Öğretmen adaylarının atanamamasında suç kimin?

Değişik üniversitelerde eğitim fakültelerinde yıllardır görev yaptım. Eğitim fakültelerinin hemen...

Hasan Güneş hgunes0202@gmail.com

Değişik üniversitelerde eğitim fakültelerinde yıllardır görev yaptım. Eğitim fakültelerinin hemen hemen bütün bölümlerinin bazı derslerini okuttum. Ancak, öğrencilerin motivasyonu bazı bölümler için kolay bazı bölümler için zordu.

      Öğrencilerin motivasyonunun en kolayca  sağlandığı bölüm Psikolojik Danışma ve Rehberlik idi. Alanları ile kitapları takip etme, başarı oranları yüksek ve aidiyet duyguları oldukça yüksek idi. Aidiyet duyguları o kadar yüksek olsa gerek ki kendi adlarını taşıyan kongreler düzenlenmektedir. Bu yıl 23-25-2014 tarihleri arasında 11. Ulusal PDR öğrenci kongresi düzenlendi.

     Kuşkusuz, PDR bölümüne ilişkin bu olumlu gelişmeler çok farklı değişkenler açısından düşünülebilir. Ancak bunlar içerisinde Öğrencilerin KPSS’yi kazanamama kaygısı, korkusunun olmaması söylenebilir. Böylece, PDR öğrencileri derslere motive olmakta, en önemlisi aidiyet duygusu geliştirebilmektedirler.

 Diğer taraftan, KPSS ile yerleşmek zor bölümler için aynı şeyi söylemek zor. Başka bir ifadeyle, derslere karşı ilgisizlik, öğretmenlik mesleğinin gereklerini içselleştirememe, kendini KPSS sınavını geçmeye şartlandırma gibi sorunlarla yüzleşme, henüz eğitim sürecindeyken aday öğretmenin öğretmenlik yaşantısı olumsuz etkilenmektedir.

     Aslında, gelenekleri değiştirmek çok zor. Toplumda öğretmen yetiştiren okullardan mezun olanlar öğretmen olarak atanırlar geleneği var. Haklı olarak, yıllardır oluşan bu algıyı, geleneği değiştirmek çok zor. Bunlara ilaveten, çeşitli sıkıntılara katlanarak aday öğretmen konumuna gelen arkadaşlarımızın durumunun, ekonomik, sosyal boyutları bulunmaktadır.

    C.Ergin, Ekinci’nin(2009), Eğitim ve Bilim dergisinde yayınlanan makalesinde şu sonuçlara ulaşılmıştır: Cumhuriyet, Hacettepe ve Erciyes Üniversiteleri Eğitim Fakültelerinde yapılan araştırmada 4 yıllık eğitim fakültesi öğrencisinin ortalama olarak devlete maliyeti 16 Milyar 528 milyon TL: Öğrencinin kendi bireysel maliyeti ise 15 Milyar 380 Milyon TL dir. Kamu Harcamaları ve öğrencisinin bireysel maliyetleri toplam 31 Milyar 908 Milyon TL.

       Her başarısızlık durumunda öğretmen adayları çeşitli duygusal çalkantılara girmekte; bazen ölümle sonuçlanmıştır. Öyle ki, şimdiye kadar intihardan dolayı 35 öğretmen adayı hayatını kaybetmiştir. Kuşkusuz bu olumsuzlukların, insan hakları boyutu da bulunmaktadır.

      Yukarıda kısaca değinilen olumsuzluklarda, eğitim tarihimizde yapılan hatalar önemli bir alanı kapsamaktadır. Hataların en büyük payı hükümetlere ve YÖK sistemine aittir. Özellikle, Refahyol hükümeti döneminde mesleği öğretmenlik olmayan üniversite mezunları öğretmenlik olmayan üniversite mezunları öğretmen olarak atanmıştır. Ayrıca, zamanında fen- edebiyat fakültesi mezunlarına öğretmenlik hakkının tanınması, bu fakültelerin kuruluş amaçlarına aykırıdır. Çünkü fen-edebiyat fakülteleri çeşitli branşlarda bilim adamı yetiştirirken eğitim fakülteleri öğretmen yetiştirmektedir.

   Diğer taraftan, hükümetler ve YÖK, mevcut eğitim fakültelerindeki bölümleri güçlendirme yoluna gitmeyerek, birbirine yakın üniversitelerde aynı bölümler açarak taleplerin artmasına yol açmaktadırlar. Böylece, arz ve talep dengesizliği doğmaktadır. Yani arzı da yaratan devlet, talebi de yaratan devlet. Bütün bu olanlar çözümün nasıl sağlanacağı sorusunu gündeme getirmektedir. Bizce sorunun çözümü uygun insan gücü planlamasıyla olanaklıdır.             

">

Değişik üniversitelerde eğitim fakültelerinde yıllardır görev yaptım. Eğitim fakültelerinin hemen hemen bütün bölümlerinin bazı derslerini okuttum. Ancak, öğrencilerin motivasyonu bazı bölümler için kolay bazı bölümler için zordu.

      Öğrencilerin motivasyonunun en kolayca  sağlandığı bölüm Psikolojik Danışma ve Rehberlik idi. Alanları ile kitapları takip etme, başarı oranları yüksek ve aidiyet duyguları oldukça yüksek idi. Aidiyet duyguları o kadar yüksek olsa gerek ki kendi adlarını taşıyan kongreler düzenlenmektedir. Bu yıl 23-25-2014 tarihleri arasında 11. Ulusal PDR öğrenci kongresi düzenlendi.

     Kuşkusuz, PDR bölümüne ilişkin bu olumlu gelişmeler çok farklı değişkenler açısından düşünülebilir. Ancak bunlar içerisinde Öğrencilerin KPSS’yi kazanamama kaygısı, korkusunun olmaması söylenebilir. Böylece, PDR öğrencileri derslere motive olmakta, en önemlisi aidiyet duygusu geliştirebilmektedirler.

 Diğer taraftan, KPSS ile yerleşmek zor bölümler için aynı şeyi söylemek zor. Başka bir ifadeyle, derslere karşı ilgisizlik, öğretmenlik mesleğinin gereklerini içselleştirememe, kendini KPSS sınavını geçmeye şartlandırma gibi sorunlarla yüzleşme, henüz eğitim sürecindeyken aday öğretmenin öğretmenlik yaşantısı olumsuz etkilenmektedir.

     Aslında, gelenekleri değiştirmek çok zor. Toplumda öğretmen yetiştiren okullardan mezun olanlar öğretmen olarak atanırlar geleneği var. Haklı olarak, yıllardır oluşan bu algıyı, geleneği değiştirmek çok zor. Bunlara ilaveten, çeşitli sıkıntılara katlanarak aday öğretmen konumuna gelen arkadaşlarımızın durumunun, ekonomik, sosyal boyutları bulunmaktadır.

    C.Ergin, Ekinci’nin(2009), Eğitim ve Bilim dergisinde yayınlanan makalesinde şu sonuçlara ulaşılmıştır: Cumhuriyet, Hacettepe ve Erciyes Üniversiteleri Eğitim Fakültelerinde yapılan araştırmada 4 yıllık eğitim fakültesi öğrencisinin ortalama olarak devlete maliyeti 16 Milyar 528 milyon TL: Öğrencinin kendi bireysel maliyeti ise 15 Milyar 380 Milyon TL dir. Kamu Harcamaları ve öğrencisinin bireysel maliyetleri toplam 31 Milyar 908 Milyon TL.

       Her başarısızlık durumunda öğretmen adayları çeşitli duygusal çalkantılara girmekte; bazen ölümle sonuçlanmıştır. Öyle ki, şimdiye kadar intihardan dolayı 35 öğretmen adayı hayatını kaybetmiştir. Kuşkusuz bu olumsuzlukların, insan hakları boyutu da bulunmaktadır.

      Yukarıda kısaca değinilen olumsuzluklarda, eğitim tarihimizde yapılan hatalar önemli bir alanı kapsamaktadır. Hataların en büyük payı hükümetlere ve YÖK sistemine aittir. Özellikle, Refahyol hükümeti döneminde mesleği öğretmenlik olmayan üniversite mezunları öğretmenlik olmayan üniversite mezunları öğretmen olarak atanmıştır. Ayrıca, zamanında fen- edebiyat fakültesi mezunlarına öğretmenlik hakkının tanınması, bu fakültelerin kuruluş amaçlarına aykırıdır. Çünkü fen-edebiyat fakülteleri çeşitli branşlarda bilim adamı yetiştirirken eğitim fakülteleri öğretmen yetiştirmektedir.

   Diğer taraftan, hükümetler ve YÖK, mevcut eğitim fakültelerindeki bölümleri güçlendirme yoluna gitmeyerek, birbirine yakın üniversitelerde aynı bölümler açarak taleplerin artmasına yol açmaktadırlar. Böylece, arz ve talep dengesizliği doğmaktadır. Yani arzı da yaratan devlet, talebi de yaratan devlet. Bütün bu olanlar çözümün nasıl sağlanacağı sorusunu gündeme getirmektedir. Bizce sorunun çözümü uygun insan gücü planlamasıyla olanaklıdır.             

Tüm yazılarını göster