Özcan Tekgül Hadisesi

Herkes Ali Taran ve Ayşe Yılmazel evliliği hakkında yazdı, çizdi, konuştu, yargıladı, böldü...

Ebru Eğinlioğlu eeginlioglu@gmail.com

Herkes Ali Taran ve Ayşe Yılmazel evliliği hakkında yazdı, çizdi, konuştu, yargıladı, böldü, parçaladı.

Ben herkesten farklı bir şey yapacağım, bu konu hakkında hiç konuşmayacağım Allah her birine, yani kanserli eski eşe de her şeyin hayırlısını kısmet etsin, haklarında hayırlısı olsun...

Ben başka bir şeyden bahsedeceğim dansöz ve sinema sanatçısı  Özcan Tekgül’ ün dramından.

Bir kadın olarak bu durum benim çok vicdanımı sızlattı doğrusu, kendimi onun yerine koydum, benim başıma gelseydi ne olurdu diye düşündüm.

Öyle ya 73 yaşında yaşlı bir kadın trafik kazasında yaşamını kaybediyor ve kimse kadıncağızın cansız bedenine sahip çıkmıyor, aramıyor, sormuyor. Neden sonra, genç bir adam teşhis ediyor da kimliği anlaşılıyor. Sonra da kimsesizler mezarlığına gömelim diyorlar. Son durum nedir bilmiyorum. Halil Ergün ve başka sanatçılar mezarını yaptıracakmış falan...

Hani büyükannelerimiz der ya; ‘Ne oldum deme, ne olacağım de’ diye...

Alın size yıllar geçse de değişmeyecek bir örnek daha...

Nerede o kadıncağız, genç, güzel, dans ederken etrafında dolaşan, onu izlemek için para vererek gazinolara giden çapkın hayranları?

Güzelliğinden, şöhretinden etkilenip yanında gözüken ama içten içe kıskanan kadın arkadaşları?  Hiç mi dost biriktiremedi etrafında, hiç mi kollayanı yoktu?

Yokmuş işte... O kadar basit.

Bir de ardından yine birileri kaynatır dedikodu kazanlarını; hatalar yaptı, akarken küpünü dolduramadı, akılsızlık etti, yaşadığı hızlı hayatın bedeli  diye...

İnsanlar hep konuşur, hep eleştirir, hep suçlar...

Ama yardım zamanı dendi mi, hepsi bir kenara çil yavrusu gibi dağılır...

Maalesef insanlar göstermelik yardımları severler. Falanca köyde ki çocuklar için düzenlenen kermesler gibi.

Soyu tükenen caretta carettaları kurtarmak için kaplumbağa yürüyüşü yapmak.

Meme kanserine dikkat çekmek için soyunmak sanatçılar  gibi.

Aynı şekilde kürke hayır demek için sokakta çıplak koşmak gibi...

Paşa gönülleri istediği zaman, göstere göstere....Onlar da olsun, olmasın demiyorum ama...

Eğer hala bir yerlerde insanlar geçmişte ya da bu gün yaptıkları hatalar için suçlanıp yalnız bırakılıyorsa.

Fakirlik içinde sessizce soğuk otel odalarında bir başına ölüyorsa.

İhtiyacı olan insanlara ihtiyacı duyduğu yardımı kimseciklerin haberi bile olmadan yapamıyorsak...

Ve hala birilerini yargılayıp, kendi eksiklerimizi kapatmaya çalışıyorsak.

Demek ki, ben de, siz de ya da pek çoğumuz  da insanlık adına bir yerlerde büyük bir yalnış yapıyoruz...

">

Herkes Ali Taran ve Ayşe Yılmazel evliliği hakkında yazdı, çizdi, konuştu, yargıladı, böldü, parçaladı.

Ben herkesten farklı bir şey yapacağım, bu konu hakkında hiç konuşmayacağım Allah her birine, yani kanserli eski eşe de her şeyin hayırlısını kısmet etsin, haklarında hayırlısı olsun...

Ben başka bir şeyden bahsedeceğim dansöz ve sinema sanatçısı  Özcan Tekgül’ ün dramından.

Bir kadın olarak bu durum benim çok vicdanımı sızlattı doğrusu, kendimi onun yerine koydum, benim başıma gelseydi ne olurdu diye düşündüm.

Öyle ya 73 yaşında yaşlı bir kadın trafik kazasında yaşamını kaybediyor ve kimse kadıncağızın cansız bedenine sahip çıkmıyor, aramıyor, sormuyor. Neden sonra, genç bir adam teşhis ediyor da kimliği anlaşılıyor. Sonra da kimsesizler mezarlığına gömelim diyorlar. Son durum nedir bilmiyorum. Halil Ergün ve başka sanatçılar mezarını yaptıracakmış falan...

Hani büyükannelerimiz der ya; ‘Ne oldum deme, ne olacağım de’ diye...

Alın size yıllar geçse de değişmeyecek bir örnek daha...

Nerede o kadıncağız, genç, güzel, dans ederken etrafında dolaşan, onu izlemek için para vererek gazinolara giden çapkın hayranları?

Güzelliğinden, şöhretinden etkilenip yanında gözüken ama içten içe kıskanan kadın arkadaşları?  Hiç mi dost biriktiremedi etrafında, hiç mi kollayanı yoktu?

Yokmuş işte... O kadar basit.

Bir de ardından yine birileri kaynatır dedikodu kazanlarını; hatalar yaptı, akarken küpünü dolduramadı, akılsızlık etti, yaşadığı hızlı hayatın bedeli  diye...

İnsanlar hep konuşur, hep eleştirir, hep suçlar...

Ama yardım zamanı dendi mi, hepsi bir kenara çil yavrusu gibi dağılır...

Maalesef insanlar göstermelik yardımları severler. Falanca köyde ki çocuklar için düzenlenen kermesler gibi.

Soyu tükenen caretta carettaları kurtarmak için kaplumbağa yürüyüşü yapmak.

Meme kanserine dikkat çekmek için soyunmak sanatçılar  gibi.

Aynı şekilde kürke hayır demek için sokakta çıplak koşmak gibi...

Paşa gönülleri istediği zaman, göstere göstere....Onlar da olsun, olmasın demiyorum ama...

Eğer hala bir yerlerde insanlar geçmişte ya da bu gün yaptıkları hatalar için suçlanıp yalnız bırakılıyorsa.

Fakirlik içinde sessizce soğuk otel odalarında bir başına ölüyorsa.

İhtiyacı olan insanlara ihtiyacı duyduğu yardımı kimseciklerin haberi bile olmadan yapamıyorsak...

Ve hala birilerini yargılayıp, kendi eksiklerimizi kapatmaya çalışıyorsak.

Demek ki, ben de, siz de ya da pek çoğumuz  da insanlık adına bir yerlerde büyük bir yalnış yapıyoruz...

Tüm yazılarını göster