Elbette her öğretmenin içinde bulunduğu toplumda toplumsal gerçekliği algılayışını belirleyen kavramlar bütünü bulunuyor. Ancak, bu bakış açısı eğitim sisteminin değerleriyle örtüşmesi veya belli zamanlarda bu bakış açısı eğitim sistemiyle ilgisi bulunmuyorsa örgüt içinde göz ardı edilmesi gerekir.
Yıllar önce, bir öğretmenimin şöyle dediğine tanık oldum: “ elbette benim kendime göre dünyaya bakış açım var. Ancak sınıftan içeri girdikten sonra unutuyorum.” Burada anlaşılan eğitim sisteminin amaçlarıyla örtüşmeyen görüşlere sahip; ancak mesleğinin gereği bu görüşleri unutmak istiyordu, öğretmenim. Yine resim iş öğretmeni olan bir öğretmenin benim öğrencimin resim yapmaya gereksinmesi yok, din dersine gereksinmesi var. Bu nedenle, resim dersinde din konularını anlatıyorum, dediğine de şahit oldum.
Elbette, bireyin sosyalleştiği ortamlar farklıdır. Sosyalleşme farklılıkları bireylere, farklı bakış açısı kazandırıyor. Siyasal toplumsallaşma da bunlardan biridir. Her birey gibi öğretmenin de sosyalleşme ortamlarından kaynaklanan farklılıklar da olağandır. Bunun tartışılır bir yanı yoktur.
Ancak, söz konusu eğitimin resmi amaçları söz konusu olduğunda öğretmenin kişisel görüşü okul amaçlarıyla uyuşmuyorsa bunu sınıfa taşımamak etik bir zorunluluktur. Geçmiş yıllarda, eğitim sisteminin amaçları bakımından laiklik ve demokratik değerler güvence altına alınmışken, bu yöndeki kopuşu neye bağlamak gerekiyor?
Sizce, maalesef, bu kopuşta sınıfa girerken dünya görüşünü unutmayan öğretmenlerin payı yok mu?
Öyle ki, karma eğitime son vermek istenilmesi, 4+4+4 çağ dışı eğitim anlayışını bu güne taşınması, sınıfa girerken bakış açılarını unutmayan öğretmenlerin eseri olsa gerek.
Sonuç olarak; bazı öğretmenler geçmişte devletin resmi ideolojisinin yansıdığı laik ve demokratik eğitimden ödün verdiler. Buna bağlı olarak da laik ve demokratik olmayan bireyler yetiştirildi. Yine bu durum bizi çağdaş ve laik eğitimden uzaklaşmamızı sağladı.
">
Elbette her öğretmenin içinde bulunduğu toplumda toplumsal gerçekliği algılayışını belirleyen kavramlar bütünü bulunuyor. Ancak, bu bakış açısı eğitim sisteminin değerleriyle örtüşmesi veya belli zamanlarda bu bakış açısı eğitim sistemiyle ilgisi bulunmuyorsa örgüt içinde göz ardı edilmesi gerekir.
Yıllar önce, bir öğretmenimin şöyle dediğine tanık oldum: “ elbette benim kendime göre dünyaya bakış açım var. Ancak sınıftan içeri girdikten sonra unutuyorum.” Burada anlaşılan eğitim sisteminin amaçlarıyla örtüşmeyen görüşlere sahip; ancak mesleğinin gereği bu görüşleri unutmak istiyordu, öğretmenim. Yine resim iş öğretmeni olan bir öğretmenin benim öğrencimin resim yapmaya gereksinmesi yok, din dersine gereksinmesi var. Bu nedenle, resim dersinde din konularını anlatıyorum, dediğine de şahit oldum.
Elbette, bireyin sosyalleştiği ortamlar farklıdır. Sosyalleşme farklılıkları bireylere, farklı bakış açısı kazandırıyor. Siyasal toplumsallaşma da bunlardan biridir. Her birey gibi öğretmenin de sosyalleşme ortamlarından kaynaklanan farklılıklar da olağandır. Bunun tartışılır bir yanı yoktur.
Ancak, söz konusu eğitimin resmi amaçları söz konusu olduğunda öğretmenin kişisel görüşü okul amaçlarıyla uyuşmuyorsa bunu sınıfa taşımamak etik bir zorunluluktur. Geçmiş yıllarda, eğitim sisteminin amaçları bakımından laiklik ve demokratik değerler güvence altına alınmışken, bu yöndeki kopuşu neye bağlamak gerekiyor?
Sizce, maalesef, bu kopuşta sınıfa girerken dünya görüşünü unutmayan öğretmenlerin payı yok mu?
Öyle ki, karma eğitime son vermek istenilmesi, 4+4+4 çağ dışı eğitim anlayışını bu güne taşınması, sınıfa girerken bakış açılarını unutmayan öğretmenlerin eseri olsa gerek.
Sonuç olarak; bazı öğretmenler geçmişte devletin resmi ideolojisinin yansıdığı laik ve demokratik eğitimden ödün verdiler. Buna bağlı olarak da laik ve demokratik olmayan bireyler yetiştirildi. Yine bu durum bizi çağdaş ve laik eğitimden uzaklaşmamızı sağladı.