1 Kasım 2015 seçimlerini hemen izleyen günlerde, bu sayfalarda yazdığım yazılarda iç siyasetle ilgili iki hususu ısrarla vurguladım. Birincisi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan açısından esas risk muhalefet partilerinden çok kendi partisi AKP’den, o partide kontrolü kaybetmesi ihtimalinden kaynaklanıyordu.
O nedenle, işi fazla uzatmadan, ya başkanlık sistemine geçişi ya da partili Cumhurbaşkanı çözümünü sağlamak isteyecekti. Yani 2016 içinde erken seçim veya referandum olacaktı. Bunu medyada ilk kez biz dile getirdik.
İşaret ettiğimiz ikinci husus, iki muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli’nin görevlerini bırakması gerektiği idi. Bu iki genel başkanın kendi partilerinin ve Türkiye’nin önünü açması gerekiyordu.
Tabii Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin koltuklarına yapışacağını kolayca tahmin edebiliyordum. Önerimin sadece bir temenni idi.
Bu iki genel başkan göreve devam ederse, CHP ve MHP’nin iktidar seçeneği olamayacağını, ciddi hiçbir başarı elde edemeyeceğini vurgulamak istemiştim.
1 Kasım seçimlerinden bu yana altı aydan fazla bir süre geçti. İç siyasi gelişmeler büyük ölçüde bu iki husus etrafında gelişti.
Son olarak Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığı bırakmaya mecbur edilmesi de tamamen bu çerçevede bir gelişme oldu.
Bahçeli’nin eriyişi
Aradan geçen zaman içinde gördük ki CHP ve MHP’nin liderleri hakkında yaptığımız değerlendirmeyi, sadece kamuoyu değil bizzat o partilerin üyeleri de giderek artan bir şekilde paylaşıyordu.
MHP lideri Bahçeli kendi partisinin delegelerine, teşkilatına ve millete rağmen siyaset yapmaya çalışıyor. MHP’nin kongre kavgası nasıl son bulursa bulsun, bu tavır Bahçeli’ye onur duyulacak hiçbir şey kazandırmayacak.
15 Mayıs’ta kongrenin yapılmasını engelleyen, kongre salonu önüne Toma’ları ve çelik bariyerleri yığan Ankara Valisi ve polis değildir; valinin ve polisin doğrudan ve sıkı bir şekilde bağlı olduğu AKP iktidarıdır.
Bir başka ifadeyle Bahçeli, genel başkanlık koltuğunu koruyabilmek için MHP’yi, AKP’nin koruyucu kanatları altına teslim etmeyi dahi içine sindirebilmiştir.
MHP’de yönetim değişse partinin önü açılacak ve oy patlaması yapacak. Bahçeli artık, en önemli görevi kendi partisinin güçlenmesini engellemek olan ve o amaçla en büyük rakibiyle işbirliği yapan siyaset tarihinin ilk genel başkanıdır.
Bahçeli şimdi hükümete girmek ve Başbakan Yardımcısı sıfatını Tuğrul Türkeş’le paylaşmak için can atıyor. AKP’nin bu isteği karşılamaması için önemli bir neden görünmüyor.
Çünkü Bahçeli’nin istediği şey, birkaç bakanlık karşılığında AKP çıkarlarına büyük hizmet edecek bir çözümden başka bir şey değil. Hem MHP’nin yeni bir liderle güçlenmesinin yolu daha etkili bir şekilde tıkanmış, hem de partili Cumhurbaşkanı değişikliği için ihtiyaç duyulan eksik oylar sağlanmış olacak!
Ama AKP hükümetine yamanmak Bahçeli’yi kurtaramaya yetmeyecek. Büyük olasılıkla sığınmaya çalıştığı o kanatların altında boğulup kalacak.
Kendisini AKP hükümetine teslim etmiş Bahçeli artık siyasi tükenişe koşuyor. Bu tükenişi, siyasi yozlaşmanın yeni zirvelerine tırmanarak yaşamak konusunda ısrarlı görünüyor.
Gemisini götüremeyen kaptan: Kılıçdaroğlu
Bütün şartlar ana muhalefet partisinin sıçrama yapması için son derece uygun. Ama CHP yerinde sayıyor. Hiç umut ışığı yok.
Kılıçdaroğlu bu yükü taşıyamıyor. Birikimi ve müktesebatı yetmiyor. Bunun açık kanıtı, son derece elverişli şartlara rağmen bugüne kadar girdiği her seçimde başarısız olması.
CHP’liler de gerçeği görüyor. Eski Genel Başkan Deniz Baykal bu işin Kılıçdaroğlu ile devam edemeyeceğini açıkça dile getirdi. CHP’lilerin bir kez daha olağanüstü kurultay arayışına başladığı haberleri geliyor.
Kılıçdaroğlu’nun son fiyaskosu, AKP’nin milletvekili dokunulmazlığını kaldırma teklifine karşı izlediği tutum. O tutum CHP’yi, hayati bir konuda ne dediği ve ne istediği belli olmayan bir parti durumuna düşürmüş durumda.
Kılıçdaroğlu AKP’nin teklifine oy vereceğiz diyor. Ama niçin ve hangi gerekçeyle oy vereceklerini açıklayabilmiş değil!
Biz korkmayız, cesuruz, gerekirse hepimiz hapse gireriz gibi konunun esasıyla ilgili olmayan sözler ediyor. Ama aslında Kılıçdaroğlu bal gibi korkuyor!
AKP’den gelecek yok “HDP’yi desteklediniz”, yok “teröre ortak oldunuz” gibi eleştirilere hedef olmaktan korkuyor! Korktuğu için dik duramıyor ve yalpalıyor.
CHP’nin savunduğu ifade özgürlüğüyle sınırlı dokunulmazlık (kürsü dokunulmazlığı) görüşünün arkasında duramıyor - ki doğru olan çözüm odur. Kılıçdaroğlu, kendi partisinin savunduğu görüşle hiç bağdaşmayan bir teklife oy vereceğiz diyor.
CHP’li milletvekillerinin büyük kısmının oy vermeyeceği belli. Buna karşılık Kılıçdaroğlu kendi milletvekillerine önce, “hiç olmazsa susun, oy vermeyeceğinizi açıklamayın, parti zor duruma düşüyor” dedi.
Sonra kamuoyuna dönüp, oylama gizli yapılacak, hangi milletvekili ne oy verdi kim bilecek ki diyor!
Siyaset her şeyden önce ne istediğini bilmek ve seçmene anlatmaktır. Tavır almaktır. Ülkenin sorunları karşısında net bir duruşu seçmene göstermektir.
Kılıçdaroğlu’nun ne istediği belli değil. Kendi milletvekillerinin tavır almasını da engelliyor.
Böylesine zihni karışık görüntü veren bir parti iktidar alternatifi olabilir mi?
AKP’nin teklifi doğrudan HDP’yi, HDP’nin hırpalanmasını ve o arada Selahattin Demirtaş’ı etkisiz kılmayı amaçlıyor. Kürtlerin sesini meclis dışına atmayı hedefliyor.
Kürtlerin demokratik yoldan seçtiği temsilciler meclis dışına atılırsa ne olur? Karizmatik liderleri Demirtaş’ın hapse girmesi nelere yol açar?
Bu sorulara isabetli cevaplar verebilmek için siyaset veya sosyoloji bilgini olmak gerekli değil. Asgari ölçüde sağduyu sahibi herkes olacakları kolayca öngörebilir.
Bir süredir zaten o yolda ilerleyen Kürtlerin kopuşu daha da hızlanır. Sorunu şiddet ve savaşla çözmek isteyenlerin eli güçlenir.
Dağa çıkışlar artar. Hem de katlanarak artar.
Bu yalın gerçekleri göremeyen, görse de korktuğu için gereğini yapamayan bir politikacı, ana muhalefet lideri olabilir mi? Hele kendisine sosyal demokrat diyen bir partinin başında?
Kılıçdaroğlu bu hayati konuda, CHP’nin kürsü dokunulmazlığı görüşünü kararlılıkla savunmalıydı. AKP’nin yanlışını açık dille ve ısrarla anlatan bir yol izlemeliydi.
Liderlik böyle yapılır. Korkarak ve kıvırarak değil.
İçeriği güçlü bir siyasetin arkasında kararlılıkla durarak yapılır. İçi boş bir siyaset izleyip, güya korkmadığını göstermek için yüksek perdeden sert sözler söyleyerek değil.
Kılıçdaroğlu tam altı yıldır CHP Genel Başkanı. Bu süre sonunda gün gibi ortaya çıkan basit bir gerçek var: CHP’nin şiddetle ihtiyaç duyduğu dönüşümün, Kılıçdaroğlu liderliğinde gerçekleşmesi mümkün değil.
Önerimi bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli artık koltuklarını bırakmalı ve partilerinin önünü açmalı.
Muhalefetin sancısı ancak böyle bitebilir. Türkiye’nin önü ancak böyle açılabilir.
">1 Kasım 2015 seçimlerini hemen izleyen günlerde, bu sayfalarda yazdığım yazılarda iç siyasetle ilgili iki hususu ısrarla vurguladım. Birincisi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan açısından esas risk muhalefet partilerinden çok kendi partisi AKP’den, o partide kontrolü kaybetmesi ihtimalinden kaynaklanıyordu.
O nedenle, işi fazla uzatmadan, ya başkanlık sistemine geçişi ya da partili Cumhurbaşkanı çözümünü sağlamak isteyecekti. Yani 2016 içinde erken seçim veya referandum olacaktı. Bunu medyada ilk kez biz dile getirdik.
İşaret ettiğimiz ikinci husus, iki muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli’nin görevlerini bırakması gerektiği idi. Bu iki genel başkanın kendi partilerinin ve Türkiye’nin önünü açması gerekiyordu.
Tabii Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin koltuklarına yapışacağını kolayca tahmin edebiliyordum. Önerimin sadece bir temenni idi.
Bu iki genel başkan göreve devam ederse, CHP ve MHP’nin iktidar seçeneği olamayacağını, ciddi hiçbir başarı elde edemeyeceğini vurgulamak istemiştim.
1 Kasım seçimlerinden bu yana altı aydan fazla bir süre geçti. İç siyasi gelişmeler büyük ölçüde bu iki husus etrafında gelişti.
Son olarak Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığı bırakmaya mecbur edilmesi de tamamen bu çerçevede bir gelişme oldu.
Bahçeli’nin eriyişi
Aradan geçen zaman içinde gördük ki CHP ve MHP’nin liderleri hakkında yaptığımız değerlendirmeyi, sadece kamuoyu değil bizzat o partilerin üyeleri de giderek artan bir şekilde paylaşıyordu.
MHP lideri Bahçeli kendi partisinin delegelerine, teşkilatına ve millete rağmen siyaset yapmaya çalışıyor. MHP’nin kongre kavgası nasıl son bulursa bulsun, bu tavır Bahçeli’ye onur duyulacak hiçbir şey kazandırmayacak.
15 Mayıs’ta kongrenin yapılmasını engelleyen, kongre salonu önüne Toma’ları ve çelik bariyerleri yığan Ankara Valisi ve polis değildir; valinin ve polisin doğrudan ve sıkı bir şekilde bağlı olduğu AKP iktidarıdır.
Bir başka ifadeyle Bahçeli, genel başkanlık koltuğunu koruyabilmek için MHP’yi, AKP’nin koruyucu kanatları altına teslim etmeyi dahi içine sindirebilmiştir.
MHP’de yönetim değişse partinin önü açılacak ve oy patlaması yapacak. Bahçeli artık, en önemli görevi kendi partisinin güçlenmesini engellemek olan ve o amaçla en büyük rakibiyle işbirliği yapan siyaset tarihinin ilk genel başkanıdır.
Bahçeli şimdi hükümete girmek ve Başbakan Yardımcısı sıfatını Tuğrul Türkeş’le paylaşmak için can atıyor. AKP’nin bu isteği karşılamaması için önemli bir neden görünmüyor.
Çünkü Bahçeli’nin istediği şey, birkaç bakanlık karşılığında AKP çıkarlarına büyük hizmet edecek bir çözümden başka bir şey değil. Hem MHP’nin yeni bir liderle güçlenmesinin yolu daha etkili bir şekilde tıkanmış, hem de partili Cumhurbaşkanı değişikliği için ihtiyaç duyulan eksik oylar sağlanmış olacak!
Ama AKP hükümetine yamanmak Bahçeli’yi kurtaramaya yetmeyecek. Büyük olasılıkla sığınmaya çalıştığı o kanatların altında boğulup kalacak.
Kendisini AKP hükümetine teslim etmiş Bahçeli artık siyasi tükenişe koşuyor. Bu tükenişi, siyasi yozlaşmanın yeni zirvelerine tırmanarak yaşamak konusunda ısrarlı görünüyor.
Gemisini götüremeyen kaptan: Kılıçdaroğlu
Bütün şartlar ana muhalefet partisinin sıçrama yapması için son derece uygun. Ama CHP yerinde sayıyor. Hiç umut ışığı yok.
Kılıçdaroğlu bu yükü taşıyamıyor. Birikimi ve müktesebatı yetmiyor. Bunun açık kanıtı, son derece elverişli şartlara rağmen bugüne kadar girdiği her seçimde başarısız olması.
CHP’liler de gerçeği görüyor. Eski Genel Başkan Deniz Baykal bu işin Kılıçdaroğlu ile devam edemeyeceğini açıkça dile getirdi. CHP’lilerin bir kez daha olağanüstü kurultay arayışına başladığı haberleri geliyor.
Kılıçdaroğlu’nun son fiyaskosu, AKP’nin milletvekili dokunulmazlığını kaldırma teklifine karşı izlediği tutum. O tutum CHP’yi, hayati bir konuda ne dediği ve ne istediği belli olmayan bir parti durumuna düşürmüş durumda.
Kılıçdaroğlu AKP’nin teklifine oy vereceğiz diyor. Ama niçin ve hangi gerekçeyle oy vereceklerini açıklayabilmiş değil!
Biz korkmayız, cesuruz, gerekirse hepimiz hapse gireriz gibi konunun esasıyla ilgili olmayan sözler ediyor. Ama aslında Kılıçdaroğlu bal gibi korkuyor!
AKP’den gelecek yok “HDP’yi desteklediniz”, yok “teröre ortak oldunuz” gibi eleştirilere hedef olmaktan korkuyor! Korktuğu için dik duramıyor ve yalpalıyor.
CHP’nin savunduğu ifade özgürlüğüyle sınırlı dokunulmazlık (kürsü dokunulmazlığı) görüşünün arkasında duramıyor - ki doğru olan çözüm odur. Kılıçdaroğlu, kendi partisinin savunduğu görüşle hiç bağdaşmayan bir teklife oy vereceğiz diyor.
CHP’li milletvekillerinin büyük kısmının oy vermeyeceği belli. Buna karşılık Kılıçdaroğlu kendi milletvekillerine önce, “hiç olmazsa susun, oy vermeyeceğinizi açıklamayın, parti zor duruma düşüyor” dedi.
Sonra kamuoyuna dönüp, oylama gizli yapılacak, hangi milletvekili ne oy verdi kim bilecek ki diyor!
Siyaset her şeyden önce ne istediğini bilmek ve seçmene anlatmaktır. Tavır almaktır. Ülkenin sorunları karşısında net bir duruşu seçmene göstermektir.
Kılıçdaroğlu’nun ne istediği belli değil. Kendi milletvekillerinin tavır almasını da engelliyor.
Böylesine zihni karışık görüntü veren bir parti iktidar alternatifi olabilir mi?
AKP’nin teklifi doğrudan HDP’yi, HDP’nin hırpalanmasını ve o arada Selahattin Demirtaş’ı etkisiz kılmayı amaçlıyor. Kürtlerin sesini meclis dışına atmayı hedefliyor.
Kürtlerin demokratik yoldan seçtiği temsilciler meclis dışına atılırsa ne olur? Karizmatik liderleri Demirtaş’ın hapse girmesi nelere yol açar?
Bu sorulara isabetli cevaplar verebilmek için siyaset veya sosyoloji bilgini olmak gerekli değil. Asgari ölçüde sağduyu sahibi herkes olacakları kolayca öngörebilir.
Bir süredir zaten o yolda ilerleyen Kürtlerin kopuşu daha da hızlanır. Sorunu şiddet ve savaşla çözmek isteyenlerin eli güçlenir.
Dağa çıkışlar artar. Hem de katlanarak artar.
Bu yalın gerçekleri göremeyen, görse de korktuğu için gereğini yapamayan bir politikacı, ana muhalefet lideri olabilir mi? Hele kendisine sosyal demokrat diyen bir partinin başında?
Kılıçdaroğlu bu hayati konuda, CHP’nin kürsü dokunulmazlığı görüşünü kararlılıkla savunmalıydı. AKP’nin yanlışını açık dille ve ısrarla anlatan bir yol izlemeliydi.
Liderlik böyle yapılır. Korkarak ve kıvırarak değil.
İçeriği güçlü bir siyasetin arkasında kararlılıkla durarak yapılır. İçi boş bir siyaset izleyip, güya korkmadığını göstermek için yüksek perdeden sert sözler söyleyerek değil.
Kılıçdaroğlu tam altı yıldır CHP Genel Başkanı. Bu süre sonunda gün gibi ortaya çıkan basit bir gerçek var: CHP’nin şiddetle ihtiyaç duyduğu dönüşümün, Kılıçdaroğlu liderliğinde gerçekleşmesi mümkün değil.
Önerimi bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli artık koltuklarını bırakmalı ve partilerinin önünü açmalı.
Muhalefetin sancısı ancak böyle bitebilir. Türkiye’nin önü ancak böyle açılabilir.