Patak mı ? O da neymiş...

Mesut Yar, panik ataklıyım demiş, tıpkı, Okan Bayülgen gibi. Geçtiğimiz günlerde de Ayşe Aral...

Ebru Eğinlioğlu eeginlioglu@gmail.com
Mesut Yar, panik ataklıyım demiş, tıpkı, Okan Bayülgen gibi. Geçtiğimiz günlerde de Ayşe Aral, panik atağım geri gelme diye bir köşe yazısı yazmıştı. Benim de panik ataktan yıllarca muzdarip olmuş biri olarak, bu rahatsızlık hakkında 1-2 kelam etme vaktim geldi. Zaman zaman yazdığım gibi tabii. Ama bu sefer söyleyeceklerim, doktorların, çok da hoşuna gitmeyecek..

Panik atak, günümüz koşullarında çoğalarak artan bir düşünce ve kaygı duyma bozukluğu….

İnsanlar da bu rahatsızlığı, psikolojik olarak nitelendirdiği için, sanki kafadan hasta, ya da yaşamı boyunca büyük travmalar yaşamış da bu illete sahip olmuş gibi algılanıyor…Hayır öyle olmak da da bir mahsur yok, ne olacak yahu insanlık hali..

Yaklaşık 8 yıldır panik atak yaşayan biriyim. Uzun zamandır hiç yaşamıyorum..Ya da çok ufak şeyler…

Gitmediğim psikiyatrist, psikolog, nörolog kalmadı. Hiç birinden de, çare bulamadım. Bolca antidepresan kullandım, binlerce lira vizite parası verdim. Sonuç, hiçbir şey aynen panik atağa devam…

Taa ki, eşimin aile doktoru ile tanışana kadar. O da zaten, hastanesi olan bir aile hekimi ve dahiliye uzmanı, psikiyatrist falan değil. Dr Hani Arafa, Suriye’ li, Kavacık’ ta polikliniği ve Suriye’ de bir hastanesi var. Çok şeker, çok iyi bir insan…

Dedi ki bana; ‘Ebru’ cum biz doktor olarak sadece verdiğimiz ilaçlar ile senin yaşam kaliteni yükseltebiliriz, her şey senin elinde, ya yaşamını ölümden korkarak, yaşamını ziyan ederek yaşayacaksın, ya da ölüm gerçeğini kabul edip, yaşadığın anın keyfine varacaksın. Bütün mesele bu.’

Bir diğer çok güzel fikri de bu işin duayenlerinden nöropiskiyatr Prof.  Hıfzı Özcan söyledi..
Ben yana yakıla dert yanıyorum, işte trafiğin yoğun olduğu zamanda kalbim sıkışıyor, çarpıyor v.s dert yanıyorum. Sen o zaman ne yapıyorsun diye sordu…
Dedim ki ne yapacağım, ya kalp krizi geçirirsem, buraya ambulans bile gelemez hık diye giderim diye düşünüyorum dedim. Hıfzı bey güldü ve ekledi: Halbuki demen lazım ki; yahu ne güzel atan bir kalbim var demek ki yaşıyorum, o zaman anın tadını çıkarayım…

Mesele bu kadar basit sevgili pataklılar( panik ataklıların kısalmış hali) olay, yaşama pozitif bakabilmekten geçiyor işin sırrı bu…

Ben aradaki farkı gördüm, doktorumu çok haklı buldum ve bunu tüm yaşamıma uygulamaya başladım, artık her şeyin eğlenceli ve komik tarafını bulmaya çalışıyorum. Ve bu bana çok iyi geliyor.

Tabii ki pozitif düşünmek hemen yapılabilecek bir şey değil. Her şeyden önce gerçekçi değil, yaşamın içinde negatif ve pozitif enerji birlikte deviniyor. Sadece negatif düşünmeye başladığımda bunun hemen farkına varıyor ve pozitifiyle yer değiştiriyorum, ya da buna çalışıyorum. Sonuç mükemmel, tavsiye ediyorum, içinize dönün ve güvende olduğunuzu hissedin.
Unutmayın ki, vücudumuz bir makine gibi, her gün yenileniyor, hücresel düzeyde yaşam enerjisiyle doluyor. Elimiz kesiliyor, hiçbir şey yapmasak da yara kendi kendine iyileşiyor, vücudumuz böyle iyileşmeye yönelik programlanmış…
İstem dışı çalışan hayati organlarımız da böyle…

Panik atak krizi geçirdiğimizde, saniyeler içinde, zihin sanal tehlikeyi algılayıp, vücuda adrenalin salgılıyor. O sırada kalp atışlarımız hızlanıyor, deriden kan çekiliyor, kaslara pompalanıyor.

Biz bu durumdan korktukça daha da şiddetleniyor. Yalnız onun da bir seviyesi var, vücut ona karşı da önlemini alıyor ve bir süre için de o adrenalin de boşalınca, her şey normale dönüyor. O anda yapılması gereken, bunun doğal bir süreç olduğunu bilmek ve geçeceğini vücudumuzun gereken güçte olduğunu bilmek, o zaman zaten kısa bir süre içersinde her şey normale dönüyor ve daha güçlenerek çıkıyorsunuz…

Kimseye ilaç kullanmayın, doktora gitmeyin demiyorum, haddim değil zaten, sadece ilaçlardan mucize beklemeyin, onlar yaşam kalitesini yükseltmeye yardımcı oluyor. İhtiyacımız olan mucize içimizde var, bunu bilelim ve güvenelim diyorum.

Olayları da abartmayalım, vizyonumuzu negatiften, pozitife doğru kaydıralım..
Yanlış haberleri okumayalım, mesela; uykusuzluk kalp hastalığı yapıyor, en fazla kalp krizleri sabah saatlerinde oluyormuş v.s gibi saçma sapan sağlık haberlerine rağbet etmeyin. Her şey kişiye özeldir. Herkesin metabolizması farklıdır, kimine günde 4 saat uyku yeter, kimine 10 saat herkesin yaradılışı farklı..

Bir şeye var ya da yok demek için de , % 100 gerçekleşmesi gerekir. Yok öyle değilse genelleme yapamazsınız.
Örnek vereyim; benim ayağı sakat bir büyükannem vardı. Yıllarca evinden dışarı çıkmamış, yürüyememiş 95 yaşında falan öldü. Spor yapmış olsaydı, herhalde 120 yaşına kadar giderdi..
Hani diyorlar ya, hareketsizlik insanı erken öldürür, günde şu kadar yürüyüş yap, şunu yap, bunu yap.
Ben artık bu canlı örnekleri gördükçe hiçbir söylenen sağlık haberini okumuyorum.. Bazı şeylerin genetik özellikleri var, uzun yaşam da böyle bir şey..

Panik atak konusuna dönüp toparlarsam, sonuçta etrafımızda pek çok radyasyon yayan cihaz var, özellikle büyük şehirlerde, gürültü, kalabalık, trafik gibi insanın doğasına iyi gelmeyen pek çok uyaran ile karşı karşıyayız. Yiyeceklerimiz, uzun süre dayansın diye çeşitli kimyasallarla donatılmış. Dolayısıyla, vücut sağlığımızı olumsuz etkileyebilecek pek çok şeyle sarılıyız. Vücudumuzun buna tepki verip, anlamsız sıkıntılar yaratması çok doğal, böyle şeyler olduğunda korkmayın, çünkü bunlar da panik atağa neden olabilir. Rutin sağlık kontrollerinizi eksik etmeyin, ilaç kullanmanız gerekiyorsa, kullanın. Neden tıbbın imkanlarından faydalanılmasın?

Ama önemli olan; ‘görünmeyen bedenimizi’, yani ruhumuzu arındırabilmek ve sağlıklı tutabilmek. Gerisi boş bence…

Ayrıca, psikolglara koşacağınıza, dost biriktirmeye ve onlarla konuşmaya çalışın. Hiçbir şey size yıllardır tanıyan dostlarınızla dertleşmekten daha keyif verici olamaz.
Panik atak ruhsal bir rahatsızlık değil, düşünsel bir rahatsızlıktır. Böyle olmamayı seçebilirsiniz, her şey sizin elinizde, yaşama bakışınızı, korkularınızı rafa kaldırın, unutmamak lazım ki, yaşamın içinde güçlü olanlar ayakta kalır. Güçlü ve ayaktayken de neşeli olmanın kötü olduğunu kimse söyleyemez öyle değil mi? Diyor ki; Mesut Yar, panik ataklı olduğumuzu söylemekten utanıyoruz. Ne utanması, yemişim panik atağını 

"> Mesut Yar, panik ataklıyım demiş, tıpkı, Okan Bayülgen gibi. Geçtiğimiz günlerde de Ayşe Aral, panik atağım geri gelme diye bir köşe yazısı yazmıştı. Benim de panik ataktan yıllarca muzdarip olmuş biri olarak, bu rahatsızlık hakkında 1-2 kelam etme vaktim geldi. Zaman zaman yazdığım gibi tabii. Ama bu sefer söyleyeceklerim, doktorların, çok da hoşuna gitmeyecek..

Panik atak, günümüz koşullarında çoğalarak artan bir düşünce ve kaygı duyma bozukluğu….

İnsanlar da bu rahatsızlığı, psikolojik olarak nitelendirdiği için, sanki kafadan hasta, ya da yaşamı boyunca büyük travmalar yaşamış da bu illete sahip olmuş gibi algılanıyor…Hayır öyle olmak da da bir mahsur yok, ne olacak yahu insanlık hali..

Yaklaşık 8 yıldır panik atak yaşayan biriyim. Uzun zamandır hiç yaşamıyorum..Ya da çok ufak şeyler…

Gitmediğim psikiyatrist, psikolog, nörolog kalmadı. Hiç birinden de, çare bulamadım. Bolca antidepresan kullandım, binlerce lira vizite parası verdim. Sonuç, hiçbir şey aynen panik atağa devam…

Taa ki, eşimin aile doktoru ile tanışana kadar. O da zaten, hastanesi olan bir aile hekimi ve dahiliye uzmanı, psikiyatrist falan değil. Dr Hani Arafa, Suriye’ li, Kavacık’ ta polikliniği ve Suriye’ de bir hastanesi var. Çok şeker, çok iyi bir insan…

Dedi ki bana; ‘Ebru’ cum biz doktor olarak sadece verdiğimiz ilaçlar ile senin yaşam kaliteni yükseltebiliriz, her şey senin elinde, ya yaşamını ölümden korkarak, yaşamını ziyan ederek yaşayacaksın, ya da ölüm gerçeğini kabul edip, yaşadığın anın keyfine varacaksın. Bütün mesele bu.’

Bir diğer çok güzel fikri de bu işin duayenlerinden nöropiskiyatr Prof.  Hıfzı Özcan söyledi..
Ben yana yakıla dert yanıyorum, işte trafiğin yoğun olduğu zamanda kalbim sıkışıyor, çarpıyor v.s dert yanıyorum. Sen o zaman ne yapıyorsun diye sordu…
Dedim ki ne yapacağım, ya kalp krizi geçirirsem, buraya ambulans bile gelemez hık diye giderim diye düşünüyorum dedim. Hıfzı bey güldü ve ekledi: Halbuki demen lazım ki; yahu ne güzel atan bir kalbim var demek ki yaşıyorum, o zaman anın tadını çıkarayım…

Mesele bu kadar basit sevgili pataklılar( panik ataklıların kısalmış hali) olay, yaşama pozitif bakabilmekten geçiyor işin sırrı bu…

Ben aradaki farkı gördüm, doktorumu çok haklı buldum ve bunu tüm yaşamıma uygulamaya başladım, artık her şeyin eğlenceli ve komik tarafını bulmaya çalışıyorum. Ve bu bana çok iyi geliyor.

Tabii ki pozitif düşünmek hemen yapılabilecek bir şey değil. Her şeyden önce gerçekçi değil, yaşamın içinde negatif ve pozitif enerji birlikte deviniyor. Sadece negatif düşünmeye başladığımda bunun hemen farkına varıyor ve pozitifiyle yer değiştiriyorum, ya da buna çalışıyorum. Sonuç mükemmel, tavsiye ediyorum, içinize dönün ve güvende olduğunuzu hissedin.
Unutmayın ki, vücudumuz bir makine gibi, her gün yenileniyor, hücresel düzeyde yaşam enerjisiyle doluyor. Elimiz kesiliyor, hiçbir şey yapmasak da yara kendi kendine iyileşiyor, vücudumuz böyle iyileşmeye yönelik programlanmış…
İstem dışı çalışan hayati organlarımız da böyle…

Panik atak krizi geçirdiğimizde, saniyeler içinde, zihin sanal tehlikeyi algılayıp, vücuda adrenalin salgılıyor. O sırada kalp atışlarımız hızlanıyor, deriden kan çekiliyor, kaslara pompalanıyor.

Biz bu durumdan korktukça daha da şiddetleniyor. Yalnız onun da bir seviyesi var, vücut ona karşı da önlemini alıyor ve bir süre için de o adrenalin de boşalınca, her şey normale dönüyor. O anda yapılması gereken, bunun doğal bir süreç olduğunu bilmek ve geçeceğini vücudumuzun gereken güçte olduğunu bilmek, o zaman zaten kısa bir süre içersinde her şey normale dönüyor ve daha güçlenerek çıkıyorsunuz…

Kimseye ilaç kullanmayın, doktora gitmeyin demiyorum, haddim değil zaten, sadece ilaçlardan mucize beklemeyin, onlar yaşam kalitesini yükseltmeye yardımcı oluyor. İhtiyacımız olan mucize içimizde var, bunu bilelim ve güvenelim diyorum.

Olayları da abartmayalım, vizyonumuzu negatiften, pozitife doğru kaydıralım..
Yanlış haberleri okumayalım, mesela; uykusuzluk kalp hastalığı yapıyor, en fazla kalp krizleri sabah saatlerinde oluyormuş v.s gibi saçma sapan sağlık haberlerine rağbet etmeyin. Her şey kişiye özeldir. Herkesin metabolizması farklıdır, kimine günde 4 saat uyku yeter, kimine 10 saat herkesin yaradılışı farklı..

Bir şeye var ya da yok demek için de , % 100 gerçekleşmesi gerekir. Yok öyle değilse genelleme yapamazsınız.
Örnek vereyim; benim ayağı sakat bir büyükannem vardı. Yıllarca evinden dışarı çıkmamış, yürüyememiş 95 yaşında falan öldü. Spor yapmış olsaydı, herhalde 120 yaşına kadar giderdi..
Hani diyorlar ya, hareketsizlik insanı erken öldürür, günde şu kadar yürüyüş yap, şunu yap, bunu yap.
Ben artık bu canlı örnekleri gördükçe hiçbir söylenen sağlık haberini okumuyorum.. Bazı şeylerin genetik özellikleri var, uzun yaşam da böyle bir şey..

Panik atak konusuna dönüp toparlarsam, sonuçta etrafımızda pek çok radyasyon yayan cihaz var, özellikle büyük şehirlerde, gürültü, kalabalık, trafik gibi insanın doğasına iyi gelmeyen pek çok uyaran ile karşı karşıyayız. Yiyeceklerimiz, uzun süre dayansın diye çeşitli kimyasallarla donatılmış. Dolayısıyla, vücut sağlığımızı olumsuz etkileyebilecek pek çok şeyle sarılıyız. Vücudumuzun buna tepki verip, anlamsız sıkıntılar yaratması çok doğal, böyle şeyler olduğunda korkmayın, çünkü bunlar da panik atağa neden olabilir. Rutin sağlık kontrollerinizi eksik etmeyin, ilaç kullanmanız gerekiyorsa, kullanın. Neden tıbbın imkanlarından faydalanılmasın?

Ama önemli olan; ‘görünmeyen bedenimizi’, yani ruhumuzu arındırabilmek ve sağlıklı tutabilmek. Gerisi boş bence…

Ayrıca, psikolglara koşacağınıza, dost biriktirmeye ve onlarla konuşmaya çalışın. Hiçbir şey size yıllardır tanıyan dostlarınızla dertleşmekten daha keyif verici olamaz.
Panik atak ruhsal bir rahatsızlık değil, düşünsel bir rahatsızlıktır. Böyle olmamayı seçebilirsiniz, her şey sizin elinizde, yaşama bakışınızı, korkularınızı rafa kaldırın, unutmamak lazım ki, yaşamın içinde güçlü olanlar ayakta kalır. Güçlü ve ayaktayken de neşeli olmanın kötü olduğunu kimse söyleyemez öyle değil mi? Diyor ki; Mesut Yar, panik ataklı olduğumuzu söylemekten utanıyoruz. Ne utanması, yemişim panik atağını 

Tüm yazılarını göster