Cevap mı vermek daha iyi yoksa susmak mı?
Bence ikisinin de yeri var diye düşünüyorum.
Eğer medyadaysanız, bir şekilde hakkınızda doğru ya da yanlış pek çok haber çıkabilir.
Bunu her gün bir magazin haberiyle anılan ünlülerimiz çok güzel ayarlıyor.
Onlar böyle olumsuz haberleri de çıksa, şöhretlerine şöhret katmaya devam ediyor.
Nasıl oluyor, benim aklım ona ermiyor ama oluyor işte, fazla kurcalamamak lazım.
Bir diğer tarafta birisi bir laf ediyor, meslek yaşantısı bitiyor.
Mesela Güner Ümit diye bir sunucu vardır, ekranda kırdığı bir pot yüzünden, anında işinden oldu ve ekrandan silindi.
Hakkında kötü haberler çıkıp ta, mesleki popülerliğinden hiçbir şey kaybetmeyen hanımları tekrar hatırlatmak istemediğim için, örnekleme yapmayacağım.
Gerçekten aradaki farkı anlamıyorum.
Bana göre ise bu günün şartlarında imajlarımız çok önemli.
Yani internet dediğimiz mecrada, isminizi arama motorlarına girdiğinizde çıkan sonuçlar, bütün hayatınızın bir özeti gibi. Ne yapmışsınız, nerelerde çalışmışsınız, başınıza ne olaylar gelmiş? Gibi pek çok bilgiye ulaşılabiliyor.
O zaman, tüm bunlara dikkat etmek lazım.
Bu gün hem bizim sitemizde, hem de diğer başka sitelerde, benim de kısa süre önce röportaj yaptığım Haydar Dümen ile ilgili video görüntülerini izledim.
Olayın veriliş biçimleri de çok rahatsız ediciydi.
Eşi ve kendisiyle, röportaj öncesi görüşmelerimizde de, her ikisi de son derece gergin ve rahatsızdılar. Bu doğal ve anlaşılır bir durum tabii.
Hakkınızda çok ağır ithamlarda bulunulacak ve siz hiç insani bir tepki vermeyeceksiniz. Çok zor tabii ki.
Ama o zaman da konuştuk, daha doğrusu ben kendi fikrimi söylemiştim.
Bu iddiaları yapan kişilerle yüzleşin, ya da soru sorulduğu zaman, kaçmayın, yanıtlayın diye.
Öyle değil mi? Hakkınızda birileri çok ağır iddialarda bulunacak, siz , o konuda konuşmak istemiyorum deyip, sessiz kalacaksınız. Maalesef artık bu işler öyle halledilmiyor.
O kadar çok yayın kuruluşu var ki, birbiriyle rekabet halinde, kimsenin artık kimseyi düşünecek hali yok, o kadar acımasız başlıklar atılıyor, o kadar insanı yaralıyıcı haberler çıkıyor ki, hepimiz bunlardan bir dönem nasibimizi aldık.
Kimi zaman da, bazı röportajlarımızda biz de birilerini üzmüş olabiliriz.
Ama benim kendi adıma dikkat ettiğim bir şey vardır.
Ben gazeteci den önce insanım.
Bana kişisel olarak bir haksız saldırı yapılmışsa, ben onun cevabını çok ağır veririm, hiçbir şeyden de çekinmem, sonuna kadar giderim açık söyleyeyim.
Eğer vermiyorsam, mutlaka bunun, benim çok değer verdiğim biri ya da birileriyle ilgili bir nedeni vardır, bir fedakarlık yapmışımdır, o nedenle cevap vermemişimdir. Yoksa herkesin her şeyini bilecek ve cevabını verecek kapasiteye sahibim.
Diğer konuda da, yaptığım röportajlarda hiç ön yargılı ya da suçlayıcı davranmam. İddialarla karşımdaki kişiyi yargılamam, sadece sorularımı sorar, yanıtlarımı alırım.
Doğru ya da yanlış, ben sorarım, karşımdaki insan, yanıtlar ya da yanıtlamaz, doğruluğu da artık onun vicdanına kalmış.
Onun için hepimiz bütün basın mensupları, haber hazırladığında, program sunduğunda, önce insan olarak düşünmeliyiz. Bu yaptığımız yayın, kafalardaki soru işaretlerini giderdi mi? Toplumu aydınlatıcı oldu mu? Diye. Bu benim de her zaman düşünerek hareket ettiğim bir şeydir.
İnsanlar da, haklarında yanlış bir haber çıktığı zaman, onu düzeltmeliler, kaçmak, cevap vermemek olmaz. Bu suçunuz olmasa bile, suçu bir anlamda kabullenmek anlamına gelir. Ya da suçlu psikolojisine benzer.
En azından ben böyle düşünüyorum.
Günümüzde, yaptığımız işler kadar, imajlarımız ve inandırıcılığımız da çok büyük önem taşıyor… Hem bizler basın mensupları olarak bu sorumluluk ve bilinçle hareket etmeliyiz, hem de insanlar bir karalama ile karşılaştıklarında, kaçmak yerine her şeye verebilecek bir cevapları olmalı…
">
Cevap mı vermek daha iyi yoksa susmak mı?
Bence ikisinin de yeri var diye düşünüyorum.
Eğer medyadaysanız, bir şekilde hakkınızda doğru ya da yanlış pek çok haber çıkabilir.
Bunu her gün bir magazin haberiyle anılan ünlülerimiz çok güzel ayarlıyor.
Onlar böyle olumsuz haberleri de çıksa, şöhretlerine şöhret katmaya devam ediyor.
Nasıl oluyor, benim aklım ona ermiyor ama oluyor işte, fazla kurcalamamak lazım.
Bir diğer tarafta birisi bir laf ediyor, meslek yaşantısı bitiyor.
Mesela Güner Ümit diye bir sunucu vardır, ekranda kırdığı bir pot yüzünden, anında işinden oldu ve ekrandan silindi.
Hakkında kötü haberler çıkıp ta, mesleki popülerliğinden hiçbir şey kaybetmeyen hanımları tekrar hatırlatmak istemediğim için, örnekleme yapmayacağım.
Gerçekten aradaki farkı anlamıyorum.
Bana göre ise bu günün şartlarında imajlarımız çok önemli.
Yani internet dediğimiz mecrada, isminizi arama motorlarına girdiğinizde çıkan sonuçlar, bütün hayatınızın bir özeti gibi. Ne yapmışsınız, nerelerde çalışmışsınız, başınıza ne olaylar gelmiş? Gibi pek çok bilgiye ulaşılabiliyor.
O zaman, tüm bunlara dikkat etmek lazım.
Bu gün hem bizim sitemizde, hem de diğer başka sitelerde, benim de kısa süre önce röportaj yaptığım Haydar Dümen ile ilgili video görüntülerini izledim.
Olayın veriliş biçimleri de çok rahatsız ediciydi.
Eşi ve kendisiyle, röportaj öncesi görüşmelerimizde de, her ikisi de son derece gergin ve rahatsızdılar. Bu doğal ve anlaşılır bir durum tabii.
Hakkınızda çok ağır ithamlarda bulunulacak ve siz hiç insani bir tepki vermeyeceksiniz. Çok zor tabii ki.
Ama o zaman da konuştuk, daha doğrusu ben kendi fikrimi söylemiştim.
Bu iddiaları yapan kişilerle yüzleşin, ya da soru sorulduğu zaman, kaçmayın, yanıtlayın diye.
Öyle değil mi? Hakkınızda birileri çok ağır iddialarda bulunacak, siz , o konuda konuşmak istemiyorum deyip, sessiz kalacaksınız. Maalesef artık bu işler öyle halledilmiyor.
O kadar çok yayın kuruluşu var ki, birbiriyle rekabet halinde, kimsenin artık kimseyi düşünecek hali yok, o kadar acımasız başlıklar atılıyor, o kadar insanı yaralıyıcı haberler çıkıyor ki, hepimiz bunlardan bir dönem nasibimizi aldık.
Kimi zaman da, bazı röportajlarımızda biz de birilerini üzmüş olabiliriz.
Ama benim kendi adıma dikkat ettiğim bir şey vardır.
Ben gazeteci den önce insanım.
Bana kişisel olarak bir haksız saldırı yapılmışsa, ben onun cevabını çok ağır veririm, hiçbir şeyden de çekinmem, sonuna kadar giderim açık söyleyeyim.
Eğer vermiyorsam, mutlaka bunun, benim çok değer verdiğim biri ya da birileriyle ilgili bir nedeni vardır, bir fedakarlık yapmışımdır, o nedenle cevap vermemişimdir. Yoksa herkesin her şeyini bilecek ve cevabını verecek kapasiteye sahibim.
Diğer konuda da, yaptığım röportajlarda hiç ön yargılı ya da suçlayıcı davranmam. İddialarla karşımdaki kişiyi yargılamam, sadece sorularımı sorar, yanıtlarımı alırım.
Doğru ya da yanlış, ben sorarım, karşımdaki insan, yanıtlar ya da yanıtlamaz, doğruluğu da artık onun vicdanına kalmış.
Onun için hepimiz bütün basın mensupları, haber hazırladığında, program sunduğunda, önce insan olarak düşünmeliyiz. Bu yaptığımız yayın, kafalardaki soru işaretlerini giderdi mi? Toplumu aydınlatıcı oldu mu? Diye. Bu benim de her zaman düşünerek hareket ettiğim bir şeydir.
İnsanlar da, haklarında yanlış bir haber çıktığı zaman, onu düzeltmeliler, kaçmak, cevap vermemek olmaz. Bu suçunuz olmasa bile, suçu bir anlamda kabullenmek anlamına gelir. Ya da suçlu psikolojisine benzer.
En azından ben böyle düşünüyorum.
Günümüzde, yaptığımız işler kadar, imajlarımız ve inandırıcılığımız da çok büyük önem taşıyor… Hem bizler basın mensupları olarak bu sorumluluk ve bilinçle hareket etmeliyiz, hem de insanlar bir karalama ile karşılaştıklarında, kaçmak yerine her şeye verebilecek bir cevapları olmalı…