Mutluluk ve Huzurun Yolu

Gündeme dair yazdığımız zaman ister istemez gündemin ve popüler kültürün bir parçası oluyoruz. Ben...

Ebru Eğinlioğlu eeginlioglu@gmail.com

Gündeme dair yazdığımız zaman ister istemez gündemin ve popüler kültürün bir parçası oluyoruz. Ben bundan hiç hoşlanmıyorum. Ne kadar özgün de olsak birilerinin duymak istediği ve söylemek istediği şeyleri söylemek durumunda kalıyoruz. Bu durum bizi kendimizden koparıyor. Herkesin gittiği bir yol varsa çok genel geçer kurallardan bahsediyorsam kendimden şüpheye düşerim. Bu salt aykırı ve marjinal olma kaygısı değil benim için bir varoluş biçimi....

İlk köşe yazmaya başladığımda yapmak istediklerimden biri de spirtüel konularda yazmak ve kendi deneyimlerimi paylaşmaktı. Ama gerçek anlamda bunu hiç yapamadım doğrusu...Belki kendime güvenemedim, belki o yazılarımın çok okunmayacağını düşündüm... Her neyse vermek istediğim mesajları veremedim.  Kaldı ki gündemde çok önemli olaylar varken, kişisel ruhani tecrübelerimin kimseye faydalı olabileceğini düşünmemişimdir.

Zaten toplu halde birisinin arkasından giderek aydınlanma ya da gelişime inanmayan bir ruh olduğum için toplum bilincine baştan ters düşüyorum.

Düşünsenize insan yavrusu yalnız olarak dünyaya gelir yaşamı algılamaya başlar ve sonra bir sürünün parçası olur, kendinden uzaklaşır. O zaman kendisi gibi düşünemez, kendisi gibi davranamaz, ona öğretildiği gibi, toplum bilinciyle hareket eder. Kendi tecrübelerini, toplumun tecrübeleri ve bilgileriyle değiştiririr, yalnızlığını bastırır ama kendinden uzaklaşır.

Yemek saatleri, uyku saatleri, konuşma şekilleri toplumun ona dikte ettiği bilgilerle doğru orantılıdır. Kendi iç sesini bir türlü duyamaz, duysa da onu toplum bilinciden ayıramaz.

Mesela  hepimize küçük yaşlarda büyüyünce ne olacaksın diye sorulur. Cevap veremezseniz ayıplanırsınız ya da kınanırsınız, neden kendine bir hedef koymuyorsun diye. Bu çok komik gerçekten bir insanın mesleğini seçebilmesi için, o meslekler hakkında önce bilgi sahibi olması sonra da, o mesleğin kendine uygun olup olmadığını deneyimlemesi gerekir. Ama biz böyle yaşamıyoruz ve baştan yalnışla başlıyoruz. Biz bir meslek edinmek ve hayatımızın sonuna kadar o meslekle mutlu olmayı seçmek yerine sadece sınav kazanmaya uğraşıyor, bu gün hiç hatırlamadığımız bilgileri ezberleyerek zihnimizi bir sürü gereksiz bilgiyle dolduruyoruz.

Buradan başlayarak tüm yaşamımızı elden geçirebiliriz. Çünkü evlilik ve eş seçimlerimiz de maalesef toplumun bize öğrettiği bilgiler doğrultusunda oluyor. Sonra da boşanıyoruz, yalnız kalmamak adına evlenmiş olmak için evleniyoruz, ilişkilerimizde, mutsuz oluyoruz. Hata üstüne hata yapıyoruz.

Hepimiz  fizyolojik olarak çocuk sahibi olabiliyoruz  ama çocuk yetiştirmeyi onu nasıl seveceğimizi, sağlıklı bir ruh sahibi olmasını öğretemiyoruz. Çünkü öncelikle bunu biz bilmiyoruz, kendi korkularımızı, eksiklerimizi çocuğa yansıtıp onun  üzerinden kandimizi aklamaya çalışıyoruz. O da sağlıksız ve herkes gibi bir birey olamaya devam ediyor...

Karamsar bir tablo çizmiş gibi oldum ama bu tablo insanın kendini gözlemlemesi ve iç sesini dinlemesi , farkındalığını başlatması için çok önemli.

 Kendi iç sesini duymak  ve tecrübelerini hatırlamak, toplum bilincinin bir parçası olmak değil de, toplumun gelişimine bir taş eklemek adına çok önemli.

Kimsenin tecrübesinin, süslü laflarının, olması gerekenlerin insanı olmamak. Geçmişte söylenmiş güzel sözlere takılmamak, geçmişi dünde bırakmak.  Gerekirse tek başına kalmak ama içsel bütünlüğünü sağlamak, insan doğasını ve kendi doğasının  bireyselliğini kabul etmek, onu da geliştirmeye çalışmak....

Bence gerçeğini, gerçek özünü bulmak ve mutlu, huzurlu olmanın yolu bu kapıdan geçiyor...

">

Gündeme dair yazdığımız zaman ister istemez gündemin ve popüler kültürün bir parçası oluyoruz. Ben bundan hiç hoşlanmıyorum. Ne kadar özgün de olsak birilerinin duymak istediği ve söylemek istediği şeyleri söylemek durumunda kalıyoruz. Bu durum bizi kendimizden koparıyor. Herkesin gittiği bir yol varsa çok genel geçer kurallardan bahsediyorsam kendimden şüpheye düşerim. Bu salt aykırı ve marjinal olma kaygısı değil benim için bir varoluş biçimi....

İlk köşe yazmaya başladığımda yapmak istediklerimden biri de spirtüel konularda yazmak ve kendi deneyimlerimi paylaşmaktı. Ama gerçek anlamda bunu hiç yapamadım doğrusu...Belki kendime güvenemedim, belki o yazılarımın çok okunmayacağını düşündüm... Her neyse vermek istediğim mesajları veremedim.  Kaldı ki gündemde çok önemli olaylar varken, kişisel ruhani tecrübelerimin kimseye faydalı olabileceğini düşünmemişimdir.

Zaten toplu halde birisinin arkasından giderek aydınlanma ya da gelişime inanmayan bir ruh olduğum için toplum bilincine baştan ters düşüyorum.

Düşünsenize insan yavrusu yalnız olarak dünyaya gelir yaşamı algılamaya başlar ve sonra bir sürünün parçası olur, kendinden uzaklaşır. O zaman kendisi gibi düşünemez, kendisi gibi davranamaz, ona öğretildiği gibi, toplum bilinciyle hareket eder. Kendi tecrübelerini, toplumun tecrübeleri ve bilgileriyle değiştiririr, yalnızlığını bastırır ama kendinden uzaklaşır.

Yemek saatleri, uyku saatleri, konuşma şekilleri toplumun ona dikte ettiği bilgilerle doğru orantılıdır. Kendi iç sesini bir türlü duyamaz, duysa da onu toplum bilinciden ayıramaz.

Mesela  hepimize küçük yaşlarda büyüyünce ne olacaksın diye sorulur. Cevap veremezseniz ayıplanırsınız ya da kınanırsınız, neden kendine bir hedef koymuyorsun diye. Bu çok komik gerçekten bir insanın mesleğini seçebilmesi için, o meslekler hakkında önce bilgi sahibi olması sonra da, o mesleğin kendine uygun olup olmadığını deneyimlemesi gerekir. Ama biz böyle yaşamıyoruz ve baştan yalnışla başlıyoruz. Biz bir meslek edinmek ve hayatımızın sonuna kadar o meslekle mutlu olmayı seçmek yerine sadece sınav kazanmaya uğraşıyor, bu gün hiç hatırlamadığımız bilgileri ezberleyerek zihnimizi bir sürü gereksiz bilgiyle dolduruyoruz.

Buradan başlayarak tüm yaşamımızı elden geçirebiliriz. Çünkü evlilik ve eş seçimlerimiz de maalesef toplumun bize öğrettiği bilgiler doğrultusunda oluyor. Sonra da boşanıyoruz, yalnız kalmamak adına evlenmiş olmak için evleniyoruz, ilişkilerimizde, mutsuz oluyoruz. Hata üstüne hata yapıyoruz.

Hepimiz  fizyolojik olarak çocuk sahibi olabiliyoruz  ama çocuk yetiştirmeyi onu nasıl seveceğimizi, sağlıklı bir ruh sahibi olmasını öğretemiyoruz. Çünkü öncelikle bunu biz bilmiyoruz, kendi korkularımızı, eksiklerimizi çocuğa yansıtıp onun  üzerinden kandimizi aklamaya çalışıyoruz. O da sağlıksız ve herkes gibi bir birey olamaya devam ediyor...

Karamsar bir tablo çizmiş gibi oldum ama bu tablo insanın kendini gözlemlemesi ve iç sesini dinlemesi , farkındalığını başlatması için çok önemli.

 Kendi iç sesini duymak  ve tecrübelerini hatırlamak, toplum bilincinin bir parçası olmak değil de, toplumun gelişimine bir taş eklemek adına çok önemli.

Kimsenin tecrübesinin, süslü laflarının, olması gerekenlerin insanı olmamak. Geçmişte söylenmiş güzel sözlere takılmamak, geçmişi dünde bırakmak.  Gerekirse tek başına kalmak ama içsel bütünlüğünü sağlamak, insan doğasını ve kendi doğasının  bireyselliğini kabul etmek, onu da geliştirmeye çalışmak....

Bence gerçeğini, gerçek özünü bulmak ve mutlu, huzurlu olmanın yolu bu kapıdan geçiyor...

Tüm yazılarını göster