Öğretmenler: insanla ilgili en değerli ‘sanatkarlar’; toplumun ise mimarlarıdırlar.
Aslında bütün Dünya’da onlar için birer gün var; örneğin, UNESCO “5 Ekim” demiş, Araplar, 28 Şubat.
Atatürk’ün Başöğretmenliği kabul ettiği (1928) 24 Kasım Öğretmenler Günü’dür.
Çocuklarımızı, geleceğimizi emanet ettiğimiz öğretmenlerimizin günü kutlu olsun.
Hayat koşusu içinde bizler evlatlarımızın ‘biyolojik’ ebeveyniyiz, öğretmenler ise onların kültürel ana-babalarıdır.
Yeteneği ilk keşfeden, bütün süreçte onları meslek sahibi özgür birer birey olarak yetiştirenler; öğretmenlerdir…
Ne ki içinde bulunduğumuz koşullar bellidir, onlar da birer velidir ve bir “meslek kesimi” olarak yürekleri iki kere yanmaktadır.
Elemeye yarışmaya odaklı sınav sistemi, okul saatleri dışındaki ‘kurslarla’ “takviye edilmeyi” dayatmaktadır.
Ayda ortalama iki bin liradan az buçuk fazla kazanan öğretmen, kendi çocuğunu bile kursa gönderemez.
Öğretmen, 4+4+4’ün “araba markası” olarak bilindiği bir çağda, istikbali görüp gizli gizli ağlayandır.
Öte yanda, okullar hem bütçeden yeterli payı alamaz hem de öğretmenler insanca yaşayacakları paraları kazanamaz.
İdeallere dayalı olarak başlanılan bu meslek pişmanlıkla tamamlanmaktadır.
Ek gösterge 3600’e çıksa hani biraz da yıpranma payı ekleneceğini bilseler, neredeyse hepsi toptan emekliliği isteyecek haldeler!
Nereye mi gidecekler: Kaygılanmaya gerek yok; onlardan terörist de olmaz, onlar banka da soymaz, olsa olsa ikincil bir piyasada iş ararlar.
O arada bu meslek “rağbet edilen” bir meslek değildir, öyle ki son on yılda polis sayısı yüzde 84 artmışken, öğretmen sayısı yüzde 24 azalmıştır.
Yine de, halen çalışanların yarısı kadar; 400 bin öğretmen atama beklemekte, kimi canından bezmekte kimi hayatından vazgeçmektedir.
Diplomaların meslek vermediği bir düzen, yüzde 20’si işsiz olan bu toplumun üstüne bir de iş güvencesizliği ile çöreklenmek istemektedir.
Öğretmenlerin % 80’i kredi borçlusu bunların yarısı ise borcunu ödeyemez durumdadır. Üçte biri tatile çıkamaz, beşte biri alış veriş yapamaz, üstüne üstlük yüzde 90’a yakını şiddete maruz kalır ama şikayet hakkını bile kullanmaz…
Ve daha da acısı öğrencisine “kitap oku” diyen öğretmenlerin yüzde 10’u hiç kitap okumamakta, üçte biri ise ayda bir kitap okuyabilmektedir.
Sinema, tiyatro, konser; Dünya’nın gelir dağılımı en bozuk ülkelerinden birinde ve milli gelir açısından 184’üncü ülkesinde; zaten hak getiredir!
Bununla birlikte eğitim sistemimizin özellikle öğretmenlerimizi ilgilendiren sorunları çözülmelidir:
1) Öğretmene geliri, geçimi, emekliliği itibariyle mesleğine yaraşır bir konum sağlanmalıdır.
2) Ek ders ücreti 9 küsur liradan 50 liraya yükseltilmelidir.
3) Öğretmen Yardımlaşma ve Dayanışma Sandığı kurulmalıdır.
4) Öğretmenlere uygun koşullarda konut edindirme yardımı yapılmalıdır.
5) Ek Gösterge 3600’e çıkarılmalı, yıpranma payı iyileştirilmelidir.
6) Doğu ve Güneydoğu’da belli bir dönem görev yapanlara maaş ikramiyesi verilmelidir.
7) Öğretmenlerin pedagojik formasyonuna çok özen gösterilmelidir. Mantık, felsefe, psikoloji branşlarına önem verilmelidir.
8) Öğretmenler, staj ve yurt dışı kısa süreli değişim programlarından yararlandırılmalıdır.
9) Her öğretmene iki yılda bir yeni bir bilgisayar tahsis edilmelidir.
10) Öğretmenlerin şehir içi ulaşımları yarı yarıya uygulanmalıdır.
11) Devlet Tiyatroları, Opera-Bale ve Bakanlık korolarının temsillerini aileleriyle ücretsiz izlemeleri sağlanmalıdır.
12) Çocukların, gözlem ve sentez yeteneği gelişmiş, düşüncesini özgürce ifade edebilen, yurt, insan ve doğa sevgisiyle dolu yapıcı birer birey olmaları için, eğitim-öğretim programlarında öğretmenin rolü, işlevi ve katılımı artırılmalıdır.
">
Öğretmenler: insanla ilgili en değerli ‘sanatkarlar’; toplumun ise mimarlarıdırlar.
Aslında bütün Dünya’da onlar için birer gün var; örneğin, UNESCO “5 Ekim” demiş, Araplar, 28 Şubat.
Atatürk’ün Başöğretmenliği kabul ettiği (1928) 24 Kasım Öğretmenler Günü’dür.
Çocuklarımızı, geleceğimizi emanet ettiğimiz öğretmenlerimizin günü kutlu olsun.
Hayat koşusu içinde bizler evlatlarımızın ‘biyolojik’ ebeveyniyiz, öğretmenler ise onların kültürel ana-babalarıdır.
Yeteneği ilk keşfeden, bütün süreçte onları meslek sahibi özgür birer birey olarak yetiştirenler; öğretmenlerdir…
Ne ki içinde bulunduğumuz koşullar bellidir, onlar da birer velidir ve bir “meslek kesimi” olarak yürekleri iki kere yanmaktadır.
Elemeye yarışmaya odaklı sınav sistemi, okul saatleri dışındaki ‘kurslarla’ “takviye edilmeyi” dayatmaktadır.
Ayda ortalama iki bin liradan az buçuk fazla kazanan öğretmen, kendi çocuğunu bile kursa gönderemez.
Öğretmen, 4+4+4’ün “araba markası” olarak bilindiği bir çağda, istikbali görüp gizli gizli ağlayandır.
Öte yanda, okullar hem bütçeden yeterli payı alamaz hem de öğretmenler insanca yaşayacakları paraları kazanamaz.
İdeallere dayalı olarak başlanılan bu meslek pişmanlıkla tamamlanmaktadır.
Ek gösterge 3600’e çıksa hani biraz da yıpranma payı ekleneceğini bilseler, neredeyse hepsi toptan emekliliği isteyecek haldeler!
Nereye mi gidecekler: Kaygılanmaya gerek yok; onlardan terörist de olmaz, onlar banka da soymaz, olsa olsa ikincil bir piyasada iş ararlar.
O arada bu meslek “rağbet edilen” bir meslek değildir, öyle ki son on yılda polis sayısı yüzde 84 artmışken, öğretmen sayısı yüzde 24 azalmıştır.
Yine de, halen çalışanların yarısı kadar; 400 bin öğretmen atama beklemekte, kimi canından bezmekte kimi hayatından vazgeçmektedir.
Diplomaların meslek vermediği bir düzen, yüzde 20’si işsiz olan bu toplumun üstüne bir de iş güvencesizliği ile çöreklenmek istemektedir.
Öğretmenlerin % 80’i kredi borçlusu bunların yarısı ise borcunu ödeyemez durumdadır. Üçte biri tatile çıkamaz, beşte biri alış veriş yapamaz, üstüne üstlük yüzde 90’a yakını şiddete maruz kalır ama şikayet hakkını bile kullanmaz…
Ve daha da acısı öğrencisine “kitap oku” diyen öğretmenlerin yüzde 10’u hiç kitap okumamakta, üçte biri ise ayda bir kitap okuyabilmektedir.
Sinema, tiyatro, konser; Dünya’nın gelir dağılımı en bozuk ülkelerinden birinde ve milli gelir açısından 184’üncü ülkesinde; zaten hak getiredir!
Bununla birlikte eğitim sistemimizin özellikle öğretmenlerimizi ilgilendiren sorunları çözülmelidir:
1) Öğretmene geliri, geçimi, emekliliği itibariyle mesleğine yaraşır bir konum sağlanmalıdır.
2) Ek ders ücreti 9 küsur liradan 50 liraya yükseltilmelidir.
3) Öğretmen Yardımlaşma ve Dayanışma Sandığı kurulmalıdır.
4) Öğretmenlere uygun koşullarda konut edindirme yardımı yapılmalıdır.
5) Ek Gösterge 3600’e çıkarılmalı, yıpranma payı iyileştirilmelidir.
6) Doğu ve Güneydoğu’da belli bir dönem görev yapanlara maaş ikramiyesi verilmelidir.
7) Öğretmenlerin pedagojik formasyonuna çok özen gösterilmelidir. Mantık, felsefe, psikoloji branşlarına önem verilmelidir.
8) Öğretmenler, staj ve yurt dışı kısa süreli değişim programlarından yararlandırılmalıdır.
9) Her öğretmene iki yılda bir yeni bir bilgisayar tahsis edilmelidir.
10) Öğretmenlerin şehir içi ulaşımları yarı yarıya uygulanmalıdır.
11) Devlet Tiyatroları, Opera-Bale ve Bakanlık korolarının temsillerini aileleriyle ücretsiz izlemeleri sağlanmalıdır.
12) Çocukların, gözlem ve sentez yeteneği gelişmiş, düşüncesini özgürce ifade edebilen, yurt, insan ve doğa sevgisiyle dolu yapıcı birer birey olmaları için, eğitim-öğretim programlarında öğretmenin rolü, işlevi ve katılımı artırılmalıdır.