Avrupa nükleer silahları konuşuyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron sahip oldukları nükleer silahların koruma alanını tüm Avrupa’ya kapsayacak şekilde genişletebiliriz dedi, tartışmalar birden alevlendi.
Fransa elindeki nükleer savaş başlığı sayısını artırabilir.
Polonya Başbakanı, nükleer silah üretmeyi düşündüklerini açıkladı.
İskandinav ülkeleri, ortak nükleer silah üretmeyi aralarında konuşuyor.
Bu koşullarda, uzun süredir teknoloji geliştiren İran’ın da nükleer silah üretme ihtimali artıyor.
Aşağıda, “Nükleer silah Türkiye için bir seçenek” başlığıyla Ocak 2012’de, yani 13 yıl önce yayınlanmış bir yazımdan kısa bir alıntı sunuyorum.
* * *
“Batılı devletler ve İsrail, İran’ın nükleer programını engellemek için sabotaj, suikast, diplomatik baskı, ekonomik ambargo ve siber teknoloji saldırı dahil hemen her yolu deniyor. Teknolojik teçhizatlar taşıyan İran uçakları düşüyor, nükleer laboratuvarlar infilak ediyor, ithal edilen malzemeler İran’a tahrip edilmiş bir şekilde ulaşabiliyor ve bilim adamları öldürülüyor…
Bir ülkenin gücü, o güç kullanılana kadar, rakiplerin ona atfettiği güçtür… Zamanın sınavından geçmiş başarılı stratejilerin önemli bir özelliği, asla olmaz gibi görünen ihtimalleri dikkate almasıdır. Stratejik çaba, hiçbir zaman sürprizle karşılaşmamayı hedeflemelidir. Siyaset ve diplomasi, ülkenin çıkarlarını koruma ve hatta varlığını sürdürebilmesi için, daima makul ve hesaplanmış riskler taşır. Sıfır risk istikametinde bir siyaset, iktidarsızlık istikametinde aşınmaya başlayan bir duruşu ifade eder.
Diplomasinin taşıyabileceği risk, ülkenin sahip olduğu güvenlik ihtiyat payı (güç) ile doğru orantılıdır. Bu pay azaldıkça, giderek daha ihtiyatlı hareket etmek ihtiyacı doğar. Ayrıca, karşı tarafların gücü ve izlediği siyasetin belirsizliği arttıkça, ülkenin riski de artar…
(İran nükleer silaha sahip olursa) Ortadoğu’da geçmiş tecrübelerin hepsini aşan ve öncekilere hiç benzemeyen bir durum ortaya çıkacak. İsrail elindeki nükleer silahların varlığını telaffuz dahi etmiyor ve bu silahları hangi koşullar çerçevesinde kullanacağını açıklamıyor. Eğer nükleer silaha sahip olursa İran da muhtemelen benzer bir yol izleyecek. Bu durum, Soğuk Savaş sırasında Doğu ve Batı blokları arasında mevcut olandan daha yüksek derecede bir belirsizliği ifade edecek.
İran’ın nükleer silaha sahip olmasıyla beraber, ABD büyük ihtimalle, Türkiye dahil bölgedeki bir dizi ülkeyi kendi nükleer koruma şemsiyesi altına almayı teklif edecek. Türkiye’nin böyle bir öneriyi kabul etmesi, ancak kendi nükleer silah yeteneği hakkını saklı tutması koşuluyla uygun olabilir. Aksi takdirde Türkiye, bölgede ABD’nin stratejik rehini durumuna düşebilir.
Her ihtimal hesaba katılmalı. ABD gelecekte kendi kabuğuna çekilme siyasetine yönelebilir ve tamamen Atlantik ötesine çekilebilir. Veya fanatik Yahudi ve Evanjelik Hıristiyan gruplar ile İsrail’deki aşırı siyasal uçların etkisi altında hareket eden bir yönetim Washington’da işbaşına gelebilir. Eğer mevcut İran rejimi bir gün değişirse, hatta değişmese bile, bugün çok uzak gibi görünen bir başka ihtimal Washington-Tahran uzlaşmasıdır. Bu olasılıkların her biri, Türkiye’nin nükleer silaha sahip olma ihtiyacına işaret eder.
Diğer taraftan, bölgede nükleer silahların yayılması durumunda, Türkiye’nin nükleer silahlardan arındırılmış bir Ortadoğu için katkı yapma imkanı, kendisi de aynı yeteneğe sahip olduğu takdirde artacaktır.
Türkiye açısından AB üyeliği ile nükleer silahlar arasında bugüne kadar üstünde az durulan bir ilişki var. Türkiye’nin risklerini azaltacak ve nükleer silah ihtiyacını önemli ölçüde ortadan kaldıracak bir gelişme, AB üyeliğidir. Buna karşın, İran’ın etkili bir nükleer silah stoğu geliştirdiği fakat Türkiye’nin AB olmadığı durum, endişe verici ihtimallerden biridir. O takdirde, daralmış ve riskleri artmış bir stratejik alana mahkum kalmamak için, Türkiye’nin e nükleer silah üretmesi bir ihtiyaç olacaktır.
Türkiye’nin şu sıralarda iyi tasarlanmış ve kapsamlı bir nükleer teknoloji programına başlaması gerekiyor. Program şimdilik sadece pilot tesis düzeyinde ve teknolojik birikim sağlanması amacına dönük olmalı. Böyle bir program, atom çekirdeği parçalanması zincirleme reaksiyonu için uygun malzemenin, sadece (İran’ın uyguladığı) santrifüj yöntemi değil, lazer dahil değişik yöntemlerle elde edilmesini kapsamalı. Böylece, eğer bir gün nükleer silah üretimi kararı verilirse, geçiş süresi en aza inmiş olacaktır…”
* * *
Yukarıdaki alıntı, yazının tamamının ve konuyla ilgili diğer yazıların yer aldığı “Ortadoğu ve Avrupa Arasında Türkiye” başlıklı kitaptan yapıldı.
">
Avrupa nükleer silahları konuşuyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron sahip oldukları nükleer silahların koruma alanını tüm Avrupa’ya kapsayacak şekilde genişletebiliriz dedi, tartışmalar birden alevlendi.
Fransa elindeki nükleer savaş başlığı sayısını artırabilir.
Polonya Başbakanı, nükleer silah üretmeyi düşündüklerini açıkladı.
İskandinav ülkeleri, ortak nükleer silah üretmeyi aralarında konuşuyor.
Bu koşullarda, uzun süredir teknoloji geliştiren İran’ın da nükleer silah üretme ihtimali artıyor.
Aşağıda, “Nükleer silah Türkiye için bir seçenek” başlığıyla Ocak 2012’de, yani 13 yıl önce yayınlanmış bir yazımdan kısa bir alıntı sunuyorum.
* * *
“Batılı devletler ve İsrail, İran’ın nükleer programını engellemek için sabotaj, suikast, diplomatik baskı, ekonomik ambargo ve siber teknoloji saldırı dahil hemen her yolu deniyor. Teknolojik teçhizatlar taşıyan İran uçakları düşüyor, nükleer laboratuvarlar infilak ediyor, ithal edilen malzemeler İran’a tahrip edilmiş bir şekilde ulaşabiliyor ve bilim adamları öldürülüyor…
Bir ülkenin gücü, o güç kullanılana kadar, rakiplerin ona atfettiği güçtür… Zamanın sınavından geçmiş başarılı stratejilerin önemli bir özelliği, asla olmaz gibi görünen ihtimalleri dikkate almasıdır. Stratejik çaba, hiçbir zaman sürprizle karşılaşmamayı hedeflemelidir. Siyaset ve diplomasi, ülkenin çıkarlarını koruma ve hatta varlığını sürdürebilmesi için, daima makul ve hesaplanmış riskler taşır. Sıfır risk istikametinde bir siyaset, iktidarsızlık istikametinde aşınmaya başlayan bir duruşu ifade eder.
Diplomasinin taşıyabileceği risk, ülkenin sahip olduğu güvenlik ihtiyat payı (güç) ile doğru orantılıdır. Bu pay azaldıkça, giderek daha ihtiyatlı hareket etmek ihtiyacı doğar. Ayrıca, karşı tarafların gücü ve izlediği siyasetin belirsizliği arttıkça, ülkenin riski de artar…
(İran nükleer silaha sahip olursa) Ortadoğu’da geçmiş tecrübelerin hepsini aşan ve öncekilere hiç benzemeyen bir durum ortaya çıkacak. İsrail elindeki nükleer silahların varlığını telaffuz dahi etmiyor ve bu silahları hangi koşullar çerçevesinde kullanacağını açıklamıyor. Eğer nükleer silaha sahip olursa İran da muhtemelen benzer bir yol izleyecek. Bu durum, Soğuk Savaş sırasında Doğu ve Batı blokları arasında mevcut olandan daha yüksek derecede bir belirsizliği ifade edecek.
İran’ın nükleer silaha sahip olmasıyla beraber, ABD büyük ihtimalle, Türkiye dahil bölgedeki bir dizi ülkeyi kendi nükleer koruma şemsiyesi altına almayı teklif edecek. Türkiye’nin böyle bir öneriyi kabul etmesi, ancak kendi nükleer silah yeteneği hakkını saklı tutması koşuluyla uygun olabilir. Aksi takdirde Türkiye, bölgede ABD’nin stratejik rehini durumuna düşebilir.
Her ihtimal hesaba katılmalı. ABD gelecekte kendi kabuğuna çekilme siyasetine yönelebilir ve tamamen Atlantik ötesine çekilebilir. Veya fanatik Yahudi ve Evanjelik Hıristiyan gruplar ile İsrail’deki aşırı siyasal uçların etkisi altında hareket eden bir yönetim Washington’da işbaşına gelebilir. Eğer mevcut İran rejimi bir gün değişirse, hatta değişmese bile, bugün çok uzak gibi görünen bir başka ihtimal Washington-Tahran uzlaşmasıdır. Bu olasılıkların her biri, Türkiye’nin nükleer silaha sahip olma ihtiyacına işaret eder.
Diğer taraftan, bölgede nükleer silahların yayılması durumunda, Türkiye’nin nükleer silahlardan arındırılmış bir Ortadoğu için katkı yapma imkanı, kendisi de aynı yeteneğe sahip olduğu takdirde artacaktır.
Türkiye açısından AB üyeliği ile nükleer silahlar arasında bugüne kadar üstünde az durulan bir ilişki var. Türkiye’nin risklerini azaltacak ve nükleer silah ihtiyacını önemli ölçüde ortadan kaldıracak bir gelişme, AB üyeliğidir. Buna karşın, İran’ın etkili bir nükleer silah stoğu geliştirdiği fakat Türkiye’nin AB olmadığı durum, endişe verici ihtimallerden biridir. O takdirde, daralmış ve riskleri artmış bir stratejik alana mahkum kalmamak için, Türkiye’nin e nükleer silah üretmesi bir ihtiyaç olacaktır.
Türkiye’nin şu sıralarda iyi tasarlanmış ve kapsamlı bir nükleer teknoloji programına başlaması gerekiyor. Program şimdilik sadece pilot tesis düzeyinde ve teknolojik birikim sağlanması amacına dönük olmalı. Böyle bir program, atom çekirdeği parçalanması zincirleme reaksiyonu için uygun malzemenin, sadece (İran’ın uyguladığı) santrifüj yöntemi değil, lazer dahil değişik yöntemlerle elde edilmesini kapsamalı. Böylece, eğer bir gün nükleer silah üretimi kararı verilirse, geçiş süresi en aza inmiş olacaktır…”
* * *
Yukarıdaki alıntı, yazının tamamının ve konuyla ilgili diğer yazıların yer aldığı “Ortadoğu ve Avrupa Arasında Türkiye” başlıklı kitaptan yapıldı.