kataloglardan tanıştık. Kataloglar Türkiye’nin her yerindeki, galeri ve koleksiyonerlere, sanatçı ve sanatseverlere ulaşırdı ve aslında şimdiki internet imkânlarının ilkel bir benzeri olarak tanınmamıza yardımcı olurdu ve bizler de kendimizi geliştirmek için oldukça pahalı olan ve yurt dışından getirtilen usta ve çağdaş sanatçıların kataloglarını edinmeye çalışırdık. İmkânı olan yurt dışına gidip, oradaki müzelerde vakit geçirip dönüyordu. Şimdi hem bizler hem de bizden sonraki yeni jenerasyon sanatçılar her yerdeki gelişmeyi internet sayesinde çok yakından takip edebiliyoruz. Dünyada neler oluyor, neler üretiliyor ve biz neler yapabiliriz ya da yapmamalıyız hepsi için büyük bir kaynak oluşturuyor. En azından Türk sanatı olarak çağı yakalamak bizden önceki nesil sanatçılar kadar zor değil gibi geliyor.
Daha renkçi ve agresif boya kullandığım ilk zamanlar Egon Schiele hayranıydım. Biraz Lucian Freud, biraz Odd Nerdrum ve tabi ki her klasik sanat yolunu seçen ressam gibi Caravaggio. Rembrandt ve diğer Barok ustaların peşine düştüğü “ışık” beni bu yüzyılda da etkisi altına aldı. Ama tabi ki bu ışığın benim ışığım olması gerekiyordu. Rembrandt ya da Caravaggio’ nun değil... Bende de onlardaki gibi ilahi bir ışık eğilimim olsa da, ben daha çok içeriden gelen ışığın peşindeyim. Daha edebi, romantik ve hikayeci bir ışık üzerinde çalışmaktayım.
‘‘Sanat eseri bana göre öncelikle özgün olmalıdır. Gerisini teferruat olarak görüyorum.’’
Özgünlük aslında parmak izi gibi bir şeydir. Herkesin sesi, duruşu, karakteristik bazı özellikleri nasıl varsa sanat eserinin de bir diğerinden farkı olmalıdır. Örneğin ateşten esinlendik ve onunla ilgili resim üreteceğiz. Herkes onun rengini ve biçimini ele alış şeklini kendi ruhuna göre yorumlamalıdır. Esinlenmek ile taklit birbirine çok karıştırılan kavramlardır. Aslında bakılması gereken, yapılan eserde bir ruh yansıması görüyor muyuz yani eser eseri yaratanın diliyle mi konuşuyor ona bakmalıyız. Tabii ki burada sanatsever ve koleksiyonerlere de iş düşmektedir. Sonuçta onlar, sanatın devamlılığını sağlayan unsurlardır. Sanatçının diğer eserlerini ve dilini de takip edip değerlendirmesi gerekmektedir. Bu anlamda sanatçı ile birebir diyaloğun da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Eseri anlamak adına, sanatçıyı da anlamalı ve gözlemlemelidir. Yoksa sanatın, sadece el becerisi gösterisinden öte gidemeyen, ruhsuz fabrikasyon üretimden bir farkı olamayacaktır.
‘‘Figürlerimin hepsi benzer mekânlarda dolaşır, türlü şeyler yaşar ve hissederler.’’
Resim yapmak benim için bilinmezlerle dolu bir yolculuktur. Her resmim de bir öncekinden esinlenirim ama yeni bir deyiş ile devam ederim. Bu ürettiğim seri resimlerde, sergilerde de açıkça görünür. Genellikle bir kavramın peşine takılırım. Bu süreçte karşıma farklı bir kavram çıkarsa ve resmime uyumlanırsa onunla da devam ederim. Son yıllarda fazlaca detaydan kaçınıp “öz" yakalamak derdindeyim. Bu yüzden olabildiğince sade ifadeye yoğunlaşan figürler çizmekteyim. Tekrardan kaçınarak üretmeye dikkat ediyorum. Bu sebeple seri resimlerime ve kişisel sergilerime daha çok bir hikaye anlatır gibi yaklaşıyorum. Figürlerimin hepsi benzer mekânlarda dolaşır, türlü şeyler yaşar ve hissederler. Duyguyu verebilmek en birinci hedefimdir. Onu gerçekleştirdikten sonra teknik üzerinde çalışarak tamamlarım. Hayatta gördüğüm, duyduğum, yaşadığım her şey benim resimlerimin konusu olabilir. Taocu görüşe göre insanın doğada beş elementin dengesi ile mutluluğu yakalaması mümkündür. Bunlar ağaç, ateş, toprak, metal ve sudur. İnsan da doğadan bir parça olduğu için, yaşadığı tüm zıtlıkların bir dengesini oluşturmak durumundadır. Son kişisel sergim olan ‘‘Beş Element’’ ve sergiyi oluşturan resimler bu beş elementin varlığı, yokluğu, azlığı ve çokluğu karşısındaki insan ve hayvan halleridir. Kendimce en önemlisi olan ateş üzerinde yoğunlaştığım, ürettiğim ve sonrasında ışığı da kapsayan bir sürece dönüşmüştür. Vurgu yaptığım bu ışık, aslında içsel bir ışıktır. Ayrıca ışık, beraberinde karanlığı da getirmektedir. Hayatın zıtlıklardan oluştuğunu ve zıtlıkların uyumunun en mükemmel uyum olduğunu bilmekteyiz. Sonuç olarak çalışmalarımda kullandığım bu elementler belki de çağımızın farkındalığı olan bireysel aydınlanmanın da bilinçaltı bir yansımasıdır.
Çalıştığım Gala Galeri ile öncelikle önümüzdeki günlerde düzenli aralıklarla gerçekleştirilen PATCHWORK karma sergisindeyim. Aynı ebat 6 adet küçük resimden oluşan karma sergimizin açılışı 16 Aralık 2023’ te gerçekleşecek. Geçen yıl “Beş Element” isimli 11. kişisel sergimi Gala Galeri’de açtık. Galerimizin yine farklı zamanlarda gerçekleştireceği grup ve proje sergilerine ve sanat fuarlarına hazırlanmaktayız. Kişisel ve galeri bağlamında artık bundan sonra daha toplumsal fayda sağlayacak çalışmalar gerçekleştirmek gibi bazı projelerimiz var. Yarışmalar ve ödüller kendimiz içindi. Biraz da toplum için bir şeyler yapmamız gerektiğini düşünüyorum. En azından kendi adıma sanata olan borcumu ödemiş olacağım.
">Kendimi bildim bileli sürekli bir şeyler üretirdim ama lisede bu merak arttı ve günlük yaşamımın vazgeçilmezi haline geldi, hatta ufak tefek satışlar bile yapıyordum. Çevremden sürekli güzel sanatlar okumam konusunda duyumlar almaya başlayınca bu yolda yürümeye karar verdim.
‘‘Çocuksu ve fantastik bir dünya ile kendi deneyimlerimi birleştirerek çalışmalarımı gerçekleştiriyorum.’’
Sanat eseri, benim için ne kadar saf ve duru ifadeler barındırırsa o kadar başarılıdır. Bizler büyüdükçe kaygılar, endişeler ve türlü meşguliyet içindeyken bu tarafımızı zaman zaman unutabiliyoruz. Çocuklarla vakit geçirince belki de o saflığı ve duruluğu daha yakından hissedip sürekli hatırlayarak resimlerime yansıtmaya çalıştığımı düşünüyorum. Aslında çocuksu ve fantastik bir dünya ile kendi deneyimlerimi birleştirerek çalışmalarımı gerçekleştiriyorum.
Yakın zamana kadar yağlıboya tekniği ile çalışıyordum. Ancak geçirdiğim rahatsızlık sonrasında, yaklaşık 2 yıldır akrilik boya ile çalışmaya başladım. Resmimde tek bir tekniğe bağlı olmayı doğru bulmuyorum. Zaman zaman değişik malzemeler de kullanmayı tercih ediyorum. Bunlar, bazen doku oluşturabilecek yardımcı malzemeler olabiliyorken, bazen de hiç denemediğim, seramik heykel gibi teknikler de olabiliyor. Malzemenin sadece aracı olduğunu düşünüyorum. Önemli olan anlatılmak istenen duygudur. Bunu nasıl anlatacağımız sadece o anki tercihimizdir. Hep aynı cümlelerle derdimizi anlatma kısır döngüsünün, sanatın özüne aykırı olduğunu düşünüyorum. Yoksa neden yeni resimler yapalım ki?
Elbette ve başından sonuna kadar bir sanatçıyı takip etmenin en zevkli yanı da bu değil midir? Sanatçının her yeni çalışmasında, içinde yaşadığı o macera ve heyecan duygusu, onu izleyen takip eden sanatseverleri de kapsayarak ortak bir bekleyişe dönüşmektedir. O zaman, bir sergide izleyici ile paylaşılan eserler sanatçı ve sanatsever arasında bir köprü ve diyaloğa dönüşebilir. Benim de hedeflediğim sürekli üstünde çalıştığım kendimi geliştirmeye ve en çok da “En doğru nasıl ifade edebilirim” in peşinde iken farklı teknik, palet ve konu başlıklarım oldu ve olacaktır. Bu durağan olmayan süreç beni üretmeye ve paylaşmaya itiyor.
Benim okuldan ilk mezun olduğum yıllarda, genç bir sanatçı olarak kendimizi ifade edebileceğimiz imkânlar çok kısıtlı idi. O yüzden bol bol sanat yarışmalarına katılır, en azından sergileme alarak kataloğa girmeye çalışırdık. Birçok yaşıtım sanatçı arkadaşımla bu kataloglardan tanıştık. Kataloglar Türkiye’nin her yerindeki, galeri ve koleksiyonerlere, sanatçı ve sanatseverlere ulaşırdı ve aslında şimdiki internet imkânlarının ilkel bir benzeri olarak tanınmamıza yardımcı olurdu ve bizler de kendimizi geliştirmek için oldukça pahalı olan ve yurt dışından getirtilen usta ve çağdaş sanatçıların kataloglarını edinmeye çalışırdık. İmkânı olan yurt dışına gidip, oradaki müzelerde vakit geçirip dönüyordu. Şimdi hem bizler hem de bizden sonraki yeni jenerasyon sanatçılar her yerdeki gelişmeyi internet sayesinde çok yakından takip edebiliyoruz. Dünyada neler oluyor, neler üretiliyor ve biz neler yapabiliriz ya da yapmamalıyız hepsi için büyük bir kaynak oluşturuyor. En azından Türk sanatı olarak çağı yakalamak bizden önceki nesil sanatçılar kadar zor değil gibi geliyor.
Daha renkçi ve agresif boya kullandığım ilk zamanlar Egon Schiele hayranıydım. Biraz Lucian Freud, biraz Odd Nerdrum ve tabi ki her klasik sanat yolunu seçen ressam gibi Caravaggio. Rembrandt ve diğer Barok ustaların peşine düştüğü “ışık” beni bu yüzyılda da etkisi altına aldı. Ama tabi ki bu ışığın benim ışığım olması gerekiyordu. Rembrandt ya da Caravaggio’ nun değil... Bende de onlardaki gibi ilahi bir ışık eğilimim olsa da, ben daha çok içeriden gelen ışığın peşindeyim. Daha edebi, romantik ve hikayeci bir ışık üzerinde çalışmaktayım.
‘‘Sanat eseri bana göre öncelikle özgün olmalıdır. Gerisini teferruat olarak görüyorum.’’
Özgünlük aslında parmak izi gibi bir şeydir. Herkesin sesi, duruşu, karakteristik bazı özellikleri nasıl varsa sanat eserinin de bir diğerinden farkı olmalıdır. Örneğin ateşten esinlendik ve onunla ilgili resim üreteceğiz. Herkes onun rengini ve biçimini ele alış şeklini kendi ruhuna göre yorumlamalıdır. Esinlenmek ile taklit birbirine çok karıştırılan kavramlardır. Aslında bakılması gereken, yapılan eserde bir ruh yansıması görüyor muyuz yani eser eseri yaratanın diliyle mi konuşuyor ona bakmalıyız. Tabii ki burada sanatsever ve koleksiyonerlere de iş düşmektedir. Sonuçta onlar, sanatın devamlılığını sağlayan unsurlardır. Sanatçının diğer eserlerini ve dilini de takip edip değerlendirmesi gerekmektedir. Bu anlamda sanatçı ile birebir diyaloğun da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Eseri anlamak adına, sanatçıyı da anlamalı ve gözlemlemelidir. Yoksa sanatın, sadece el becerisi gösterisinden öte gidemeyen, ruhsuz fabrikasyon üretimden bir farkı olamayacaktır.
‘‘Figürlerimin hepsi benzer mekânlarda dolaşır, türlü şeyler yaşar ve hissederler.’’
Resim yapmak benim için bilinmezlerle dolu bir yolculuktur. Her resmim de bir öncekinden esinlenirim ama yeni bir deyiş ile devam ederim. Bu ürettiğim seri resimlerde, sergilerde de açıkça görünür. Genellikle bir kavramın peşine takılırım. Bu süreçte karşıma farklı bir kavram çıkarsa ve resmime uyumlanırsa onunla da devam ederim. Son yıllarda fazlaca detaydan kaçınıp “öz" yakalamak derdindeyim. Bu yüzden olabildiğince sade ifadeye yoğunlaşan figürler çizmekteyim. Tekrardan kaçınarak üretmeye dikkat ediyorum. Bu sebeple seri resimlerime ve kişisel sergilerime daha çok bir hikaye anlatır gibi yaklaşıyorum. Figürlerimin hepsi benzer mekânlarda dolaşır, türlü şeyler yaşar ve hissederler. Duyguyu verebilmek en birinci hedefimdir. Onu gerçekleştirdikten sonra teknik üzerinde çalışarak tamamlarım. Hayatta gördüğüm, duyduğum, yaşadığım her şey benim resimlerimin konusu olabilir. Taocu görüşe göre insanın doğada beş elementin dengesi ile mutluluğu yakalaması mümkündür. Bunlar ağaç, ateş, toprak, metal ve sudur. İnsan da doğadan bir parça olduğu için, yaşadığı tüm zıtlıkların bir dengesini oluşturmak durumundadır. Son kişisel sergim olan ‘‘Beş Element’’ ve sergiyi oluşturan resimler bu beş elementin varlığı, yokluğu, azlığı ve çokluğu karşısındaki insan ve hayvan halleridir. Kendimce en önemlisi olan ateş üzerinde yoğunlaştığım, ürettiğim ve sonrasında ışığı da kapsayan bir sürece dönüşmüştür. Vurgu yaptığım bu ışık, aslında içsel bir ışıktır. Ayrıca ışık, beraberinde karanlığı da getirmektedir. Hayatın zıtlıklardan oluştuğunu ve zıtlıkların uyumunun en mükemmel uyum olduğunu bilmekteyiz. Sonuç olarak çalışmalarımda kullandığım bu elementler belki de çağımızın farkındalığı olan bireysel aydınlanmanın da bilinçaltı bir yansımasıdır.
Çalıştığım Gala Galeri ile öncelikle önümüzdeki günlerde düzenli aralıklarla gerçekleştirilen PATCHWORK karma sergisindeyim. Aynı ebat 6 adet küçük resimden oluşan karma sergimizin açılışı 16 Aralık 2023’ te gerçekleşecek. Geçen yıl “Beş Element” isimli 11. kişisel sergimi Gala Galeri’de açtık. Galerimizin yine farklı zamanlarda gerçekleştireceği grup ve proje sergilerine ve sanat fuarlarına hazırlanmaktayız. Kişisel ve galeri bağlamında artık bundan sonra daha toplumsal fayda sağlayacak çalışmalar gerçekleştirmek gibi bazı projelerimiz var. Yarışmalar ve ödüller kendimiz içindi. Biraz da toplum için bir şeyler yapmamız gerektiğini düşünüyorum. En azından kendi adıma sanata olan borcumu ödemiş olacağım.