Müzik ruhun gıdasıdır.

Müzik , denince, sanat söz konusu olunca, herkesin fikri ve zikri ayrı oluyor tabii. Böyle olması...

Ebru Eğinlioğlu eeginlioglu@gmail.com

Müzik , denince, sanat söz konusu olunca, herkesin fikri ve zikri ayrı oluyor tabii. Böyle olması da çok doğal, ruh halimizle dinlediğimiz, beğendiğimiz müzikler, sanatçılar paralel gidiyor. Biraz keyifli olunca, daha ritimli, tempolu müzikleri dinliyor, yorgun ve bezgin olduğumuzda da, o halimizi yansıtan melodiler bize daha hoş geliyor. Yaşam biçimiz de, müzik zevkimizle doğru orantılı ilerliyor.

Mesela bir arabesk gırtlağı vardır, söylerken bazı sanatçılar, mikrofonu titretirler, şarkının sözlerini, sonuna doğru bir yuvarlar, diksiyonu da hafif bozarlar. Mesela, o tür müzik yapanlara, klasik tarz da, ya da batı formunda bir müzik yaptıramazsınız. Aynı şeyler, tam tersine de geçerli. O müzikleri de dinleyen, duygulanan pek çok insan var. Zevkler ve renkler tartışılmaz tabii.

Bir diğer uçta da, rock müzikten başlayan, metal ve zurnanın son deliği death metale uzanan bir yol var. O da ayrı bir evlere şenlik durum. Dinleyenlerinin, o müziği beğenenlerin tipleri de, korku filminden fırlamış gibi oluyor. Tabii istisnalar kaideyi bozmaz, genelden bahsediyorum.

Dolayısıyla, müziğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim gibi bir durum oluyor.

Ben müzik dinlerken, genellikle senfonik, klasik, batı formunda müzikleri dinliyorum. Bir Frank Sinatra, Shirley Bassey, Barbara Streisand, Sarah Brightman, İl Divo, Bond derken, bir bakıyorum o müzikler dışındaki ritimler beni rahatsız ediyor. Bizde , de Hakan Aysev" in sesi ve yorumları, Zuhal Olcay, daha hatırlamadığım değerli sanatçılar,  tabii ki Ajda Pekkan" ın tüm şarkılarını büyük bir hayranlıkla dinliyorum.  Hatta tüylerim diken diken oluyor. Sanatçı ya da şarkıcı her neyse, karizması ve kalitesi benim için çok önemli, öyle konuşmasına dikkat etmeyen, gülüşünden tutun da, dinleyicilerine hitap ederken, sarf ettiği sözlere kadar hepsinde bir zarafet olması gerektiğini düşünüyorum. Yani bu işler o kadar kolay olmamalı. İçimizden biri, bizden biri modeli, benim sanatçı modelim değil. İçimizden biri tabii ki ama kendini yetiştirmeli, geliştirmeli, kahkahasına bile dikkat etmeli. Çünkü bakıyorsunuz, arabesk ya da popüler müzik söyleyen kadın sanatçılar, çok kibar konuşuyor, el kol hareketlerinde, abartılı olduğu bas bas bağırsa da, bir incelik göstermeye çalışıyor. Bir kahkaha atıyor, evlere şenlik… İşte o kahkaha her şeyi özetliyor. Bunlara dikkat etmek gerekir.

Bizim dinleyicimiz o kadar güzel gönüllü ki, herkesi bağrına basıyor, onlara da biraz iyi şeyleri göstermek ve vermek lazım.

Komik bir hikaye anlatacağım yıllar önce dinlemiştim, anlatan arkadaşım gerçek olduğunu söyledi ama ben hala inanamıyorum, fıkra gibi bir şey..

Efendim, yıllar önce bir Fransız turist kafilesi, Bolu" ya gidiyor, artık kayağa mı, ya da başka neye bilmiyorum.

Diyorlar ki, belediye başkanına, biz ayı avına çıkmak, ormana girmek istiyoruz.

Belediye başkanı da , çok misafirperver, düşünüyor.

Bolu ormanlarında ayı yok, nereden bulsak da, bunlara ayı çıkartsak, ne yapsak, ne etsek?

Sonunda, aklına bir fikir geliyor, hemen yardımcısını çağırıyor.

Diyor ki; Civardaki ne kadar ayıcı varsa, söyle onlara, ayılarını getirip kısa bir süre için, ormana getirsinler, biz onlara sonra ayılarını geri veririz. Yani şeytan aldı götürdü, satamadan getirdi. Gibi bir durum. Neyse…

Hemen ayılar bulunuyor, ormana salıveriliyor.

Bizim turistler de ormanın yolunu tutuyor.

Başlıyorlar, tencere, tava çalmaya, tak, tak, tak…

Ayılar, ayıcı ayısı ya, zannediyorlar, davul çalıyor, sesin olduğu yere doğru seyiriyorlar..

Fransızlar bir bakıyor, ayılar göbek atıyor, hamamda bayılır gibi, zıplıyor, bir şeyler yapıyor.

Hepsi şaşırıyor, ağzı açık kalıp, bunlar ne biçim ayı deyip, avı yarıda kesip dönüyor.

Sonra, zavallı ayıcıklar, Fransızlar" ın elinden kurtulunca, sahiplerine teslim edilip, sanat hayatlarına devam ediyor.

Ben anlatanın yalancısıyım, böyle bir hikaye…

Bu işin şakası tabii, yani ayılarda bile ritim duygusu var, müzik iyi kullanılırsa, insan ruhuna iyi gelen bir olay, onun için insanlara, iyi şeyler sunmak lazım. Biraz dünya müziklerini yakalamak lazım.. Boşuna dememişler müzik ruhun gıdasıdır diye….

">

Müzik , denince, sanat söz konusu olunca, herkesin fikri ve zikri ayrı oluyor tabii. Böyle olması da çok doğal, ruh halimizle dinlediğimiz, beğendiğimiz müzikler, sanatçılar paralel gidiyor. Biraz keyifli olunca, daha ritimli, tempolu müzikleri dinliyor, yorgun ve bezgin olduğumuzda da, o halimizi yansıtan melodiler bize daha hoş geliyor. Yaşam biçimiz de, müzik zevkimizle doğru orantılı ilerliyor.

Mesela bir arabesk gırtlağı vardır, söylerken bazı sanatçılar, mikrofonu titretirler, şarkının sözlerini, sonuna doğru bir yuvarlar, diksiyonu da hafif bozarlar. Mesela, o tür müzik yapanlara, klasik tarz da, ya da batı formunda bir müzik yaptıramazsınız. Aynı şeyler, tam tersine de geçerli. O müzikleri de dinleyen, duygulanan pek çok insan var. Zevkler ve renkler tartışılmaz tabii.

Bir diğer uçta da, rock müzikten başlayan, metal ve zurnanın son deliği death metale uzanan bir yol var. O da ayrı bir evlere şenlik durum. Dinleyenlerinin, o müziği beğenenlerin tipleri de, korku filminden fırlamış gibi oluyor. Tabii istisnalar kaideyi bozmaz, genelden bahsediyorum.

Dolayısıyla, müziğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim gibi bir durum oluyor.

Ben müzik dinlerken, genellikle senfonik, klasik, batı formunda müzikleri dinliyorum. Bir Frank Sinatra, Shirley Bassey, Barbara Streisand, Sarah Brightman, İl Divo, Bond derken, bir bakıyorum o müzikler dışındaki ritimler beni rahatsız ediyor. Bizde , de Hakan Aysev" in sesi ve yorumları, Zuhal Olcay, daha hatırlamadığım değerli sanatçılar,  tabii ki Ajda Pekkan" ın tüm şarkılarını büyük bir hayranlıkla dinliyorum.  Hatta tüylerim diken diken oluyor. Sanatçı ya da şarkıcı her neyse, karizması ve kalitesi benim için çok önemli, öyle konuşmasına dikkat etmeyen, gülüşünden tutun da, dinleyicilerine hitap ederken, sarf ettiği sözlere kadar hepsinde bir zarafet olması gerektiğini düşünüyorum. Yani bu işler o kadar kolay olmamalı. İçimizden biri, bizden biri modeli, benim sanatçı modelim değil. İçimizden biri tabii ki ama kendini yetiştirmeli, geliştirmeli, kahkahasına bile dikkat etmeli. Çünkü bakıyorsunuz, arabesk ya da popüler müzik söyleyen kadın sanatçılar, çok kibar konuşuyor, el kol hareketlerinde, abartılı olduğu bas bas bağırsa da, bir incelik göstermeye çalışıyor. Bir kahkaha atıyor, evlere şenlik… İşte o kahkaha her şeyi özetliyor. Bunlara dikkat etmek gerekir.

Bizim dinleyicimiz o kadar güzel gönüllü ki, herkesi bağrına basıyor, onlara da biraz iyi şeyleri göstermek ve vermek lazım.

Komik bir hikaye anlatacağım yıllar önce dinlemiştim, anlatan arkadaşım gerçek olduğunu söyledi ama ben hala inanamıyorum, fıkra gibi bir şey..

Efendim, yıllar önce bir Fransız turist kafilesi, Bolu" ya gidiyor, artık kayağa mı, ya da başka neye bilmiyorum.

Diyorlar ki, belediye başkanına, biz ayı avına çıkmak, ormana girmek istiyoruz.

Belediye başkanı da , çok misafirperver, düşünüyor.

Bolu ormanlarında ayı yok, nereden bulsak da, bunlara ayı çıkartsak, ne yapsak, ne etsek?

Sonunda, aklına bir fikir geliyor, hemen yardımcısını çağırıyor.

Diyor ki; Civardaki ne kadar ayıcı varsa, söyle onlara, ayılarını getirip kısa bir süre için, ormana getirsinler, biz onlara sonra ayılarını geri veririz. Yani şeytan aldı götürdü, satamadan getirdi. Gibi bir durum. Neyse…

Hemen ayılar bulunuyor, ormana salıveriliyor.

Bizim turistler de ormanın yolunu tutuyor.

Başlıyorlar, tencere, tava çalmaya, tak, tak, tak…

Ayılar, ayıcı ayısı ya, zannediyorlar, davul çalıyor, sesin olduğu yere doğru seyiriyorlar..

Fransızlar bir bakıyor, ayılar göbek atıyor, hamamda bayılır gibi, zıplıyor, bir şeyler yapıyor.

Hepsi şaşırıyor, ağzı açık kalıp, bunlar ne biçim ayı deyip, avı yarıda kesip dönüyor.

Sonra, zavallı ayıcıklar, Fransızlar" ın elinden kurtulunca, sahiplerine teslim edilip, sanat hayatlarına devam ediyor.

Ben anlatanın yalancısıyım, böyle bir hikaye…

Bu işin şakası tabii, yani ayılarda bile ritim duygusu var, müzik iyi kullanılırsa, insan ruhuna iyi gelen bir olay, onun için insanlara, iyi şeyler sunmak lazım. Biraz dünya müziklerini yakalamak lazım.. Boşuna dememişler müzik ruhun gıdasıdır diye….

Tüm yazılarını göster